“…
nasıl eğdiler
güneşler taşıyan başını da
altın başaklar gibi
çuvallara girdin
…”
Yukarıdaki dizeler, usta kalem Hidayet Karakuş’un “Çuval” adlı şiirinden kısacık bir alıntı… Hidayet Karakuş Usta, bu dizeleri, 2003 yılında Irak’ın Süleymaniye kentinde Amerikalı askerlerin, on bir Türk askerini tutsak edip, başlarına çuval geçirmesiyle gündeme gelen hadisenin ardından ve böyle bir hadiseyi kabullenemeyen bir yurtsever olarak kaleme sarılmış ve kâğıda dökmüş yüreğinden…
Geçmişe dönelim;
Aslında sadece o günler değil, dünyada medeniyetin ilk kez kurulduğu coğrafya olan Mezopotamya dediğimiz; hatırlayın, coğrafya derslerimizden; Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölge olarak tanımlanan tarihsel ve kültürel zenginlikleri ile anlatılan, yazılan bölge… Gerçi şimdilerde yer altındaki petrol zenginlikleri ile gündemde ve yerüstündeki savaşları ile… Ve ilk kurulduğu günden bugüne dinmeyen acılar, akan kanlar ve bir türlü ama bir türlü kendisine gelemeyen bir yer, bir alan orası…
İşte bu coğrafya ki, ülkemizin de güneyini kapsar; kırk yılı aşkın süredir, bizi fevkalade meşgul etmekte… Bölgeye hâkim olabilme isteği bir tarafa, bu topraklar üzerinde yetkin olma isteğindeki diğer ülkelerle münakaşalarımız ve istediklerimiz-istemediklerimiz doğal olarak bitmiyor. Aslında yapılacak şey sadece sınırlarımızı korumak olmalı diye düşünmekten alamıyorum kendimi; ancak ülkemizi yönetme hususunda emanet ettiklerimiz, sınır koruma politikamızı içeriden değil, dışarıdan koruma derdine düşmüş durumdalar. Bu durum, çok uzun zamandır maalesef böyle...
Güvenlik güçlerimiz özellikle Irak ve Suriye sınırlarında, o ülkelerin içlerinden gelecek saldırılara ve o ülkelerde yeşeren, örgütlenen illegal güçlere karşı sınır ötesi harekâtlarla ülkemizi korumaya çalıştılar, çalışıyorlar da…
Ancak, devletimizi yönetmekle yükümlü olan iktidarların yanlış sürdürdükleri iç ve dış politikalar sonrasında, her şey istediğimiz gibi sonuçlanamadı maalesef; 2003 yılındaki Irak’ta yaşanan çuval meselesi gibi… Amerikalı askerlerin, Irak’ın kuzeyindeki yetkili güç olma çabalarının sonucuydu bu ve o yılların hükümetinin beceriksizliği… Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK terör örgütüne silah sağlayan güçlerin Amerikalılar olduğu, ülkemizin güneyinde, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak bir geçiş yolu açmak istediklerini bilmiyor muyduk? Artık her neyi Akdeniz’den Irak’ın kuzeyine, Irak’tan da Akdeniz’e getireceklerse!
Sonuç;
Kırk yılı aşkın bir süredir, o coğrafyada bizim askerimiz, bizim polisimiz, bizim evlatlarımız, canlarımız şehit düşüyor, gazi oluyor. Önce PKK, sonra YPG, ardından İŞİD ve DEAŞ! Amerikalılar ve kışkırttıkları, kafalarını bulandırdıkları diğer yerel halk! Ve elbette ki, işbirlikçileri siyonistler ve bazı Avrupalılar! Olan hep bize, bizim evlatlarımıza oluyor. Kimi zaman başlarında çuval, kimi zaman bir uzuvlarında sargı bezi, kimi zaman eksik bir organ, kimi zaman da kara toprak!
Artık yetmeli ve savaşlara hayır denmeliydi ki;
Son yirmi yıldaki hükümet anlayışlarıyla, bizleri torba yasalara boğan iktidar, sınır ötesi tezkeresini de torba mantığıyla meclise sundu. Irak ve Suriye’deki sınır ötesi için iki koca yıl daha Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki istedi ve aldı da… Ayrıca yabancı güç desteği de vardı bu torbanın içerisinde… Oysa süreler tartışılabilir veya ayrı ayrı istenebilirdi; mesela bir yıl gibi… Sonra, yabancı silahlı güce ihtiyacımız mı var? Ayrıca yabancı güç detaylandırılmamıştı ki, benim ilk aklıma elinde silah tutabilen herhangi bir devlet; Taliban güçleri gelebiliyor mesela… Ya da Sudan’dan farklı bir güç, ne bileyim, detay yok anlayacağınız!
Bir de bu oylamada Millet İttifakının büyük ortaklarından İYİ Partinin ‘Evet’ oyun kullanması da akıllarda soru işareti bıraktı. Kullanılacak ‘Hayır’ oyu, öz be öz Türk milletinin askerini korumaya yönelikti bence… Ha, İyi partinin ‘Hayır’ oyları teskerenin geçmesine engel olacak mıydı? Hayır, sayısal manada hem CHP, hem de İYİ Parti toplamı zaten AK Parti ile MHP oy toplamına erişemiyor ve yani teskere her halükarda geçecekti zaten!
Ama yine de ‘Savaşlara Dur Demeli İnsan’… Silaha, savaşlara ‘Hayır’ demeli…
Bizleri, dışarıda çuvala, içeride torbaya boğanlar utansınlar! Ve yine Hidayet Karakuş Usta’nın “Tarih Biziz” şiirinden bir bölümle bitsin bu yazım;
“…
dolana dolana gelir gençliğimiz
çağlaya çağlaya talanı yıkar
yalanı yıkar dolanı yıkar
gerçeğimizle en som diliz
bilimle yeşerir göklerimiz
en ışıklı tarih biziz
…”