Kahvaltı yapmak mı kahvaltı etmek mi?
Hidayet Karakuş’un 'Sözel Çocuk'unu okurken takıldım kaldım buna. Çünkü o da hem 'etmek' hem de 'yapmak' fiilini kullanmış kitabında.
Koridorun 'geçenek' olduğunu da sevgili Hidayet Karakuş’tan öğrenmiş oldum. Doğrusu bu ya, çok da hoşuma gitti bu sözcük, kullanmaya çalışacağım bundan böyle.
Bilirim ki dil konusunda çok duyarlıdır. Yanında 'trend', 'cevap', 'mesela' gibi sözcükler kullanırsan uyarır. İzmir’in en centilmen yazarı bilirim ben onu. Mehmet Atilla ile onun centilmenliğini hep anlatır dururum zaten.
Arapça bir sözcük olan 'teneffüs' yerine neden Türkçesini bulup yazmamış olmasına ise şaşırdım.
Neyse…
Sözcüklere takılıp kalmayalım.
Kitabın arka kapağında yazılanlar şöyle: "Mert meraklı, araştırmayı, okumayı seven ama yazmayı sevmeyen bir sözel çocuk. Bir gün, sokaktan geçerken atık toplayıcı Musti’yi görüyor ve onun yaşamını değiştirmek için ailesinden, öğretmeninden yardım isteyip çözüm arıyor.
Peki, Mert, Musti’ye yardım edebilecek mi? Mert’in sonsuz merakıyla zenginleşen bu eğlenceli hikâye, okurları farklı hayatları düşünmeye, toplum olmanın gerekliliklerini sorgulamaya davet ediyor."
Kitabın lokomotifi Mert.
Okur, Mert’le birlikte 243 sayfalık bir serüveni yaşıyormuşçasına kitabın içinde buluyor kendini.
Öğretmen olduğumuz için diyaloglar dikkatimi çekti.
Öğretmen Burcu Hanım’ın öğrencilerine seslenirken "Güzel çocuklarım", "Günaydın çocuklarım" deyişi bana pek uygun gelmedi örneğin. Pedagojik açıdan doğru bulmadığım bir sesleniş bu!
Hiç unutmam… Hazal Yener adlı öğrencim, tayinim çıkıp bir başka okula gittiğimde annesine şöyle demiş: "Anneciğim, bizim öğretmen bana hep 'yavrum' diyor. Ben onun yavrusu muyum? Recai öğretmenim bana hep 'Hazal' derdi oysa…"
Bunu öğrendiğim gün okulumuzun rehber öğretmeni olan arkadaşıma sormuştum: "Hangisi doğru?"
Yavrumda/ kuzumda/ çocuğumda bir anaçlık olduğunu, bunun sevgi ifadesi olduğunu ama çocuğun birey olduğu gerçeğiyle adıyla hitap edilmesinin daha doğru olacağını söylemişti arkadaşım.
Güzel çocuklarım/ Günaydın çocuklarım diyen Burcu Hanım’ın seslenişini doğru bulmadım bu nedenle.
Kendinden küçüklere hep "Oğlum", "kızım" diyenleri onaylamayışım gibi…
Sözel Çocuk'ta büyük ustalık var.
Sözel Çocuk'ta dondurmalı kazandibi tadı var. Kaymaklı ekmek kadayıfı tadı var.
Anneler babalar ve öğretmenler hep "dişlerinizi fırçalayıp öyle yatın" derler ya…
"Ağzınızı şaplatmadan yeyin" derler ya…
Hidayet Karakuş öyle yapmıyor. Yaklaşımı didaktik değil…
Hikâyenin içinde yediriyor öğretilecek olan doğru bilgiyi.
Atasözlerinin ve deyimlerin açıklamasını, su tasarrufunun önemini, baba oğul ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, çalmak fiilinin kaç anlama geldiğini, atık toplayanların dramını, bilim teknik dergisinin takip edilmesi gereken bir kaynak olduğunu, kaba saba lakaplar takmak yerine eğer ki illâ birine lakap takmak gerekirse bunun lümpence olmaması gerektiğini öyle güzel öğretiyor ki…
Örneğin, "Çölde yürüyen bir insan, yanındaki bir matara suyu nasıl içmeli?" sorusunun yanıtının "Çölde insan suyu azar azar içerse vücuduna hiç yararı olmazmış. Organlarımıza su gerekliymiş. Azar azar içersek daha dudaklarımızda buharlaşırmış. O zaman da susuz kalınca tez zamanda ölürmüşüz" şeklinde veriliyor olması gibi…
Bilim dergilerini okumamız gerektiğini söyleyen ya da tavsiyede bulunan öğretmenleri ne kadar dinliyoruz?
Sözel Çocuk, bu konuda okura el uzatıyor /okuru merak ettiriyor ve onu keşfe zorluyor.
Günümüz canalıcı sorunlarından olan cep telefonu bağımlılığı ve yarattığı sakıncaların ne olduğunu "Zaten radyasyon yayıyor telefonlar. İster kulağımıza tutalım, ister yastığımızın altına koyalım, beynimize binlerce titreşim gönderiyor konuştukça" tümcesi güzelliğinde başkaca ne anlatabilir ki…
Daha nice örnekler…
Yazar, Türkçe öğretmeni olunca anlatım bozukluğu ve kurguda özensizlik de çıkmıyor tabii ki karşınıza…
Kitabın, kaç yaş grubu için yazıldığına gelince…
Kapakta yok.
Olursa, çocuklarına kitap armağan edecek olan annelerin ve babaların işi daha kolaylaşır bence.
Kitap, 2022 Kasım’ında BİLGİ YAYINEVİ’nce basılmış.