Doğada bütün dünyanın umudu yatar.
(John Muir)
-Her köşesi ayrı bir cennet, dünyanın oksijen yönünden en zenginlerinden Kazdağları delik deşik edildi. Hasankeyf’i yok ettikleri gibi Kazdağları’nı da yok ediyorlar. Madenci şirket faaliyete devam ederken, bölgenin adeta ciğeri söküldü! 325 gündür burada nöbet tutan gönüllülere ceza kesildi.
-Bursa Kirazlıyayla’da halkın direnişi engelleniyor, köylü kadınlar jandarmaca gözaltına alınıyor. Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu, meclis kürsüsünden haykırıyor;
“Böyle giderse ırmağının akışına ölünecek bir Türkiye kalmayacak!”
-Kütahya Domaniç’te maden araması için 30 dönüm ormanlık arazide ağaç katliamı söz konusu. Bolgede iki termik santral var, bir tane de yolda!
-Dünyanın korunması gereken sayılı vadileri arasındaki Artvin Arhavi’de Kamilet Vadisi’ndeki derelerde yaklaşık 2 aydır çamur akıyor. Bir holdingin yaptığı HES’ler nedeniyle tahribat ortaya çıktı!
-Foça Yeniköy’de 7.5 hektarlık mera alanı, enerji santrali için feda edildi.
Biyogaz Santrali yapılmasına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı onay verdi.
-Çin; Adana-Yumurtalık’ta koruma altındaki Sugözü sahilinde kömürlü termik santralı inşa ediyor.
-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Selçuk sınırları içinde yer alan 12. grup doğal SİT alanlarının koruma statülerini değiştirme kararı kapsamında Meryemana Tabiat Parkı’nın bir bölümü SİT kapsamından çıkarıldı!
-Aydın Kuyucular ve Beyköy’de jeotermal enerji santrallarine karşı verdikleri mücadele sırasında direnişçi köylülere -sosyal mesafeye uymadıkları- gerekçesiyle 3 bin 150’şer lira para cezası kesildi! Bölgede 59 enerji santrali mevcut!
-Sınırları içinde plastik kullanımına kısıtlama getiren AB ülkeleri, atıklarını Türkiye’ye gönderiyor. Plastik ithalatımız 15 yılda 173 kat arttı. Kısaca Avrupa’nın çöplüğü biziz!
***
Yukarıda örnekler, kapitalizmin doğa üzerindeki yüz kızartıcı tahribatıdır! O kapitalizm ki; Eduardo Galeona’nın, “Amerika’nın Kesik Damarları” kitabındaki yazdığı gibi;
“Her şey, bütün her şey; toprak ve tüm ürünleri, zengin madenlerle dolu toprak altı, insanlar, insanların üretim ve tüketim güçleri, tüm doğal ve insani kaynaklar; kapitalizmin evrensel çarklarına zincirlenişleri göz önüne alınarak dışardan belirlenmiştir!..”
***
Milyonlarca yılın birikimi ve bugüne kültürel, ekolojik ve toplumsal mirası yeşile, tarihi yerlere düşmanlık; ülkemizde had safhada.
Saydığımız yerler birbirinden değerli, altından değerli! “Taşı toprağı ağacına bile huzur yok bu ülkede” demiş şair, insanını bırakın!
Bakmağa kıyamadığımız o ağaçlara nasıl kıyılıyor, nasıl vicdansızlık bu? Yağma, talan gırla. “Dağların adı “kaz” diye yolunacak anlamına gelmiyor” dedi Edremitli Çevreci Gülbahar Bilgiç telefonda bana.
Kuzey Ormanları, taş ocaklarıyla dolmuş durumda!
Türkiye, tarım ve özellikle de hayvancılık sektöründe her yıl ciddi kayıplar yaşıyor. Biyo-coğrafya zengini araziler, enerji santralleri için birbir kurban ediliyor. Hafriyatlarını su kaynaklarının bulunduğu havzalara fütursuzca döken maden şirketleri mevcut.
Düşünün, binlerce yıllık UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki Afrodisias Antik Kenti’nin 3 kilometre yakınında jeotermal santral yapılıyor.
Hâlâ refüjleri yeşillendirmenin "çevrecilik" olduğunu sananlar dolaşıyor aramızda.
Neticede vahşi kapitalizm coğrafyamızda cirit atıyor!..
***
Melis Alphan’ın bir yazısından ismi aklımda kalmıştı ABD’li yazar Ernest Callenbach’ın “Ekoloji Cep Rehberi”.
Orada şöyle yazıyordu;
“Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her şey bir yere gider. Hiçbir şey sonsuz değildir. Son sözü doğa söyler!”
Melih Cevdet Anday da “Rahatı Kaçan Ağaç”ta şu dizeleri sıralamıştır;
“Ey İnsan!
Yeşilime dokunma. Unutma, doğanın bir parçası olduğunu. Beni yok ettikçe sen de azalırsın…”
Doğa bize değil, biz ona muhtacız!..