27 Mayıs’la 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerini aynı kefeye koymak, ideolojik bir körlük değilse düpedüz cahilliktir. 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı’nı 12 Eylül darbecilerinin kaldırması bile durumu açıklamaya yetiyor aslında.
27 Mayıs’ı salt biçimsel yönüyle değil, asıl olarak ülkemize kazandırdığı kurumlar ve değerler yönünden ele almak gerekir. Kaldı ki 27 Mayıs hareketi, biçimsel açıdan da klasik askeri darbelerden farklı olarak Genelkurmay hiyerarşisi ve de emir- komuta zinciri içinde değil, alt rütbeli subaylar tarafından, yani aşağıdan yukarıya doğru, deyim yerindeyse “kelle koltukta” yapılmıştır. Bu yönüyle daha çok Portekiz’deki “Karanfil Devrimi” ne benzemektedir.
Ama Portekiz’de ülkeyi Salazar diktatörlüğünden kurtararak demokrasiye kavuşturan bu harekete kimse aşağılayıcı anlamda “darbe”’ demiyor. Çünkü siyasal bir hareketin niteliğini, o hareketin biçimi değil içeriği belirler. Toplumsal devrimler de son çözümlemede “zor”a dayanır ve güç kullanılarak gerçekleştirilir. Marx’ın, “Zor, devrimin ebesidir” sözünü anımsayın.
27 Mayıs’ı küçümseyen bugünkü liberallerin ana-babaları, zamanında 27 Mayıs’a selam durmuşlardır. Hayatta olanların durumu da farklı değildir. Sözde “darbe karşıtları”nın geçmişte yazdıkları, gazete koleksiyonlarında duruyor. 27 Mayıs’ın bir de sanata ve yazına yansımaları var. Başta Attilâ İlhan olmak üzere, Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan Cemal Süreya’ya dek, ülkemizde 27 Mayıs’ı yücelten şiirler yazmamış ozan yok gibidir.
27 Mayıs’ın sonuçları, bu devinimi gerçekleştirenlerin dünya görüşünün çok ötesine taşmıştır. Toplumsal savaşımın diyalektiği ve dinamikleri, 27 Mayıs’çıların ufkunu ‘’ fersah fersah ‘’ aşmıştır.
1960 sonrası Türkiye’de sosyalist düşüncenin yeniden yeşerip kök salması rastlantı değildir. Kişisel olarak ben de kendimi o siyasal iklimin bir ürünü olarak görmekteyim.
27 Mayıs’ın “sosyalizme açık” anayasası olmasaydı, 13 Şubat 1961 tarihinde Türkiye İşçi Partisi kurulamaz ve 1965 seçimlerinde Meclis’e 15 sosyalist milletvekili giremezdi.
Türkiye tarihinin gördüğü en demokratik anayasa, çift Meclis, tüm çalışanlara (yalnız işçilere değil!) sendika kurma ve grevli toplusözleşme hakkı ve daha pek çok demokratik kazanım, 27 Mayıs hareketinin sonucudur.
Ne yazık ki ardından gelen faşist darbeler, bu kazanımlarımızın çoğunu geri almıştır.
Liberal rüzgârlar dindikten sonra, 27 Mayıs Hareketi’nin ülkemiz toplumsal tarihindeki yeri daha nesnel biçimde değerlendirilecek ve ilerici / devrimci / sol / sosyalist düşünceye katkısı saygıyla anılacaktır.