Tanrılar Çıldırmış Olmalı, diye bir film vardı.
Yeni bir film yapılmalı, adı da "Siyasiler çıldırdı!" olmalı bence.
Baksanıza…
AYM kararını tanımayan yargıcı, Adalet Bakan Yardımcısı yapıyorlar.
Siyasi davalarda verdiği kararlarla meşhur(!) olan yargıç ve başında olduğu mahkeme 2019 yılında SÖZCÜ gazetesi yönetici ve yazarlarına hapis cezası yağdırmıştı.
Bu yargıç, aynaya bakınca mutlu oluyor mudur, doğrusu meraktayım.
Bizce mutlu. Baksanıza, tartışmalı olan atamayla ilgili söylediklerine: "Burası Türkiye. Hukukun gereği neyse onu yaptık. Bu konularla ilgili konuşmak istemiyorum."
AKP’de mayıs sonu haziran başı itibariyle beş günde üç kadın kolu başkanı istifa etti.
Nazilli Kadın Kolları Başkanı Serpil Ateş Akkaya, "Son günlerde yaşadığım rahatsızlık sebebiyle üzülerek de olsa iki dönemdir yapmış olduğum kadın kolları başkanlığından istifa ediyorum" dedi.
Nedense AKP’den istifa edenler ya da görevden alınanlar hep üzgün…
Üstüne üstlük bir de görevden alındıklarında cumhurbaşkanına teşekkür ediyorlar.
Oysa benim bildiğim/bildiğimiz, görevden alınınca bizi görevden alana ya kızarız ya küseriz.
AKP’liler çok ince… Hem üzülüyorlar hem teşekkür ediyorlar.
***
Siyasiler çıldırdı, diyorduk ya…
Gezi’nin yıldönümünde cumhurbaşkanı yine öfkeliydi.
Öncesinde "Zavallılar, yalancılar, omurgasız proje aparatları, terör seviciler, kifayetsiz muhterisler…" diyordu.
Bu kez…
2013’teki Gezi Eylemlerindeki protestoculara yönelik sözleri nedeniyle Cumhurbaşkanı, iyice uçmuş gibi.
Çünkü açık açık suçu olmayan insanlara hakaretlerde bulundu. Gerçek öyle olmamasına karşın bile bile yalan söyledi.
"Bu teröristler, eşkıyalar bira şişeleriyle caminin içini pislemişti. Bunlar çürük, bunlar sürtük!"
Radyolar, televizyonlar, gazeteler ve o caminin (Dolmabahçe Bezm-i Âlem Valide Sultan Camisi) müezzini Fuat Yıldırım böyle bir şeyin olmadığını söylüyorlarsa da ("Böyle bir olay yaşanmadı") Cumhurbaşkanı gerçek olmayan sözlerle gene sahne aldı ve o her zamanki öfkesiyle esti gürledi.
Polisten kaçarken can havliyle camiye giren biri/ birileri için "bira içti" demek, hangi aklın ürünüdür, anlamak zor!
Polisten kaçıyorken bakkala girip bira alacak ve camide kafayı bulacak o kişiler, dünyalı mıdır yoksa uzaydan gelen garip yaratıklar mıdır, anlayabilmiş değilim.
İlkokul diploması olmayanlar bile zor inanır bu yalan oğlu yalana ama birileri inanıyor işte. Üstelik bir de 9 yıldan beri de inandırmak için olağanüstü çaba harcıyorlar.
Goebbels’ten sabah akşam sanki özel ders almışlar gibi…
Camide hiç ama hiçbir kişi bira içmemişken "camide bira içtiler" dedi yine.
"Kabataş’ta türbanlı bacımızı dövdüler, üzerine işediler" yalanı gibi…
"Camide Chav Bella çaldılar" yalanı gibi…
"Elimizde videoları var" deseler de o videolar bir türlü çıkmıyor ortaya.
Ayıptır ayıp!
Dönemin CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in bu konudaki çabaları olağanüstü…
Cihaner, tanık anlatımları ve haber ajanslarının görüntülerine göre camide içki içilmediğini, protestocular camiden ayrıldıktan sonra bir bira kutusunun camiye getirilip konulduğunu ve birden çok yerde içildiği izlenimi yaratmak için kutunun yerinin değiştirildiğini söylemiş ve şüpheliler hakkında 'halkın kin ve düşmanlığa tahrik' suçundan dava açılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.
Bir dedektif gibi çalışmış ve saptadığı gerçekleri basına dağıtmıştı. O gerçekleri 3 Haziran tarihli Sözcü yazarı Aytunç Bey’in köşesinde okuyup aydınlanabilirsiniz.
Bütün dinler ve bütün peygamberler yalanın kötü ve günah olduğunu söylüyorken dinle oturup dinle kalkan birtakım insanların sık sık yalan söylemelerini psikiyatristler nasıl açıklıyor, öğrenmek gerek.
Rahmetli Gobbells’e soralım desek, o da yıllar önce terketti gezegenimizi.
Kime sorsak bilmem ki…
Kadına Avrupa’nın pek çok ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkı getiren bir cumhurbaşkanından kadına 'sürtük' diyen bir cumhurbaşkanına geriledik.
Mehmet Ali Güller’in dediği gibi…
O caminin müezzini "Ben din adamıyım. Yalan söyleyemem. Camide içki içildiğini görmedim" deyince de bilindiği gibi baskılar yaşamış, sürgün edilmişti.
"Kamera kayıtları var, videoyu gördük" diyen utanmaz gazetecilere de tanık olmuştuk o günlerde.
Yalancı olanlar sadece siyasiler değil yani…
Yalanda sınır tanımayan siyasilerin iktidarında SADAT’ın ikinci adamının sözleri ise dehşet verici:
"Bu vatan kanla alındı. Kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyeceğiz."
Yalan, iftira ve hakaret yetmiyor gibi şimdi de tehdit!
Seçimlerde iktidar olacağız rüyası gören romantik solculara duyrulur!
Hem de öldürmeyle tehdit ediyor sayın saygıdeğmez ikinci adam…
Daha başka…
Yine diplomasız cumhurbaşkanıyla ilgili…
Cumhurbaşkanı, Sayıştay’ın kuruluş yıldönümünde de Sayıştay çalışanlarına "Açık aramayın" talimatı verdi. Yürütmeye ve bürokrasiye göz yumun, der gibi…
Oysa Sayıştay, kamu kurumlarını denetlemekle sorumlu.
Ona böylesi bir talimat verilemez. Diplomasız Cumhurbaşkanı veriyor.
Diplomalı- diplomasız farkı!
Yoksulluktan söz edilince 27 Mayıs’ta da şöyle haykırmıştı: "Birileri çıkıp aç kaldık diyor. Vicdansızlık yapma, ne aç kalması? Aç kalan filan yok! ‘’ Yeter ki bu noktada dürüst ol, samimi ol."
Bu konuşmasından dört beş gün sonra da alkole ve sigaraya yapılan zamlarla ilgili olarak "Hem suluda hem de sigarada arttırıyoruz. Hayret, aç- sefil geziyor ama onu almaktan geri durmuyor. Rakıyı, birayı almaktan geri durmuyor" diyor.
Lütfen dikkat ediniz…
Önceki konuşmasında aç kalan yok diyor, sonrakinde ise aç sefil gezen insanlardan söz ediyor.
Daha da kötüsü…
'Çürük' ve 'sürtük' sözcüklerini kullanan RTE, kulağına çalınan tepkiler sonrası "Milletin diliyle söyledik, milletin diliyle teşhis yaptık" diyerek kararlılığını(!) sürdürdü.
Pes yani…
Korkan korkutur derler.
Milyonlarca vatandaşını korkutarak iktidarını sürdüren biriyle karşı karşıyayız.