Emekli oldum olalı caddelerde/ sokaklarda aylak aylak dolaştığıma kimseler tanık olmamıştır. Kahvenin birine gidip oturduğuma/ gelen geçene bakınıp durduğuma da…
Miskin miskin uyuduğumu da bilmem hiç…
Benimkisi bir başka emeklilik anlaşılan…
Dile kolay 18 yıl oldu, ense yaptığım olmadı hiç…
Şikâyetçi misin derseniz, hiç de değil!
Aksine… Çok memnunum. Dolu dolu geçen günlerim benim tercihim!
Ben böyle bir yaşamı seviyorum çünkü. Uyuşukluk, tembellik, miskinlik bana göre değil…
Yatarak ölmeyeceğim ben galiba…
Hastanede yattığımı/ yatacağımı aklımın ucuna bile getiremiyorum.
Bu nedenle olsa gerek, yaşlılıkta iğne ilaçla ayakta durmaktansa ötanazinin yasallaşmasını isteyenlerdenim ben. Ne yakınların yorulsun ne de doktorlar/ hemşireler…
Kıyamam hiç birine…
Yıllarca yaşayacaksın da ne olacak yani…
Kaplumbağa gibi 300-350 yıl yaşayamayacağımıza göre 70-80 yılı doyasıya yaşamaktan yanayım ben.
Okunacak kitap, gezilip görülecek coğrafyalar, tanışılacak öyle çok güzel insanlar var ki… Kısacık insan ömrüne bunları sığdırmak için acele etmek gerek.
Uzun uzun yatıp uyumalar bana göre değil.
Emekliye ayrılınca hep kendini dinleyen, hastaneyi komşu kapısı edenlerden hoşlanmıyorum.
Her günüm dolu dolu geçiyor dersem bu hiç de abartı olmaz.
***
Son bir buçuk ay, CHP İzmir İl örgütünün yeni binasında mesai (!) yaptım. 51. Kütüphanemiz için… Geçen hafta ise Manisa’da CHP Manisa İl örgütünün yönetim kurulu toplantısındaydım. Kütüphaneciliğimizi anlattım ve yeni bir proje için paçaları sıvadık.
Bu arada yeni kitabım çıktı. Favori Yayınları’ndan… O GÜNLER
Kemeraltı’ndaki Yavuz Kitabevi vitrinine koydu bile… Sağ olsun Birgül Kitapçı.
Avustralya’daki Muammer Toprakçı’ya, Tahrandaki Maryam Paazi’ye, İstanbul’daki Mehmet Zaman Saçlıoğlu’na, Ankara’daki Gül Coşkun ve Yekta Güngör Özden’e gitti bile.
Kargo ücretleri ne kadar da artmış öyle?!
PTT, kitapların dağıtımına ve okutulmasına kafayı takmışa benziyor.
PTT’nin genel müdürü, kitap düşmanı olsa gerek…
Kargo ücretleri ucuz olsa da kitaplar elden ele dolaşsa kötü mü olur?
Bu arada iyiler iyisi kadın doğum uzmanı Dr. Abdurrahim Kaplan’ın jestine ya ne demeli?
Kütüphaneler kuruyoruz diye sağındaki solundaki bütün dostlarını bizim için harekete geçirmiş.
Dişhekimi/ Ortodontist Mertol Akın’ın Ankara’daki kayınpederi de bizim için seferber olmuş, kitapları kolilemiş bile…
Doktorlar benim için hep baştacı insanlardır. Bunu biliyorlar mı yoksa…
***
10 Kasım’daki yoğunluğuma gelince…
Aydın Demir, Sarıdere’deki öğretmenlik yıllarımın armağanı bana.
Babası da çok sevdiğim bir komşumdu. Yüksekokul mezunu olmasına karşın pazarcılık yapan biri sevgili öğrencim. Köyünden yumurta, süt ve yeşiller getirip satıyor Bostanlı’da.
Onu çok seviyorum galiba… Ağzından tek kötü sözcük çıkmayan biri… İyimser, çalışkan ve Türkiye sorunlarına ilgi duyan biri… Eşine olan saygısı da beni çok etkiliyor doğrusu.
Aydın’dan sonraki durağım Hakkı Ülkü.
Geçtiğimiz günlerde Aliağa’da düzenlenen barış ve emek şenliklerine neden çağrılmadığıyla ilgili sorular sordum kendisine. "Başınız göğe değdi mi?" demiş ilgili kişilere…
Etkinliklerde yer alan ve etkinliğin öznelerinden olan bir şairin "Neden bu şenliklerde Aliağa’da 14 yıl belediye başkanlığı yapmış olan Hakkı Ülkü yok?" demeyişine şaştım.
Şairler haykırmaz mı gerçeği?
Ya Zülfü Livaneli, ya diğer siyasiler?
CHP, neden yapar böylesi yanlışları anlamak zor.
Yıllarca partisi için didinip duran bir siyasetçiyi üzmek değil de nedir bu?
Latife Hanım Köşkü’nde Hüseyin Yurttaş bekliyordu beni.
Hakkı abiden sonra doğru oraya…
Bir kez daha yaşadım iyi şairle birlikte olmanın keyfini…
Çaylarımızı yudumluyorken şiir kitapları yayımlanmış iki bayanın büyük bir sevgi ve saygıyla masamıza gelip Hüseyin Yurttaş’la görüşmek istemeleri "İşte şairlik ve yazarlık dedikleri bu!" dedirtti bana.
Veysel Çolak’ın 'Şiir Atölyesi' öğrencileriymiş. Gülşen Ersan ve Canan Sanlı…
Nasıl da heyecanlıydılar görmeliydiniz. Hemen birer kitaplarını imzaladılar Hüseyin Bey’e…
Gözleri ışıl ışıl parlayan iki şair bayan, anlıyorum ki iyi birer Hüseyin Yurttaş okuru.
Kimse kimseye durduk yerde bu kadar ilgi göstermez çünkü.
Bu, Hüseyin Yurttaş’ın Şair-i Âzamlığından…
Kitabevlerinde kitabınız/ kitaplarınız aranıp soruluyorsa, sokakta yürüyorken "A aa Hüseyin Yurttaş!" deniliyorsa, büyük şairsinizdir ya da yazar…
"Yazarım" diyenler bu gerçeğin ayırdına varmalı bence.
Bırakın, başkaları karar versin sizin yazarlığınıza ya da şairliğinize…
Bu nedenle olsa gerek, "öğretmenim" diyorum ama "Yazarım" demiyor/ diyemiyorum asla.
İki şair bayanın ona olan sevgisini bir görecektiniz…
Mehmet Atilla Kitaplığı’nın sorumlusu Sevim Hanım’ın varlığı ise anlat anlat bitirilemeyecek bir başka konu…
Okurlara olan ilgisi, kendisinin bir kitapsever oluşu, güleryüzü ile bu kitaplığın anlamına anlam katan biri Sevim Hanım.
Her iki çocuğuna onlar henüz dört- beş yaşlarındayken okumayı öğretmiş bir anne Sevim Hanım.
Bu kitaplığa gelenler onu illâ tanımalı derim.
Emekli Vali Yardımcısı Fahir Işıksız beni bekliyordu evinde.
Ona ulaştığımda akşamın karanlığı çöktü çökecek gibiydi.
Fahir Bey, benim "Can abim" dediğim üç beş kişiden biri. Düşünebiliyor musunuz "Paran var mı?" diye soran biri bana o. Bunu bana yıllar önce abim sorardı sadece.
Fahir Bey, okuduğu kitapları benimle paylaşan ve armağan eden biri…
Bildiğini paylaşan, haksızlıklara öfkelenen, öfkelenmesi bir yana tepki gösteren, haklının hakkını savunan, 12 Eylül günlerinde kaymakamlık yaptığı ilçede belediye başkanlığına getirildiğinde başkan maaşı almak istemediğini söyleyebilen koca yürekli biri…
Mesai bitiminde vilayetten ayrılacağı sırada eşinin "Ben de buralardayım, beni de al, birlikte gidelim" telefonuna "Hayır!" diye yanıt verebilen bir bürokrat.
Dürüstlük abidesi bir kimliğin sahibi…
Benim canım abim!
Eline aldığı bir kitabın sayfalarında kayboluveren bir kitap kurdu o.
Çok şeyler öğreniyorum ondan.
80’ine merdiven dayamış, her gün sayfalar dolusu kitap okuyan bir başka insan…
CHE’nin bir sözünü aktardı bana… O sözü bilip duruyorken suskun kalmanın erdemsizliğine değinen konuşmasından nasıl da etkilendim…
Fahir Bey ile dostluğunuz varsa asla yanlış yapmayacaksınız. Affetmez!
Babasının oğlu da olsanız.
Ne kadar da çok seviyorum onu…
Sabiha Sertel’in anılarını okumam gerektiğini söylediğinde nedense Fahir Işıksız’ın yaşının 25 olduğunu düşünür oldum. Ahmet İsvan’ın anılarını da yeni bitirmiş.
Az olmayan sayıda vali yardımcısıyla arkadaşlıklarım oldu. Kaymakam ona keza…
Fahir Bey, benim için bir başka…
AKP’nin il/ ilçe başkanı gibi görev yaptığı söylenen kaymakamlar ve vali yardımcıları Fahir Bey’in bir kahvesini içip onu dinlemeliler bence…
AKP neden vali yapmadı onu diye düşündüğüm oluyor zaman zaman. Öte yandan da kendi kendime sorup duruyorum. "Fahir Bey’i CHP neden milletvekili yapmadı?"
Siyasilerin çözmesi gereken bir sorunsal değil midir bu?
Onunla Bostanlı’da dolaşırken önünden geçtiğimiz Kırmızı Cafe’nin önünden geçerken prostatım depreşti gene.
Yaşamımın en farklı WC anısını burada yaşadım. Pavarotti dinliyordu kapıdaki görevli Salih Bey.
Tuvalette Pavarotti!
***
Günlerden 10 Kasım’dı.
Aydın, Hakkı, Hüseyin, Fahir…
Benim sevgili dostlarım…
Yeni kitabımı onlara 10 Kasım’da takdim etmekle ne kadar bahtiyar oldum bir bilseniz…