Türkiye Felsefe Kurumu’nun önerisi ve UNESCO’nun kararıyla kabul edilen 20 Kasım Dünya Felsefe Günü, 1946 yılında yürürlüğe girdi.
Ülkemizde 2002 yılından bu yana kutlanan Dünya Felsefe Günü’nü toplum olarak ne kadar önemsediğimizi doğrusu biliyor değilim.
Bir düşünsel etkinlik, doğru ve tutarlı akıl yürütmek demek olan felsefe, phileo ve sophia sözcüklerinden oluşuyor. Sevgi ve bilgelik demek olan phileo+sophia.
Filozof/feylesof da, bilgeliği/bilgiyi seven, onu arayan/ona ulaşmak isteyen kişi anlamına geliyor.
Kendi adıma şunu söyleyeyim, kendimi bu konuya meraklı bir kişi olarak görüyorum. Çünkü hayatım, hep bir şeyleri öğrenme merakı ve ilgisiyle geçti.
Bilen, bilgiye ulaşma çabası içinde olanlara ve bilgili olanlara ise hep hayranlık duymuşumdur.
Felsefenin, Türkçe gibi/ matematik gibi/ Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi dersleri gibi çok önemsenen bir ders olmasını isterim. Ne var ki ülkemizde felsefeye verilen önem çok yetersizdir.
Bilgi ve bilgelik sevgisi olarak tanımlanan felsefenin ülkemizde yaygınlaşmasını arzu ediyorum. Felsefe yapanların da çok olmasını diliyorum.
Çok iyi hekimlerimiz var, çok başarılı mühendislerimiz var, iyi şairlerimiz, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış yazarımız var. Neden ünlü bir feylesofumuz (filozofumuz) yok diye düşünmekte yarar yok mu?
***
Büyüklerinin yanında konuşmaya çalışan bir çocuğun susturulmaya çalışılması, soru sormanın ve sorgulamanın hoş görülmemesi, her durumda susmanın erdem gibi gösterilmesi bana hiç doğru gelmiyor. Çok sayıda öğretmen arkadaşımın sınıfta 'susun' diye bağırdığına tanık olmuşumdur. Neden hep sustururuz çocukları?
Aykırı soru soran gazeteciyi sevmiyor siyasetçilerimiz. Miting meydanında ya da herhangi bir toplantıda "İş yok, eve ekmek götüremiyoruz" diyen bir yurttaşı sevmiyor iktidar olanlar. İstiyorlar ki herkes, tekkenin müridi gibi hep sepsessiz dinlesinler.
Oysa, ülkemiz sorulacak ve aydınlatılacak konularla dolu.
***
Yeni hükümet sistemiyle devleti şirket gibi yöneten iktidar, hep bildiğini okuyor. Karşı çıkanları da teröristlikle ya da Fetöcülükle yargılıyor.
Dağdaki terörist sayısını bile biliyorlar ama 18 yılda terörü bitiremediler. “Neden?”
Onbinlerce askerimize, tanka, topa ve tüfeğe karşın…
Sağlık Bakanlığı yardımcısı Muhammet Güven görevinden alındı. Bu kişi, Sağlık Bakanının hemşehrisiydi. Güven’in yerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Sabahattin Aydın atandı. Fısıltı gazetesine bakılırsa önlemler konusunda meğerse Sayın Güven, Bakan ile tartışmış. İktidar sahiplerine karşı itirazda bulunmak, iktidarın hiç sevmediği bir iş. Sen misin tartışan, al sana kapı!
Anayasa sayesinde iktidara gelenlerin devleti parti devletine dönüştürmeleri, sonra da ‘Şahsım Devleti Rejimi’ne dönüştürmelerine itiraz etmek adeta yasak!
Felsefe ise soru sormayı gerektiren bir iş. Neden, nasıl diye sormak ve sorgulamak…
İktidarın felsefeyi sevdiğini söyleyebilmek mümkün mü bu durumda?
Korona salgınının yaygınlaştığı günlerde 22 bin civarında yurttaşımız umre dönüşünde karantinaya alınmadan aramıza karışmıştı. Sağlık Bakanı, bunun yanlış olduğunu bilmez mi? Çankaya Köşkü’ndeki toplantıya ne TTB ne TEB ne de Türk Veteriner Hekimleri Birliği davet edildi. "Böyle saçmalık olur mu?"
Böyle bir soru sorulamadı. Çünkü hoşlanmıyorlar böylesi sorulardan.
Mafya lideri olarak bilinen adamın biri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ediyor. Kılıçdaroğlu’na yakışıksız sözler sarfediyor. İktidar sessiz kalıyor. Savcıların sesi çıkmıyor. Hakaret edilen kişi, bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı…
O kişi ki… Tek Adam ve fiili yardımcısı tarafından hapisten çıkarılan biri…
Tarikatlar koalisyonu olan iktidara bu konuda iktidar dışındaki her kurum ve kuruluşun soru sorması gerekmez mi?
Toplum olarak, her sivil toplum kuruluşunun buna tepki göstermesi gerekmez mi?
Türkiye, felsefe yapmak için bulunmaz bir laboratuvar.
İktidar, halkıyla bütünleşmiş olan belediyelerin çalışmalarını engellemeye çalışıyor. Sormak gerekmez mi, "Yaptığınız adil mi?" diye…
Kanal İstanbul devlet projesi deyip durmaktalar. Mademki devlet projesi…
Sormak gerekmez mi, "Devlet projesi ise neden üç bin kadar devlet projesinin arasında Kanal İstanbul Projesi yok?"
Sordukça özgürleşeceğiz. Sorguladıkça huzura kavuşacağız.
Biat ettikçe de yoksullaşacağız.
Biline!.
Belediye başkanını sokakta görünce ‘Nasılsınız başkanım?’ sorusu yanında "Neden yılda iki kez çarşının taşları değiştiriliyor?" diye sormuyorsanız, milletvekilini görünce "Bizin için ne yaptınız?" demiyorsanız felsefeye uzak duruyorsunuz demektir.
Sormuyorsanız/ sorgulamıyorsanız şikâyet edip durmayın!