Gurbetçilerin
filmleri, dizileri aratmayacak öykülerini aktaran kitap; "11.PERON"
****
12 işçi Köln’de bir pansiyonda kalıyorduk.
Bizim pansiyonun en yaşlısı Muharrem abinin okuma yazması yoktu.
Bir gün elinde mektupla geldi, ‘Yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun Bayram?’ dedi.
Bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum.
Yenge yollamıştı...
****
Hem dinledi, hem ağladı.
Birkaç gün sonra ‘Bir de cevap yazalım Bayram’ dedi.
Oturduk iki sayfa yazdık.
Gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı.
İki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk.
Artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum.
****
Son mektupta Muharrem abinin hanımı ‘Sağ olsun bizim komşunun kızı Gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş.
Meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. Muharrem abi cevabi mektubunda şöyle yazdırdı:
‘Allah razı olsun bizim Bayram da beni kırmıyor, hem okuyor hem yazıyor.’
****
İşte her şey o günden sonra başladı.
Ben Muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘Gülizar Hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not düşünce o da bana bir şeyler yazdı.
****
O notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı.
Tabi ne Muharrem abi, ne de yenge hanım bu durumdan haberdar.
Öyle öyle biz işi büyüttük. Gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum.
****
Muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum.
O da aynısını bana yapıyordu. Yani onların 'gurbet mektupları' bizim de 'aşk mektuplarımız' olmuştu aynı zamanda.
****
Çok vakit geçmeden konuyu Muharrem abiye açtım.
‘Ulan Bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük.
****
ülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür. Ama o mektupları bize vermediler.
Aşk mektuplarımız onlarda kaldı.❞
****
Bu ilginç aşk öyküsü,
Gökhan Duman'ın 60'yıllarin başında den bu yana hangi Avrupa ülkesinde çalışırsa çalışsın, "Alamancı" diye ötekileştirilen, zaman zaman aşağılanan gurbetçilerimizin yaşanmış anılarını anlatan kitap "11.Peron"dan...
Yazar sade Türkçesiyle kısa kısa bölümler halinde aktarmış gurbetçi öykülerini.
Fotoğraflarla da desteklemiş...
****
Yıllardır gurbetçilerin anılarını toparlayan yazar, kitabının tanıtımı da şöyle yapıyor;
"Anadolu'da bavullar hep kolay kapanır. Birkaç parça kıyafet, iğne oyalı beyaz bir havlu, eşi ve çocuğuyla yan yana durduğu eski bir fotoğraf çerçevesidir bavullara konulan. Kendi hafif, gam yükü ağır bavullar Anadolu'dan Almanya'ya umudu, hasreti, özlemi taşırlar.
Almanya'da ayak bastıkları ilk yer olan 11. Peron'a bavullarını sımsıkı tutarak inerler. Üç gündür yolculuk yaptıkları Sirkeci trenine dönüp bakarlar son kez. Onlar için artık yeni bir hayat başlamaktadır.
İnsanların binbir ümitle yola koyulduğu fakat zamanla gurbetin soğuk yüzünün tüm gerçekliğiyle hissedildiği uzun bir yolculuk 'göçmen' olmak… Oraya gidip, 'oralı' olamayıp 'öteki' olmak; buraya gelip 'buralı' olamayıp 'yabancı' kalmak…
Bir yanın gurbet, bir yanın memleket olduğu arafta bir hayatı yaşamak…"
****
30 Ekim 1961'de Türkiye'den Almanya'ya çalışmaya giden ilk işçi kafilemizin trenden indiği gurbet kenti; Münih'tir!
Yıllar sonra Gökhan Duman'ın da İstanbul'da Sirkeci Garı'nda başlayan "umut
yolculuğu"nu bir yanı memleket bir yanı gurbet tadında kitabıyla sunması harika.
Unutulanları hatırlatması da!..
****
Araştırmacı Gazeteci Günter Wallraff'in 80'li yıllardaki kitabı vardı; "En Alttakiler"...
Yazar makyaj yapmış, peruk ve lens takarak Türk işçisi gibi davranarak çalışmış, gordükleri kötü muameleye tanık olmuş, gurbetçilerimizin dramını kitaplaştırmıştı.
Başyapıt değerindeydi, uluslararası başarıya ulaşmış, çok ses getirmişti.
****
Dün bir gecede okudum "11.Peron"u...
"En Alttakiler"i de anımsadım.
Ne senaryolar yazılır, ne sinemaya yapılır,
ya da dizi, ne bileyim belgesel olur diye düşündüm o göç öyküleriyle..
Öneririm...
Okuyun, okutun "11.Peron"u...