26.02.2020, 12:20

İzmir Öykü Günleri; Sorunlar, Yeni Durumlar

Zamanın üzerinden akıp geçtiği etkinliklerden biridir İzmir Öykü Günleri.

2002 başlarında Konak Belediyesi, Edebiyatçılar Derneği, Ege Kültür Vakfı gibi kurumlarla birlikte hayata geçirildiğinde bir hayli etkili olan, kentteki çok sayıda entelektüeli kucaklayan, Türk edebiyatının önde gelen isimlerini heyecanlandıran bir çalışmaydı.

Şimdi gelinen noktada ise, sıradan, kendi halinde ve sadece edebiyat kamusunun bildiği bir etkinlik haline dönüşmüş gibi.

Sanıyorum bunda yerel yönetimlerin duyarsızlığının payı olduğu gibi Türkiye’de politik söylemin her şeyi çürütüp, sanatı, edebiyatı, nitelikli müziği ve hayatımızı biçimlendiren güzel işleri tartışma dışı bırakmaya dönük ‘Yeni Türkiye’nin Ruhu’nun da etkisi var.

Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkânı vermiyor!”(1) demesi gibi.

Şubat’ın 14’ünde Kanguru Kültür Merkezi’nde belediyelerden destek alınmadan yapılan etkinliği izlediğimde aklıma bunlar geldi.

O eskinin nerdeyse edebiyat gündeminin tartışıldığı havayı bulmanız mümkün değil artık.

Çünkü Türkiye’nin siyasi hayatı “… mütemadiyen krizlerle, OHAL’lerle dolu” bir hat üzerinde yürüyor ve siz bu kuşatmayı bertaraf etmede yetemiyorsunuz. Ya da bu tartışma zemini içinde buna alan açsanız bile gereksiz ‘teferruat’a uğraşıldığı hissiyatı karşınıza dikilebiliyor.

Böyle bir düşünce iklimi var kısaca…

Tanpınar’ın söylediğine denk düşen ‘yaratılmış gündemler’ başka şeyleri tartışmamıza fırsat vermeyen bir hava…

‘icat edilmiş’ beka sorunu, buna karşı çıkanların ‘İç düşman’, yetmez ise ‘dış düşman’ sayıldığı bir ruh iklimi; üretilen bir ‘kanaat endüstrisi’,yle çözülemeyen işlerin ‘eski Türkiye’ ye kolaylıkla yüklendiği, muktedirken mağdur pozisyonunun oynandığı bir yeni Türkiye…

Dolayısıyla rayından çıkmış birçok şeyin illüzyona dönüştüğü bir manzara ile yaşıyoruz dense yeridir.

Tıpkı Deleuze’nin, “tahayyül gerçek olmayan değil, gerçek olmayanın gerçekten ayırt edilmezliğidir.” cümlesindeki gibi.

Ya da Zafer Yılmaz’ın “Yeni Türkiye’nin Ruhu” kitabında belirttiği gibi, ‘siyaseti de tepkisel kanaatler üzerine inşa ederek, gruplar arasındaki ilişkiyi hayatta kalma ya da yok etme mantığı üzerine kuran’ bir anlayışın hâkim kılındığı bir ruh iklimindeyiz.

HERKES ÖYKÜ ANLATIYOR. REKLAMCILAR BİLE…

İşte Öykü Günleri böyle bir şanssız dönemde gerçekleşiyor; etrafındaki kaotik siyasi mücadelenin sert ve acımasız hoyratlığı var ve bu karmaşa içinde öykü günleri deyim yerindeyse kendi güzelliği ve naifliğiyle yolunu açmaya çalışıyor.

Bizler ya bu mücadeleyi kazanacak hayatımıza anlam ve güzellik katan; estetik, dil ve hayal dünyamızı zenginleştiren edebiyatı yerli yerine oturtacağız ya da başta anlatılan dayatılmış gündemler arasında kaybolup gideceğiz.

Umarım ikincisi olur. Çünkü hayat iyi şeyleri aynı zamanda önceleyerek yoluna devam ediyor.

Her neyse, biz gene öyküye ve edebiyatın güzelliğine demir atalım:

Roland Barthes’in “…Sayısız anlatının olduğu, anlatının dayanağının dil olduğu”nu belirtiyor.

Ünlü düşünür Sarter da “En bayağı bir olayın bir serüven haline gelmesi için onu anlatmaya koyulmamız gerekir” diyor.

Dolayısıyla öykünün temelini bir olayı kurgulayarak anlatmak, dili ustalıkla kullanarak metne dönüştürmek olduğu bir gerçek.

Ve fakat son yıllarda temelinde bir olayı anlatmak olan hikaye, o kadar çok kişi tarafından anlatılır ya da yazılır oldu ki nerdeyse bu alanda bir kaos var bile denilebilir.

Nitekim Kanguru Kültür Merkezi’ndeki bu yılın öykü günleri etkinliğinde yazar Hasan Özkılıç, tam da bu durumdan mustarip olduğunu söylüyordu.

Eski tarihlerde Konak Belediyesi ve Edebiyatçılar Derneği ortaklığında yapılan etkinlikte çağrılan öykü yazarlarının nerdeyse belli olduğunu, çağrılan bu yazarların en azından edebiyat kanonu tarafından bilindiği, bunların süzülerek öykücü olma sıfatını kazandıklarını, dolayısıyla günümüzdeki karmaşanın o tarihlerde olmadığının altını çiziyordu.

Dijital olanakların kitap basım işini kolaylaştırdığı, eli kalem tutan herkesin her konuda yazı yazdığı ve yayımlattığı bir dünyada kuşkusuz Hasan Özkılıç haklı sayılabilir. Ancak değişimin yönünü okuduğumuzda yapılacak bir şeyin de olmadığını görebiliriz.

Üstelik bu ‘yazar’lar edebiyat dergilerinin mutfağından beslenmiyor, yayınevleri editörlerinin okumalarından beslenmiyorsa iş daha da vahim bir hal alabiliyor.

Umuyoruz bu da aşılacaktır.

Yaşamın temelinde olan anlatmanın şimdilerde edebiyatın alanından başka alanlara kaydığı ise başka bir gerçek, reklamcılar, ticaretle uğraşanların bile bu sihirli olgunun, anlatmanın büyüsünü keşfetmiş durumdalar…

Geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Kahramanın Yolculuğu” kitabında Necati Özkan, İstanbul seçimlerinde yürütülen kampanyada ‘Hikâye anlatma’nın önemini dile getiriyordu.

Kitapta İyi bir öykünüz var ise ve siz bunu iyi anlatırsanız başarılı olmanın kapılarının size açılacağını belirtiyor.

Demek ki öykünün gücü; doğru kurgu, dili iyi kullanmak gibi ögelerle birleşince yazınsal bir metin olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, bir tanıtımda bir reklam dilinde bu ögeler nasıl bir dönüşüme uğruyor, doğrusu bilmiyorum.

Ama araştırmaya değer bir konu olduğunun altını çiziyorum.

****

Görüldüğü gibi artık edebiyatı bile Tanpınar’ın dediği gibi kendi bağlamında tartışamıyoruz. Hep bir toplumsal yan buluyoruz.

ÖZLEMLE…

Oysa…

2002’lerde Öykü Günleri içinde Muzaffer İzgü’ nün Adana’da ki yoksulluk günlerini dinlediğimde gözlerim yaşarmıştı. Nursel Duruel’in Geyikler, Annem ve Almanya öykü kitabında, babası Almanya’ ya giden bir çocuğun gözyaşlarını annesine belli etmemek için çırpınışı, benim gibi salondaki onlarca izleyiciyi hüzne boğmuştu. Çağrılan her öykücünün kendi sesinden okuduğu öykülerde de eminim aynı şeyler yaşanmıştır.

Sonra Leyla Erbil, Demir Özlü, Adalet Ağaoğlu, Osman Şahin, Cemil Kavukçu, Muzaffer İzgü, Tarık Dursun K. gibi edebiyatın önemli isimleriyle edebiyatı ve insanın olduğu yerde öykü vardır denilen öyküyü hep beraber tartışmış, edebiyatın hayatımıza değen kısımları üzerinde saatler boyu konuşmalar yapmıştık.

Öykü Günleri bir şölen gibiydi. Onlarca dostun buluşmasıydı. Yazan insanların üretimleri için sinerji yakaladıkları bir forumdu.

(1) Aktaran, Zafer Yılaz, Yeni Türkiye’nin Ruhu, İletişim Yayınları, 2018 İstanbul

Yorumlar (0)
12
parçalı az bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 32 83
2. Fenerbahçe 32 75
3. Samsunspor 33 57
4. Beşiktaş 32 55
5. Başakşehir 32 51
6. Eyüpspor 33 50
7. Göztepe 32 46
8. Trabzonspor 32 46
9. Antalyaspor 32 43
10. Konyaspor 33 43
11. Kasımpaşa 32 43
12. Gaziantep FK 32 42
13. Kayserispor 32 41
14. Rizespor 32 40
15. Alanyaspor 32 35
16. Sivasspor 33 34
17. Bodrum FK 32 34
18. Hatayspor 32 19
19. A.Demirspor 32 -2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 37 69
2. Gençlerbirliği 37 65
3. Karagümrük 37 63
4. İstanbulspor 37 61
5. Erzurumspor 37 61
6. Bandırmaspor 37 61
7. Iğdır FK 37 58
8. Boluspor 37 58
9. Amed Sportif 37 57
10. Ahlatçı Çorum FK 37 54
11. Ümraniye 37 53
12. Esenler Erokspor 37 52
13. Keçiörengücü 37 51
14. Pendikspor 37 48
15. Sakaryaspor 37 48
16. Ankaragücü 37 45
17. Manisa FK 37 45
18. Şanlıurfaspor 37 40
19. Adanaspor 37 30
20. Yeni Malatyaspor 37 -21
Takımlar O P
1. Liverpool 35 82
2. Arsenal 35 67
3. M.City 35 64
4. Newcastle 35 63
5. Chelsea 35 63
6. N. Forest 35 61
7. Aston Villa 35 60
8. Bournemouth 35 53
9. Brentford 35 52
10. Brighton 35 52
11. Fulham 35 51
12. C.Palace 35 46
13. Wolves 35 41
14. Everton 35 39
15. M. United 35 39
16. Tottenham 35 38
17. West Ham United 35 37
18. Ipswich Town 35 22
19. Leicester City 35 21
20. Southampton 35 11
Takımlar O P
1. Barcelona 34 79
2. Real Madrid 34 75
3. Atletico Madrid 34 67
4. Athletic Bilbao 34 61
5. Villarreal 34 58
6. Real Betis 34 57
7. Celta Vigo 34 46
8. Rayo Vallecano 34 44
9. Osasuna 34 44
10. Mallorca 34 44
11. Real Sociedad 34 43
12. Valencia 34 42
13. Getafe 34 39
14. Espanyol 34 39
15. Girona 34 38
16. Sevilla 34 38
17. Alaves 34 35
18. Las Palmas 34 32
19. Leganes 34 31
20. Real Valladolid 34 16

Gelişmelerden Haberdar Olun

@