Iorfa ismini daha önce duyanınız olmuştur sanırım… Duymayanlar ya da hatırlamayanlar için kısaca anımsatmak istiyorum;
90’lı yıllara girilirken, ülkemiz en üst futbol liginde, bir Afrikalı ya da Afrika kökenli futbolcu oynatma yarışı başlamıştı. Elbet ki, yabancı futbolcuyu bulup, ülkemize getirme konusunda ihtisas sahibi olan ve ligimizi de domine eden üç büyükler başı çekecekti bu hususta…
Aslında İngiltere, Hollanda, Belçika ve Fransa liglerinde Afrika kökenli siyahi futbolcu sayısı oldukça fazlaydı, çünkü; zaten o ülke vatandaşları içerisinde doğan, büyüyen ve yaşayan binlerce Afrika kökenli insan vardı. Ama ligimizde siyahi bir futbolcunun boy göstermesi, ancak ve ancak transfer ile olabilirdi ki, Beşiktaş’ın sadece kısa bir süre oynatabildiği Ferdinand, buna en iyi örneklerdendir. Ancak iyi futbolcuyu, öyle şırrak diye getiremiyordunuz o senelerde.
Her neyse, Galatasaray takımı 1991 yılında Dominic Iorfa adındaki siyahi oyuncuyu İngiltere liginden transfer etti. Afrika kökenli oyuncuları, ülkemiz ligine getirme, oynatma yarışının fitilini de ateşlemiş oldu.
Peki, Iorfa iyi miydi? Galatasaray’da dönemin hocası Mustafa Denizli’nin istediği bir transferdi ve dönemin Başkanı Alp Yalman, oyuncunun kötü performansı ile ilgili olarak “O adamın günahı da, sevabı da Denizli’ye ait. Çünkü alınmasını O istedi” şeklindeki açıklamalarıyla, topu üzerinden atıyordu. Ve hatta, o yıllarda ligimizde Aydınspor forması giyen ve Belçika Liginde Iorfa ile birlikte forma giymiş olan Cezayirli oyuncu Amani’nin, “Iorfa’nın gol atabilmesi için, yan yana ve üstü üste dört kale daha lazım” şeklindeki açıklaması, oyuncunun ne kadar da kötü bir transfer olduğunu fazlasıyla kanıtlıyordu. Galatasaray da, fazla dayanamadı ve kısa süre sonra Iorfa’nın sözleşmesini fesih etti zaten.
Ne var ki, zaman geçtikçe, Afrika kökenli oyuncular konusunda kötü örnekler, yerlerini iyiye ve hatta çok çok iyiye bırakabildi. Dışarıdan uyguna futbolcu bulup, ligimize kazandırma konusunda, kendisine profesör unvanı yakışacak olan, Gençlerbirliği’nin efsane başkanı, rahmetli İlhan Cavcav da, öyle Afrikalı futbolcular getirdi ki, terim yerinde olursa, yer yerinden oynadı; Onlar oynadıkça…
İşte bunlardan biri de John Moshoeu… Bizzat İlhan Cavcav’ın çabasıyla, ülkemize futbol oynamaya gelen ve büyük başarı yakalan dörtlüden biri… Sonraları Real Madrid’e transfer olan Geremi, leblebi gibi gol atan Kona ve Khuse ile birlikte Gençlerbirliği’nin yolunu tutan Moshoeu, o kadar başarılı oldu ki, o seneler ligimizde fırtınalar estiren Kocaelispor’a transfer oldu. Burada Türkiye Kupası Şampiyonluğu sevinci yaşayan ve futbolunu daha da ileri götüren Moshoeu, Fenerbahçe formasını da üç sezon başarıyla terletti. Ardından Bursaspor’a transfer olan ve orada da iki sezon geçiren Moshoeu, 2003 yılında ülkemizden ayrıldı ve memleketine, Güney Afrika Cumhuriyeti’ne döndü. Ve 2011 yılında da aktif futbolculuk hayatına noktayı koydu.
Ancak, sağlıklı yıllarını geride bırakan ve hayatının son iki yılında kendisine konan kanser teşhisini, temize çıkaramayan Moshoeu, futbolu bıraktıktan sadece dört yıl sonra 2015 yılının 21 Nisan’ında hayata gözlerini yumdu. Ülkemiz futboluna faydası dokunanlardan olan ve onurlu yaşantını yitirmeyen John Moshoeu’yi anarken, bugün dünyada olmayan tüm spor emekçilerini de yâd edelim. Ruhlarının şad olması dileklerimle…
Dipnot; “Onur, insan hayatından uzun yaşar.” Anonim.