Ajans Bakırçay

Merdivenli’de zaman…

GÜNDEM

Yazı ve fotoğraflar: Özgür Duygu Durgun

Dikili’nin Karadağ köylerinden Merdivenli, kelimenin tam anlamıyla dağın başında. Denizden yüksekliği yaklaşık 400 metre. 18 deniz mili uzaklığındaki Lesvos (Midilli) adasını kuşbakışı gören hâkim bir noktada kurulmuş. Antik dönemin ardından Roma ve Bizans’la devam eden tarihinde, stratejik bir liman yerleşimi olan Merdivenli, bir Yörük köyü. Sakinleri ise Yörüklerin Hardal aşiretine mensup.

Köyün başlıca geçim kaynağı hayvancılık. Dikili tarihi hakkında çalışmalar yapan yerel tarihçi, merhum Nail Çağlayan "İlçemiz Dikili" adlı kitabında Merdivenli’nin eski muhtarlarından Kerim İkiz öncülüğünde Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile yapılan işbirliği sonucu İsviçre Alp Dağları kökenli Saanen keçilerinin Merdivenli köyünde yetiştirilmeye başladığını aktarıyor. Bu sayede köy beyaz renkli, yüksek kalitede süt veren Saanen keçisinin Batı Ege’de yetiştirildiği nadir noktalardan biri haline gelmiş.

Köy son yıllarda iç turizm açısından cazibe merkezi olma yolunda ilerliyor. Pansiyonculuk ve otel hizmetleri hızla gelişmeye başlamış. 2024 yılı itibariyle köyde toplam 4 butik otel mevcut.

Merdivenli köyünü 78 yaşındaki Kadir Hoca ile geziyoruz. Nüfus kâğıdındaki ismiyle Abdülkadir İkiz, 215 kişinin yaşadığı Merdivenli’nin bir zamanlar cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolan ilkokulunun eski öğretmeni.

Kadir Hoca, köyde bugün izlerini bulmanın artık imkânsız olduğu Bizans su kuyularından bahsediyor. Nail Çağlayan’ın kitabında köyün baş taraflarında bir kale yıkıntısı olduğu, su almak için bu kaleden aşağıya doğru taş merdiveni olan bir su kaynağı olduğu anlatılıyor. Merdivenli köyü adını işte bu merdivenden almış.

Ailesi köye yaklaşık iki asır önce yerleşen Kadir Hoca, Hardal aşiretinin tarihteki büyük yolculuğunun Kırgizistan’dan Balıkesir, Savaştepe’ye oradan da Kuzey Ege’ye uzandığını anlatıyor.

Tertemiz dağ havasını içimize çekerek köyün sokaklarında dolaşırken kulağımız Kadir Hoca’da.

"Burada doğdum büyüdüm. Köyün okuyup devlet memuru çıkan ilk kişi benim. Burası bir Yörük köyü. Yörükler çok eskiden yazın hayvanlarını otlatmaya gelirlermiş buraya. Kış gelince Savaştepe’ye giderlermiş. 1864’lerde Osmanlı döneminde iskân kanunu çıkmış. O zaman üç hane yapılmış köyde. Ondan sonra da yerleşmeye başlamışlar".

"Biz buralara evlerimizi yaparken yollarımız yoktu. Burada gördüğünüz ilkokul da 1960 İhtilali’nden sonra açıldı. Ben çocukken dağ yollarından yürüyerek ilerideki Katıralanı köyüne okula gider gelirdim. 17 sene buradaki ilkokulda öğretmenlik yaptım. Okulumuz, gördüğünüz gibi kapalı. Eğitim taşımalı sisteme döndü. Bahçesinde öğretmenler için lojman vardı ama şimdi koyunlarım otluyor".

"Bizans zamanında küçük bir pınar varmış, oraya da merdivenle inilirmiş. O nedenle buraya Merdivenli denilmiş. Daha sonraları benim dedem bir kuyu yaptırmış. O kuyular imdadımıza yetişirdi. Sonra gölet yapıldı, bahçelerimizde gölet suyu kullanmaya başladık. KÖYDES çıkınca da 2006’da şebeke suyu bağlandı rahatladık. Şimdi suyumuz da var yolumuz da".

"Çocuklarımız İzmir’de oturuyor. Ara sıra gideriz hanımla. Ama benim hanım Yörük kızıdır, şehri sevmez. O burada yaşamayı seviyor. Kekik kokusu duymak istiyor. İs kokulu yorganlarda yatmayı seviyor. Bahçedeki dikenleri bile seviyor, öyle düşkün buraya. Köyde yaşamak kolay mı diye soruyorsun ya; bir kere buraya ESHOT gelmez. Öyle şehirdeki gibi her şeyin satıldığı bir alışveriş yeri de yok. Biz deterjanımızı, pirincimizi, şekerimizi köyün kahvesinden alıyoruz. Makine deterjanı değil elde yıkamalık bulaşık deterjanı. Kışlık odunumuzu sağ olsunlar getiriler. Tavuklarımız var, tarlalarımızda otlarımız, sebzelerimiz var. Unumuz, yağımız temel ihtiyaçlarımız var. Meyvemiz bahçeden. Eskiden yollar böyle asfalt değildi. O vakitler traktörle gidip gelirdik. Şimdi iyi kötü bir arabamız var. Dikili’ye Salı günleri pazara gidiyoruz. Araba yokken gebeleri doğum yapmaya traktörle götürdük. Bizim hanım da öyle gitmişti. Çok zorluklar çektik zamanında ama en zoru susuzluktu".

"Eskiden köyde hiç yabancı yoktu, son senelerde dışarıdan gelenler çoğaldı. Emekli olup buralara yerleşen de oluyor. Ya da burada doğup yıllar sonra dönenler. Son yıllarda birkaç otel açıldı. İleride koyun ağılları var, onlar bile satıldı.

Şu arkada gördüğün köyün çamlığı var ya, Belediye satışa çıkarınca köyün muhtarı aklınca kurnazlık edip arsayı belediyeden aldı. Sonra da parsellere bölüp satmak istedi. Şikâyet konusu oldu, izin vermediler. Köyün çamlığı şimdi özel mülk, öylece duruyor. Bütün şehir yasası çıkınca okulun arazisi Milli Eğitim Bakanlığı’na, camininki de Müftülüğe geçti. Köyün içindeki bütün arsaları Belediye aldı, sonra sattı. 300 metrekare yer 2,5 milyara gitti. Sen hele bir 5 sene sonra gel de bak, karşıda bu gördüğün boş tepeler var ya; hepsi olduğu gibi ev olacak".

Yazının genişletilmiş hali İzmir Akdeniz Akademisi’nin yeni yayını Fırtına’da yer alıyor.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.