“Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar.
-
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!
…”
İki kıtası daha var ve eminim ki, bu satırları okurken, bir taraftan da beyniniz; adına “Gençlik Marşı” dediğimiz bu marşı mırıldanıyor içten içten... Ve en heyecanlı, en vurgulu cümlesi yani “yürüyelim arkadaşlar” sözlerini de büyük seslerle, belki de haykırarak söylüyor.
“Gençlik Marşı” adlı eserin tarihine kısaca bakalım;
1900’lü yılların başlarında, ülkeye voleybol oyununu getiren, müthiş atletik ve sporcu yapısı ile boks da dahil olmak üzere birçok dalda spor yapan, eğitimci, sonraları “milli olimpiyat komitesini” de kuran ve yeni Türkiye Cumhuriyetinde vekillik görevlerinde de bulunan Selim Sırrı Tarcan’ın bir armağanı bu marş bizlere…
Aslında bu marşın; ne sözleri, ne de notaları Tarcan’a ait değil! Ancak ve ne var ki, marşın notalarını; İsveç’te dinlediği ve “Tra-lalla Diyen Üç Kız” manasına gelen bir eserden alıp, bu topraklara getiren ve Ali Ulvi Elöve’den günün şartlarına uygun bir söz grubu yazmasını isteyen, ortaya çıkan marşın da öğrencilere ilk kez okutulmasını sağlayan olması sebepleriyle tarihimize, “Gençlik Marşı” derleyicisi olarak yazılan yegâne isimdir Selim Sırrı Tarcan.
“Gençlik Marşı” o denli dinlenir ve söylenir olmuştur ki, vatanımızın kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bile, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a varıp, oradan da Havza’ya doğru hareket ederken, otomobilin bozulması nedeniyle yürüdükleri esnada, bu marşı söylemeye başladığı ve yol arkadaşlarına da, marşı birlikte söylemeleri konusunda ısrarcı olduğu bilinmektedir. Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam” adlı kitabının, ikinci cildinin kırk altıncı sayfasında marşın okunması hususunda; “Evet, kuşkuludur. Her şeyden ürker. Gerçi Samsun’dan Havza’ya giderken, bir çocuk neşesi içindeydi. Şarkılar bile söyledi: Dağ başını duman almış…” şeklinde yazmıştır.
Yürümek, ne güzel bir eylem! Ve ne kadar sağlıklı…
Yürüyüş konusunda bir örnek daha verip, devam edeceğim;
Dünyamızdan erken göç ettiğine inandığım, ülkemizdeki komedi ustalarının başlarında gelen Kemal Sunal’ın, başrollerini Fatma Girik ile paylaştıkları Postacı filmine götüreceğim sizleri; filmde postacılar arasında düzenlenen hızlı yürüme yarışması konu edilmektedir. Postacı Adem’in (Kemal Sunal) yarışmayı kazanırsa, canından çok sevdiği Sevtap (Fatma Girik) ile evlenecek olması, aynı zamanda Sevtap’ın ağabeyinden bir Mercedes otomobil, bir daire, birçok ev eşyası ve bir miktar para kazanacak olması konu edilmiş olsa da, yürüyüşün bir spor olduğu ve hatta yarışmaları yapıldığı, izleyiciye aktarılmak istenmiştir.
Peki, bugün 3 Ekim 2021 Pazar ve Ekim ayının ilk hafta sonu günleri, yani dün ve bugün; “Dünya Yürüyüş Günü” olarak ilan edilmiş. Yürümek için illaki bir yarışma ya da sportif aktivite beklemeye de gerek yok zaten! Ancak, yapılan araştırmalar sonucunda, ülkemizdeki oturan insan sayısının %40 gibi büyük bir rakama denk düştüğü görülmüş. Oturan derken, az hareket eden ya da hareket etmeyi pek sevmeyenlerden bahsediyorum.
O zaman ne yapıyoruz; bugünü kaçırmış olabiliriz, yarın ne güne duruyor? En rahat kıyafetlerimizi ve varsa eşofmanlarımızı giyip, en az on bin adım atacak şekilde yürüyüşümüzü tamamlıyoruz. Hem “Dünya Yürüyüş Günü” kapsamındaki aktivitemizi tamamlıyoruz, hem de sağlıklı bir yaşam için kocaman bir adım atmış oluyoruz. Ha, bir de unutmadan; sadece bu özel günde değil, mümkün olduğunca her gün yürüyoruz!
Dipnot; “Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız.” Paulo Coelho.