30.04.2021, 10:17

"Derviş ve Ölüm" kitabı üzerine bir yazı...

Saraylar yapmak yüceltilmeye yetmiyor. İnsanı; yaşamı, dili ve yapacaklarının kapsayıcılığının belirlediği çağdayız artık.

Bilim çağı içinde olmamıza karşın devrimler sorunu çözülememiş, karmaşa daha da karmaşıklaşmıştır. Devrim zorunlu mu? 21. YY’ın ortaya çıkardığı insan; salt düşünen değil eylemede geçen insan. Değişim bilim ilkesidir; her şey değişir. Eski çağların, ölüm kaçınılmaz kaderimiz inancı gibi…

Meşa Selimoviç’in “Derviş ve ölüm” adlı kitabını ve onun “Derviş” adlı filme dönüşmüşlüğünü ele alacağım.

Kitap yazarı eski bir Yugoslavya Partizan militanı. 7 kişilik aile üyesinin katıldığı bu inanmışlık, faşizme karşı mücadele azmi sırasında kardeşinin Partizan örgütü askeri kanadınca ölüme mahkum edilmesi, öldürülmesi ve sonrasında meydana gelen bağlılığın kopması, maneviyatın çökmesi ve devrime olan inancın yıkılması…

Devrimi hep güreş yapan sporculara benzetirim; rakibi yere yıkmakla iş bitmiyor, üzerine çullanman, her bir kuracağın baskı ve kıskaçla onun iki omuzunun da yere değdirilmesi kazanmayı sağlıyor. Yoksa çelmeden kurtulan, köprüden kurtulan, yerden kalkan ve kaldığı yerden kazanmayı hedefleyen rakip olur. Devrim işte bundan daha zor bir süreçtir. Yıkarsınız ama o yıkıntının üzerine ne kuracaksınız, nasıl kuracaksınız?

Cumhuriyetimizin 100. Yılına az kalan süreçte devrimlerle elde edilen kazançları korumak mümkün oldu mu? Yitirilen değerler, yıkılan kaleler üzerinden konuşmuyor muyuz gün üstüne gün?

Merkez Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Abdürrahim Karslı’nın bir proje partisi gündem olmuş açıklamaların da; Dünyada ve Türkiye’de yükselen bir siyasal trend olan İslam için iktidar olmayı sağlayacak dış güçlerin projelerinden bahseder. Sanırım bu projelere sanatsal olarak da el atılmış ki “Derviş” filmi 2000 yılı sonlarına doğru çekimi yapılıp 2001 yılında sinemalarda gösterime çıkmıştı. Ve 2001 ağustosta AKP kuruldu, 2002 de iktidar oldu.

Kitap kurgusu, sosyalizm inancının soğutulmaya başlatılmasından 20 yıl sonra yazılır. Devrimci ilişkiler biraz daha gevşemiş, devrimler kendi çocuklarını daha fazla yemeye başlamış dönemidir. Tam bu noktada yukarda ki karmaşa daha karmaşıklaştı dediğim iş ortaya çıkıyor; Geri dönüşler. Her devrim sonrasında geri dönüş tehlikesi, evlatlarını yeme süreci inşaa etme sürecinde hayat bulur.

Yukarda yıkmanın yeterli olmadığını söyledim ancak bu küçümsediğim için değil yıkmanın yeterli olmadığındandır. Ancak yıkım işi olmasa yapım işi de olmaz. O nedenle neresinden tutup neresinden yıkılacağını da bilmek çok önemli. CHP kurucularının hayat verdiği cumhuriyeti yıkacaklarda nereden tutup yıkacaklarını biliyor olmalılar. Bu bilenler yerli mi gayri milli mi yoksa elbirliği mi? O artık okuyucunun algısına kalmıştır.

"Sovyetlerin 1989'daki çöküşüyse Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya'da ortaya çıkan etnik çatışmalara rağmen daha da barışçıldı. Daha önce hiç bu derece büyük bir imparatorluk bu denli hızlı ve sessiz bir biçimde ortadan kaybolmamıştı. 1989'daki Sovyet İmparatorluğu, Afganistan dışında askeri yenilgi görmemişti, dışarıdan işgale uğramamış, isyanlarla uğraşmamıştı, Martin Luther King tarzı sivil itaatsizlik eylemlerine bile tanık olmamıştı. Sovyetlerin milyonlarca askeri, on binlerce tankı ve uçağı, tüm insanlığı birkaç kez yok edecek kadar çok nükleer silahı vardı. Üstelik Kızıl Ordu ve diğer Varşova Paktı orduları, devletlerine sadıktı. Son Sovyet yöneticisi Mihail Gorbaçov emir vermiş olsaydı, Kızıl Ordu boyunduruk altındaki halklarına ateş açabilirdi. Ama Sovyet yöneticileri ve Doğu Avrupa'daki Komünist rejimlerin çoğu, bu askeri gücü kullanmamayı seçti. Komünizm üyeleri sistemin iflas ettiğini görünce başarısızlıklarını itiraf ederek güç kullanmadılar, çantalarını topladılar ve evlerine gittiler. Gorbaçov ve meslektaşları, sadece Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı'nda ele geçirdikleri yerleri değil, Çar'ın Baltık bölgesi, Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya'da çok daha önce fethettikleri toprakları bile mücadele etmeden bıraktılar.” (Yuval Noah HARARİ – Sapiens )

Görüldüğü gibi Sovyet devrimini kendi içinden yıktılar; tüm kazanımlarına karşın hiçbir zorlukla karşılaşılmadan. Bu devrimle elde ettiklerinin anlamını, değerini bilmeyenlerin, oyunu kuran güçlerin yıkmak için faydalandıkları durumdur. Toplumsal değer ve inançlarını kaybedenlerin götürüldüğü yolun sonudur.

“İnsan şeklimi mi, dinimi mi, yoksa ikisini birden mi yitirdim ben? Korku içime işledi, korku ve şaşkınlık içindeyim, kaybolup mahvolacağım diye hiçbir yana bir adım atacak cesaretim kalmadı.” (Derviş ve Ölüm syf.112)

Derviş filmiyle kitap arasında bağı kurmak yerine daha çok yükseltilecek dinsel duyguların alt yapısını hedeflemiştir. O günlerde tekkeler ve tarikat şehlerini şahlandırma dönemi halini kafalara kazılması gerekiyordu. Fetocuların da tek dayanağı bu duygular üzerinde yaygınlaşmak, gizli gizli el altından örgütlülüğe hız vermekti.

“Nasıl bir şey oldukları hakkında bir fikrim yoktu, yalnız çok güçlü olduklarını biliyordum. Masum değillerdi, böyle olsalar gizlenmek gereğini duymazlardı.” (Derviş ve Ölüm syf.52)

İslamcıların iktidar olmaları, iktidarlarını muktedir kılmak için Atatürk Devrimlerinin bir yerlerden sarsılmaya başlanmasının da yolunu açmalıydı. Çelişkilerin her tutula bilen yerinden tutuldu; ordu, hukuk ve parlamento üzerinde yeni kıstaslarla egemen olunmalıydı.

“Sokakları duvarla çevirmeli; kötülüğün uğuldamaması için hayatı zorla susturmalı!...” (Derviş ve Ölüm syf.51)

Her demokratik hak suç işlemek babına çevrilerek, en yasal hakkını kullanan insanın suçlu olması sağlanabildi. Normal demokratik yapıda aslında suç kendileri olanlar yeni suç kriterleri belirleyerek faşizm kılıcını sallamaya başladı.

“Allah’ın günahkarlar hakkında söyledikleri, günahkarları belirleyen birine karşı kullanılınca Kur’an-ı Kerim bile tehlikeli olabilir.” (Derviş ve Ölüm syf.168)

Tam bu zaman zarfında baktığınızda kendi evlatlarını onlarda yemeye başlamışlardı. İktidar sarhoşluğu elde ettiklerinin paylaşımının yarattığı karşıtlık evlat yeme sürecini hızlandırdı. 15 Temmuzlar gündeme geldi, kardeş kavgaları gündeme geldi.

“Allah geceyi kirli dümenlerin kolayca yapılabilmesi için yaratmış. Başardığımız şey; günahı görünmezliği içine sıkıştırıp daha güçlü yapmaktır.” (Derviş ve Ölüm syf.175)

Ve ülkenin en köklü partisinin lideri “adalet” yürüyüşü yaparak ülkenin yeniden barış ve kardeşlik üzerinden, yıkılmaya çalışılan değerlerine sahiplenilerek kurulmasının ihtiyaç halini bildirerek bir baştan bir başa yürüdü.

“Adalet sağlık gibidir, yok olunca onu düşünür insan.

Adaletsizliklerin hepsi aynıdır; oysa insan kendisine yapılan adaletsizliğin en büyük olduğuna sanır. Öyle sandığına göre öyledir, çünkü insan başkasının kafasıyla düşünmez. ” (Derviş ve Ölüm syf.193)

Ancak gelin görün ki kendi saraylarının içine kapananların bu sesi memnuniyetle karşılamak yerine ilk geldiği günkü görevinin bilinciyle yeni çatışmalar ve suçlular yaratılmaya devam edildi. Suçsuz suçlularla kuşatıldı cezaevleri. 104 Amiral bile ülke, millilik duygusuyla görüşlerini bildirmeleri en yüksek perdeden suç haline getirildi. Yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş, emirleri altında bulunan binlerce silahlı personel varken akıllarına getirmeyen bu amiraller bir bildiri yazmakla ” darbecilik yapmakla” suçlandılar. Onlar isyan etmiyorlardı ki görüş bildiriyorlardı.

“İsyan, güzel sözler uğruna canlarını bile vermeye hazır olan hayalciler tarafından yaratıldığı için çekicidir.” (Derviş ve Ölüm syf.90)

O amirallere şu duygunun kaplaması isteniyordu:

“Yüzlerce defa ölümle burun buruna geldiğim halde korkmamıştım. Şimdi ise yüreklerimiz bir taş parçası gibi öldü ve soğuk. Ne oldu bize böyle? Kahramanlıklarımız neye dönüştü? Yapmacık bir gücün, yüksekçe bir sesin, olmayan bir suçun karşısında pısırıklaşmaya mı dönüştü kahramanlığımız?... Düşmanın nefes alışını duyar, duraksamadan üzerine atılırken; şimdi kıçıkırık bir zaptiyeden korkuyorum. Yazıklar olsun, çok kötü şeyler olmuş bize, küçülmüş, küçüldüğümüzün farkına varmamışız. Kendimizi nasıl yitirdik, yitirilmeye nasıl göz yumabildik? Değmez böyle yaşamaya.” (Derviş ve Ölüm syf.162)

“’Ne büyük kahramandın sen!’ dedim ve derhal bunu söylediğime pişman oldum. Geçmişini ne diye canlandırıyor, uyku halinden silkinmesine ne diye sebep oluyordum? Geçmişteki günlerini unutmasına unutmamış, ama durulmuş, kaderine boyun eğmiştir. Deşmenin ne anlamı var?” (Derviş ve Ölüm syf.187)

Çok değil bundan yirmi yıl önce yapılmış bir film ve yine o dönemde kurulmak istenen bir saray. Filmde ki derviş bugün gücünü yitirmişligin simgesi, saray kuranlar ise o günlerde hitaplarında verdikleri sözlerin, öğütlerin evlatlarını yiyen bugüne dönüşmüşlüğünde ne gücü ne de sürekliliği kalmıştır.

“Büyük binanın içinde kimse yaşamıyor, koridor ve odalarında kimse yürümüyordu sanki. Buralarda bir yerde, ölmek üzere olan ihtiyarın boğularak yaşama ıstırabında, halılar üzerinde ölen adımların yumuşaklığında, fısıldaşarak yapılan sessiz konuşmalarda…

Belli etmese, kendisini bekleyen akıbet karşısında, kapıyı çalmakta olan bilinmeyenin önünde, durmak üzere olan yüreğinde korku duyar.

Ölüm kaçınılmaz bir şeydir. Bize yetişeceğini bildiğimiz tek şey ölümdür. Ölüme daima yaklaşılır ondan uzaklaşmak diye bir şey yoktur.”(Derviş ve Ölüm syf.28)

“Bunca yıl başkalarına niçin öğüt verdim? Bütün bu olup bitenlerden sonra, kendime ne söyleyebilirim? Adım bir kere kötüye çıktımı, artık ömür billah onu değiştiremem. Dürüstlük inancımdan başka neyim var benim? Onu da yitirdikten sonra bir yıkıntıya dönerim ben.

Böyle bir şey yapacak olsam, vicdanıma karşı kendimi nasıl mazur gösterebilirim?” (Derviş ve Ölüm syf.45)

Yaşadıklarımız Derviş filminin gişe rekoru yapamadığı ama geride kalan yılların gişe yapan filmleri ise içinde bulunduğumuz erimenin göstergesi olan “Recep İvedik” serisi. Allahtan hiç umut kesilmez. Birkaç elle tutulur film de var “Babam ve Oğlum”, “Ayla”

Son söz olarak kitaptan bir alıntıyla bitiriyorum: “Önemli olan iyilik yapmamak değil, kötülük yapmamaktır.” (Derviş ve Ölüm syf.157)

Yorumlar (2)
ALİ ZERAY 4 yıl önce
Harika yorum başarılara dilerim HASAN BEY
Seydali Aksoy 4 yıl önce
Bro
Harika olmuş kalemine sağlık başarılar diliyorum
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 13 35
2. Fenerbahçe 13 32
3. Samsunspor 14 29
4. Eyüpspor 14 23
5. Beşiktaş 13 22
6. Göztepe 13 21
7. Başakşehir 13 19
8. Rizespor 13 19
9. Sivasspor 14 18
10. Konyaspor 14 18
11. Antalyaspor 13 17
12. Trabzonspor 13 15
13. Gaziantep FK 13 15
14. Kasımpasa 13 15
15. Alanyaspor 13 14
16. Kayserispor 13 12
17. Bodrumspor 14 11
18. Hatayspor 13 8
19. A.Demirspor 13 2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 14 29
2. Bandırmaspor 14 28
3. Karagümrük 14 27
4. Erzurumspor 14 25
5. Igdir FK 14 22
6. Keçiörengücü 14 21
7. Boluspor 14 21
8. İstanbulspor 14 20
9. Ankaragücü 14 20
10. Ahlatçı Çorum FK 14 20
11. Ümraniye 14 19
12. Gençlerbirliği 14 19
13. Pendikspor 14 19
14. Esenler Erokspor 14 18
15. Şanlıurfaspor 14 18
16. Amed Sportif 14 18
17. Manisa FK 14 17
18. Sakaryaspor 14 17
19. Adanaspor 14 8
20. Yeni Malatyaspor 14 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 13 34
2. Arsenal 13 25
3. Chelsea 13 25
4. Brighton 13 23
5. M.City 13 23
6. Nottingham Forest 13 22
7. Tottenham 13 20
8. Brentford 13 20
9. M. United 13 19
10. Fulham 13 19
11. Newcastle 13 19
12. Aston Villa 13 19
13. Bournemouth 13 18
14. West Ham United 13 15
15. Everton 13 11
16. Leicester City 13 10
17. Crystal Palace 13 9
18. Wolves 13 9
19. Ipswich Town 13 9
20. Southampton 13 5
Takımlar O P
1. Barcelona 15 34
2. Real Madrid 14 33
3. Atletico Madrid 15 32
4. Athletic Bilbao 15 26
5. Villarreal 14 26
6. Mallorca 15 24
7. Osasuna 15 23
8. Girona 15 22
9. Real Sociedad 15 21
10. Real Betis 15 20
11. Sevilla 15 19
12. Celta Vigo 15 18
13. Rayo Vallecano 14 16
14. Las Palmas 15 15
15. Leganes 15 15
16. Deportivo Alaves 15 14
17. Getafe 15 13
18. Espanyol 14 13
19. Valencia 13 10
20. Real Valladolid 15 9

Gelişmelerden Haberdar Olun

@