25.03.2022, 17:00

Osmanlıdan Cumhuriyete; Aydın...

Aydın; her türlü dayatmacılığı ret eden, şüpheci, itiraz eden, tartışan, dönemsel, konjonktürel davranmayan, olaylara yerel gözle olduğu kadar evrensel pencereden bakan kişidir.

Aydını genel hatlarıyla bu şekilde tanımladığımızda; gerek Osmanlı ve gerekse cumhuriyet dönemi aydınına ait bazı temel yanlışları, eksiklikleri saptamak kolaylaşır. Osmanlı ve cumhuriyet dönemi aydınının eksiklik ve aksaklık ekseninde çok ortak yönlerinin olduğunu görülür.

Aydın olmanın temel özelliklerinden; eleştiri eksikliği ve eleştiri kapsamını sınırlı tutma her iki dönemin belirgin özelliklerinin başında gelir. Oysa ‘hiçbir şey eleştirinin dışında kalamaz. Ne kutsallığı dolayısıyla din ve ne de yüceliği dolayısıyla yaşalar’(1)

Bu iki dönem aydını yine Kant’ın tespitiyle ‘çok sayıda insan (aydın) tembellik ve korkaklıkları yüzünden reşit olmadan’ aydın olmanın gereğini yerine getirmeyip lafazanlığın ötesine geçememiştir.

‘Aydınlanma-ve aydın kolayca görülebilen ama tanımlanması zor bir kavramdır’(2) ama tanımlama; evrensel hukuk, adalet, demokrasi, haktan ve insandan yana tavır koyma gibi belirgin özelliklerle düşünüldüğünde hiçte zor değildir aslında.

Osmanlı –Cumhuriyet geçişi

Osmanlı’da yenileşmenin başını çekenler, Batı’da olduğu gibi burjuva sivil toplumundan değil, genellikle devlet memuru statüsünde olan kimselerdi ve temel kaygıları da Devlet’i kurtarmaktı’(3). Amacı Osmanlıyı kurtarmak(devam etmesini sağlamak )olan aydın zihniyeti(aydın) Cumhuriyetten sonra,  kendisinin başından beri Osmanlı’ya karşı olduğu pozuna girmiş, Atatürk’e rağmen Atatürk kültünü tartışmasız savunma hattına geçmiştir. Cumhuriyet aydını için M.Kemal devleti kurtarmış (kurmuş), aydın olmanın eleştirisel yaklaşımına gerek yoktur artık. Zaten böyle bir yaklaşım kişisel tehlikeyi içerdiği için de zor ve risklidir, göze almaya değmez.

Erken Cumhuriyet aydını şu soruyu kendine sormaz’ kutsallaştırma bir liderin şahsında onunla birlikte akılcılık ve bilim de kutsallaştırılabilir mi’?(4) Bu sorunun yanıtı tabi ki hayırdır ama Cumhuriyet aydını bu yanlışa düşmüş ve bu yanlışı tercih etmiştir.

Osmanlı – Cumhuriyet dönemi (ayrımı) birbirinden tamamen ayrı; biri biterken, diğeri yoktan var olan, farklı, bağlantısız iki süreç gibi algılama yanlışı nasıl yanlış ise, Osmanlı aydını cumhuriyet aydını ayrımı da yanlış, en azından hataları çok olan bir değerlendirmedir. Osmanlı ulus devlete geçiş sürecini ve bu surecin uzantısı aydın tipini; Anadolu’da yunan işgalinden çok önceden ‘idari gücünü genişleterek.(5) 'Aydın prototipini oluşturmaya başlamıştır' ikinci meşrutiyeti ordu ilan etmiştir. İttihat ve terakkinin az sivil üyesine karşılık subay üyesi çoktur. İlk on üyesinden sekizi askerdir(6) Bu çarpıcı örnek, Osmanlıda ‘Aydın’ın devletle ilişkisini gösterir. Devlete rağmen değil, devletle birlikte aydın söz konusudur.  

Cumhuriyet

Osmanlının son dönemindeki güdük, özgünleşmemiş, düşünsel düzeyde özgürleşmemiş, genelde aydınlanma hareketi, özelde aydın, bu özelliklerini (özelsizliklerini), yeniden oluşturulmuş (kurulmuş)devletin, resmi çizgilerini; bağımsız, eleştirme yetileriyle değerlendirememiş, Osmanlı dönemine özgü kısırlığını sürdürüp, resmi ideolojinin sınırları içinde kalarak düşünsel kaypaklığa, bireysel güvenceye sığınarak güdük kalmaya devam etmiştir. Bu dönemde de Türk aydınının en belirgin özelliği ‘kendi kendini kısıtlayan, sınırlayan bir düşünce yapısında olmasıdır’ (7)

 Günümüzde gerici iktidarların Türkiye’de yüksek oranda halk desteyi alarak iktidarı alıp uzun süredir devam ettirmesini, cumhuriyet aydını anlamada zorluk çekmekte, şekillendirememektedir. Oysa bu süreç aydın yetmezliğinin, aydının halkla ilişkisi bağlamında değerlendirildiğinde yanıtlanması zor olmayan bir süreçtir.

Siyasallaşan dinin cumhuriyetin kültürel kazanımlarını yok ettiği, demokrasiden, aydınlanmadan yana her şeyi kendi ideolojik yetmezliği, dayatmacı politikalarıyla yok ettiği saptaması veri olarak alınması kolaycı bir değerlendirmedir. O cumhuriyet ve cumhuriyet aydını anlayışı ki; soldan, sosyalizmden yana her türlü toplumsal görüşü dışlamış, cezalandırmış, devlet aracılıyla her türlü demokratik örgütlenmeyi engellemiş yasa dışı ilan etmiş, dini; her dönemde kendi var oluşunun saç ayağı olarak kullanmıştır. Aslında cumhuriyetin, toplumsal kazanımları, günümüz de AKP iktidarında, geçmişte demokrat partinin iktidara gelmesi süreçlerinde, devlet ideolojisinin yetersizliği, solun bilerek yaşatılmaması, aydın diye tanımlanacak kitlenin devlete rağmen ideolojik bağımsız bir tutum sergileyememesi, kendi kişisel yetersizliğinin oluşturduğu ortamda, boş olan geniş bir alanın ideolojik, kültürel el değiştirmesinden başka bir şey değildir.

Demokratik parti

Bürokratik tek parti diktası, ikinci dünya savası sonrası değişen dünya ortamında, batının (özellikle ABD) çok partili sistemi zorunlu bir değişiklik olarak ‘zimmi’ dayatması, liberal bir burjuva (esnaf) hareketi olan Demokratik partiyi ilk seçimlerde – demokratik partinin katıldığı 1946 seçimleri çok açık bir şekilde suiistimalin yapıldığı seçimlerdir- Müslüman eşrafı, Müslümanlık kavramı(ideolojisi) üzerinden örgütleyerek iktidar yapmıştır. Cumhuriyetin , demokrasi konusunda ,halkçılık yönünün eksikliği, din üzerinden örgütlenen gerici ideolojilerin, bulduğu ilk fırsatta  halk desteği ile hükümet  yapmıştır. 'Demokraside' halkçılık gerçeğinin tek parti diktatörlüğünde yaşama alanı bulamayan solun, demokratik partiye oluşum ve iktidarı alma aşamasında gönülsüz desteğini anlamamızı kolaylaştırır. Bu durum yıllar sonra 'yetmez ama evet'çiler içinde söz konusudur.

1960 dan sonraki sağ iktidarlar, kesintisiz, dini; gerek yönetime gelme, propaganda ve iktidara geldikten sonra iktidarı oluşturan ideolojinin saç ayaklarından biri, belki de ön önemli unsuru olarak kullanmışlardır

12 Eylül faşist yönetiminde devletin ideolojik saç ayaklarına, Müslümanlığı dengeleyen değil ona ortak olan 'Türkçülükte eklenmiştir. Bu durum günümüz iktidarı MHP/AKP ortaklığını açıklamak Türkiye Cumhuriyetinin ideolojik ve tarihsel analizinde hiçte zor olmayan doğru bir çıkarsamadır. Demokratik partinin iktidarı alması, Müslüman halk tarafından' adı konulmayan tarifi; kendisini gerek ekonomik gerekse yaşam biçimi olarak dışlayan devlet, devletin bürokratik ve asker sahiplerinden, rövanş almasıdır. Bu rövanş alma elli yıl sonra AKP tarafından yine ‘Müslüman hal’ tarafından yapılmıştır.

Hitlerin imha ettiği sanat ve düşünce zaten uzun süredir kopuk ve dışlanmış yaşam sürüyordu, son sığınaklarınıda Faşizm temizledi. Oyuna katılmayanlar, daha üçüncü Reich’ten yıllarca önce, kendi içlerine iltica etmişti’(8) cumhuriyet döneminin halkla olan iletişim yetersizliği, sol ve sosyalist karşıtlığı, kimi faşist darbeci dönemlerde sol düşmanlığı ve solun fiziksel tasfiyesi, hiçbir şey boş kalmaz gerçeğinden; gerici unsurlar ve ideolojiler tarafından kolayca doldurulmuş, anti demokratik içeriklerine rağmen alternatif ve iktidar olmuşlardır. Cumhuriyetin; ezberci, tartışmasız kabullenen, üretmeyen ama lafazan, halka yabancı, tarihle yüzleşmekten korkan dayatmacı devlet ideolojilerini desteleyen 'Aydın'’ları devlet memuru görevlerine  faşist darbe dönemlerinde gönül rahatlığıyla devam ediyorlardı. ‘Aydıncılık oyunu’! AKP iktidarı döneminde kendisinin ne olduğunu söylemeden ‘her şeyin kötü olduğu yerde en kötüyü bilmek iyi olmalı’(9) yaklaşımı kendi kötülüğünü unutturma, en azından tartışma ortamına taşımama, tabiriyle kaçak güreşme yöntemidir. Bu kaçak güreşme taktiği; Osmanlıdan cumhuriyete 'Aydın'’ın temel ve kalıcı özelliği olarak bir kez daha karşımıza çıkar.

Aydın olma, dönemin (konjonktürün) izin verdiği düzeyde, 'muhalif olmak', başkalarını hakkını koşulların verdiği ölçüde sınırlı savunmak ya da görmezlikten gelmek midir?

Yoksa her dönem ve koşulda tarihsel doğruları, güç dengelerini dikkate almadan, kişisel (maddi, fiziksel) rizikoları göze alarak, doğruları sadece doğru olduğu için söylemek ve eylem sellik içinde olmak mıdır?

Somutlayalım; etnik sorunlar da tavır, ülkenin bütünlüğü, bekası kriteri midir? Yoksa kişi ve grupları (halkların) kendi geleceğini özgür iradesiyle saptama ilkesi midir? Soru bu şekilde net bir şekilde konulduğunda cumhuriyet aydını 'yüklediği arabasını atın önüne koyar' çelişkisini sergiler.

Dönemin kendine özgü tarihsel koşulları tabi ki vardır. Bu koşulları, değerlendirdiğimiz dönemi incelerken tabi ki dikkate almalıyız, âmâ dönemsel olmayan, her dönemde ilkesel duruş sergilemek gereken prensipler, dönemselliklerden bağımsız, her dönemde aydın sorumluluğun olmazsa olmazıdır. 12 Eylül’ü dönemin koşulları gereği anlayışla karşılayan, daha kötüsü destekleyen 'cumhuriyetçi' görüş, belli bir sure sonra 'aslında, bazı şeyler yanlış yapıldı' itirafçılığı, 'aydın' tutarsızlığın yakın tarihten en çarpıcı örneklerindendir. 'Umudu hakikat sanmak'(10) çok yaygın aydın yanlışıdır.

Cumhuriyet aydını ile gerçek anlamıyla aydın ayrımı yapmak olası mı? Bu sorunun yanıtı bizce evettir.

‘Cumhuriyet aydını’ kendisinin belirlediği temel doğruların dışında başka doğruların varlığını kabul etmeyen, tartışmayan bir aydın tipiyse ve gerçek aydın;  hiçbir kırmızıçizgisi olmayan aydın modeliyse evet ‘cumhuriyet aydınınla’  gerçek ‘aydın’ arasında çok fark vardır.

***

Günümüzde ‘cumhuriyet aydını’ ile AKP iktidarının sorunu; devlet aygıtının (gücünün) yeniden paylaşımı sorunudur. Oysa gerçek aydın için sorun; demokrasinin sınırlarının daraltılmasına karşı genişletilmesi, adaletsizliğe karşı adalet, liberalleşmeyle ye karşı halkçılığın yaygınlaşması arasında mücadeledir ve gerçek aydın her zaman demokrasiden, adaletten ve halktan yana tavır alan ve eylem sellik içinde olandır.

Devrimin önemi; kendisi olduğu kadar, değiştirdiği, yeniden oluşturduğu, değer, kavram ve kurumların kitleler nezdinde sahiplenilmesi, kitle desteğini geliştirerek sürdürmesidir. Üzerinden neredeyse bir asır geçmesine rağmen; gerici, dinci kısaca siyasal işlamın toplum desteği, devrimin oluşturduğu yapıya rağmen toplum nezdinde çoğunlukla dokuya işliyorsa, devrimin toplumsal yeteri düzeyde toplumsal taban bulamamasını tartışmak ve sorgulamak bir aydın sorumluluğu olmalı.                                      

Cumhuriyet aydını, yüzyıllık tarihsel süreçte, her dönem ‘zamana’ oynayan, tavırsızlığı, tavır olarak, korkaklığına kılıf olarak alan bir çizgidedir.

-----------------------

  1. Kant
  2. Andrew Marr-The Making of Modern Britaın page 244
  3. Tamer Timur  Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu
  4. Tamer Timur age
  5. Gıddens Natıon-state and Vıolence
  6. Prof Tarık Tunaya Türkiyede Siyasi Partiler Cilt 3
  7. Oguz Adanır Osmanlı ve ötekiler
  8. Heodor W.Adorno Mınıma Moraha
  9. F.H BRadley
  10. Nietsch-Deccal
Yorumlar (1)
Bekir Hoca 3 yıl önce
Devamını oku
12
parçalı az bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 28 71
2. Fenerbahçe 28 68
3. Samsunspor 29 51
4. Beşiktaş 28 48
5. Eyüpspor 29 47
6. Başakşehir 28 42
7. Göztepe 28 39
8. Gaziantep FK 28 39
9. Kasımpaşa 29 39
10. Antalyaspor 29 39
11. Trabzonspor 28 36
12. Konyaspor 29 34
13. Rizespor 28 34
14. Bodrum FK 29 33
15. Kayserispor 28 33
16. Sivasspor 29 31
17. Alanyaspor 29 31
18. Hatayspor 28 19
19. A.Demirspor 28 -2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 32 63
2. Karagümrük 33 59
3. Erzurumspor 33 55
4. Gençlerbirliği 32 54
5. İstanbulspor 33 52
6. Bandırmaspor 32 52
7. Keçiörengücü 33 48
8. Boluspor 33 48
9. Iğdır FK 33 48
10. Esenler Erokspor 33 48
11. Ahlatçı Çorum FK 33 48
12. Amed Sportif 33 48
13. Ümraniye 32 46
14. Pendikspor 33 45
15. Sakaryaspor 33 42
16. Ankaragücü 33 38
17. Manisa FK 33 38
18. Şanlıurfaspor 33 37
19. Adanaspor 32 27
20. Yeni Malatyaspor 32 -21
Takımlar O P
1. Liverpool 31 73
2. Arsenal 31 62
3. Nottingham Forest 31 57
4. Chelsea 31 53
5. Newcastle 30 53
6. M.City 31 52
7. Aston Villa 31 51
8. Fulham 31 48
9. Brighton 31 47
10. Bournemouth 31 45
11. Crystal Palace 30 43
12. Brentford 31 42
13. M. United 31 38
14. Tottenham 31 37
15. Everton 31 35
16. West Ham United 31 35
17. Wolves 31 32
18. Ipswich Town 31 20
19. Leicester City 31 17
20. Southampton 31 10
Takımlar O P
1. Barcelona 30 67
2. Real Madrid 30 63
3. Atletico Madrid 30 60
4. Athletic Bilbao 30 54
5. Villarreal 29 48
6. Real Betis 30 48
7. Celta Vigo 30 43
8. Real Sociedad 30 41
9. Rayo Vallecano 30 40
10. Mallorca 30 40
11. Getafe 30 39
12. Sevilla 30 36
13. Osasuna 30 35
14. Valencia 30 34
15. Girona 30 34
16. Espanyol 29 32
17. Deportivo Alaves 30 30
18. Leganes 30 28
19. Las Palmas 30 26
20. Real Valladolid 30 16

Gelişmelerden Haberdar Olun

@