Bergama konumu bakımından bölgenin merkezi olabilecek potansiyele sahip, bu bakımdan gücünün farkında olan bir yerel yönetimle cazibe merkezi, istihdam merkezi haline gelebilir. Ülke yönetiminin yerli ve milli araştırma geliştirme ve işletme yönetimi yerine al, işlet, halka sat politikasından vazgeçmediği sürece ülkemizin güçlü bir yapıya kavuşması hayalden öteye gitmeyecektir. Bergama’ya tekrar dönecek olursak, kozak gibi bir bölgeye sahip olan bu bölgede yetişen birçok ürünü bulunan aynı zamanda hemen yanı başında bulunan ova bölgesinde saman üreterek küçük ve büyük baş hayvanına kendi yemini sağlayabilecek, ihracatını yapabilecek kapasiteye sahip bir alanı içinde bulundurması görebilen için büyük şanstır. Belediye bünyesinde saman ve yem üretim tesisleri kurulup yerelde çiftçilerimize hibe şeklinde belirlenen oranlarda saman ve yem tedarik edilebilecek iken genel pazarda ihracatı yapılabilir. Belediyeye ait olan arazilerin satılması Bergama halkına ihanettir. Bu arazilerin özellikle ayıklanarak tarıma elverişli durumda olanların Bergamalı çiftçiye üretim yapması adına alan yaratılıp teşvik edilip hem belediyenin hem de Bergamalının kazanması hedeflenerek yerli tarım birlikte kazanalım vizyonu ile hareket ederek istihdamı arttırmak, köylerini terk eden gençlerin tarıma yönlendirmek için yapılması gereken arazilerimizi peşkeş çekmek değil işlevsel hale getirmektir. Satarak kazanacağını zannedenler kentin geleceğini kaybetmektedir. Köylerimizdeki genç nüfusun atasından, babasından el alıp tarımı sürdürmek istememesinin temel sebebi harcadıkları emeğin karşılığını alamamalarından kaynaklıdır. Tarım bir ülkenin kalbidir ve biz ülke olarak kalbimizi kuruttuk. Kazandıran refah seviyesini yükselten bir tarım politikası izlenirse köylerdeki gençlerimiz fabrikalarda işçi olmayı seçmeyecektir. Bu noktada hemen hemen herkesin dile getirdiği düstur şudur; yeni nesil tembel herkes kolay iş peşinde denmesidir. Bunu söylemek en kolay şeydir. Köylünün ve çiftçinin refahını, emeğini arttıracak politikalar izlenmesi elzemdir. Atatürk’ün de dediği gibi "Köylü milletin efendisidir." Fakat ne yazık ki köylü milletin efendisi olarak değil omzundaki yük ve seçim zamanında oy olarak görülmektedir. Ne yerelin nede genelin politikası halkın kazanması kalkınması değil, tekelin kazanıp vergisini devlete vermesidir. Ki vakti zamanı gelince o vergileri silen yok sayanlarda yine bu politikayı izleyenlerdir ve yine çiftçinin traktörünü haczedenlerde bu politikayı izleyenlerdir.
Her şeyden önce siyasi liyakat ile değil cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş ülkesinin refahını ilke edinmiş insanların söz sahibi olması gerekmektedir. Markasını kurup kendi üretim tesisini yaratarak pazarlamasını yapabilecek bir kentin bu derece işlevsizleştirilmesi son derece üzücüdür. Umarım hayatta iken hayalimdeki Bergama’yı görmek nasip olur.
Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün tarım politikası ile ilgili sözlerini dip not olarak eklemek istiyorum.
"Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu çok önemli işi isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimi kurmak lazımdır. Bu politika ve rejimde yer alabilecek başlıca önemli noktalar şunlar olabilir: Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir nitelikte olması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre sınırlandırılması lazımdır Küçük büyük bütün çiftçilerin iş makinelerini arttırmak yenileştirmek ve korumak önlemleri vakit geçirmeden alınmalıdır."