Korona salgını ile birlikte kendimizi içinde bulduğumuz sosyal izolasyon süreci toplumun bütün kesimlerini yediden yetmişe etkilerken elbette hem sosyal hem de ekonomik hayatın dinamiklerini topyekûn değiştirdi.
Korona salgını ile gerçekliğimiz haline gelen sosyal izolasyon günlerinde bu lüksten yararlanamayan kitlelerin başında günübirlik sokaklardan geçimini sağlayan diğer sokak çalışanlarıyla beraber Romanlar gelmektedir. 8 Nisan Dünya Romanlar Gününe birkaç gün kala sokakların asli aktörleri Romanlar, diğer sokak esnafları gibi Korona salgını karşısında her türlü riske rağmen evde kalıp aç kalmakla sokağa çıkıp virüs kapmak arasındaki bir ikilemde hayata tutunmaktadır.
ÖTEKİLEŞTİRİLEN ROMANLAR
Romanların göçebelikleri, farklı yaşam tarzları, giyimleri, dilleri ve kendine özgülükleri toplum içinde kendilerine merak ve kuşkuyla bakılmasına neden olmuştur. Kendi içine kapalı bir toplum olarak yaşamaları ve genellikle örgün eğitim ve sürekli çalışma hayatından uzak oldukları için kentin yerleşik halklarının önyargılarına maruz kalmaktadırlar. Bu anlamda kullanılan Çingene terimi de bütün bu önyargıları ve toplumsal etiketlenmeyi içeren bir damgalama ifadesidir.
Günümüzde de birçok Roman, hala zulüm ve ayrımcılıkla karşı karşıyadır ve yaşadıkları ülkelerde hak ve hizmetlerden ya büyük ölçüde mahrum bırakılmaktadır ya da kıt kanaat yararlanabilmektedirler. Edirne Roman Dernekleri Başkanı Erdinç Çekiç’in 30 Eylül 2013 tarihinde yaptığı bir konuşmasında söylediği şu sözler Romanların şimdiki durumunu çok iyi ifade ediyor: “Hak aramanın yollarını bilmiyorduk. Şimdi hak ihlallerini belgeleme becerisi ediniyoruz. Kendi sorunlarınla kendin ilgilenmiyorsan, dışardan yapılan her şey havada kalmaya mahkûm. Öyle bir ötelenmişiz ki her şeyimizi yağma etmişler…”.
KORONA GERÇEĞİ KARŞISINDA DAYANIŞMA KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRMEK
Ancak Korona salgını baş gösterdiğinden beri medyada çeşitli şekillerde böylesine yıkıcı sosyal ve ekonomik etkileri olan bir krizin ancak birlik, beraberlik ve sosyal dayanışma ile üstesinden gelinebileceğine dair yazılar paylaşılmakta. Bu tür bir krizin bireyselleştirilmiş kendi hayatını idame ettirme paniğinin yerine sosyal dayanışma ve kolektif bir örgütlenme ihtiyacını ortaya çıkardığı kesindir.
Korona salgını bize korunmalı kalelerimizde kendimizi korumaya alırken sokaklarda canı pahasına çalışan, atık toplayan, çeşitli ürünler satan Romanlar ve diğer sokak esnaflarıyla aynı kaderi paylaştığımızın farkına varmamız için bir olanak sağlayabilir. Bu farkındalık aynı zamanda kent yaşamının bir bütün olduğunun ve kente bu kriz günlerinde can suyu olan sokaklarla artık nerdeyse işlevsiz hale gelmiş gökdelenlerin, büyük alışveriş merkezlerinin aynı amaca, kentin ve o kentte yaşayanların top yekûn varoluşuna hizmet ettiğini anlayabiliriz. Şimdi zaman, sokaklara can suyu sağlayan sokak esnafını ve sokakların asli aktörleri Romanları ötekileştirmeden kabullenme, birlik ve beraberlik zamanıdır.