Bir 8 Mart yazısı nasıl yazılır, söze nereden başlanır? Amacım, 8 Mart'ın tarihinden bahsetmek değil, Ama Bir 8 Mart vesilesi ile Türkiye'de feminist mücadeleden ve kadınların var olma mücadelesinin güncel hâllerine dair bir fragman yazabilmeyi umut ediyorum. Türkiye'de ataerkil kültürden, eril şiddetten, cinsiyetçi politikalardan ve ayrımcılıktan, mobbing'ten bahsederken elbette buna karşı muhalefet eden, kadınların politik mücadelesinden, gündelik yaşamda var olma mücadelesini de vurgulamak önem taşır. Siyasal iktidarın baskıcı, tahakkümcü ve eril şiddeti güçlendiren politikalarının varlığı, yaşanan kadın hak gaspları karşısında müdahale eden daha örgütlü kadın inisiyatiflerini ve dayanışmayı çıkarır. Polonya'da kadınların kürtaj hakkı için meydanları doldurması, Şilili feminist kolektifin erkek şiddetine karşı tepkilerini gösterdikleri “Las Tesis” performansı gibi… Sosyal medyanın kendisinin “kadınlar için” bir eylem alanı, eylem biçimi, bir iletişim ağına dönüşmesi, siyasal iktidarın kadınlar üzerinde görünmez olan eril şiddeti, gündem haline getiriyor. Daha uzun süre konuşulabilmesini, duyulmasını sağlıyor, kısa sürede harekete geçilebilmesine imkân tanıyor. Örneğin son dönem Boğaziçili kadın öğrencilerinin gözaltıları sonrası da tartışılan siyasal iktidarın cinsel şiddetin bir biçimi olan “çıplak arama” (1) uygulamasının yoğun bir biçimde gündeme gelmesi iktidarı bu bağlamda zorluyor. Uşak hapishanesinde “çıplak arama iddialarını reddeden” AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in (2) “Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez…” biçimindeki açıklamaları tam da bunun tezahürüdür. Haksızlığın, hukuksuzluğun ve kadınlara yönelik cinsel şiddetin kamuoyu oluşturduğu alanı, tahakküm altına alma çabasıdır. Ancak işte iktidarın bu eril dili, tacizi, şiddeti inkâr eden, kadını “iffetli/iffetsiz” olarak ayrıştıran dile karşı, kadınların, yaşadıkları tacizi, cinsel şiddeti yüz yüze anlatamadığı koşullarda sosyal medyada anlatmaları bu bağlamda önem taşır. Kadınların yaşadıkları eril şiddeti göstermelerini ve iletişime geçerek dayanışma pratikleri kurdukları kolektif mekânlara dönüşür.
Feminizm kelimesi bu toplumda en genel anlamıyla hep bir korkuyla yaklaşılan, “erkek düşmanı” olarak görülmektedir. Feminizmi kadın ve erkek arasında toplumsal, siyasal, ekonomik, cinsel ve yaşamsal tüm alanlarda eşitliği-(eşit haklar talebi) savunan, ama sadece bu eşitliği değil, tam da erkek egemen dünyanın kodlarını, pratiklerini değiştirmeyi hedefleyen, cinsiyete dayalı tahakkümünü (erkeğin kadın üstündeki tahakkümünü) değiştirmeye yönelik politik, düşünsel bir yaklaşım, duruş ve dünya görüşüdür. Feminizmin tek bir biçimi yoktur birden fazla “feminizmler” (3) söz konusudur. Konumuz bir feminizm tartışması yapmak değil, genel olarak feminizm bu yazıda hangi bağlamda kullanıldığını ve görüldüğünü göstermektir. Feminist siyasetçi, Filiz Kerestecioğlu 2 Mart 2021 tarihinde katıldığı Açık radyo programında kendi feminizm bakışını açıklarken, tam da bu sistem içinde avukat, doktor, hakim, vali kadın olmakla yetinmeyen, “aynı zamanda her cenahıyla cinsiyetçi ve erkek egemen olan bu düzenin değişmesi gerekir' diyen bir feminizm anlayışında olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla bu düzen (“kapitalist, militarist, erkek egemen”) ile eşitlenen değil, bu düzenin kadın bakış açısıyla değişimini talep eden ve mücadele eden yaklaşım vurgusunu önemli buluyorum. Çünkü tam da feminist bir mücadelenin yalnızca kimlik ve sınıf olarak iki ayrı kategori olarak ayırmayıp birbirini kesen birliktelik olarak görmek, bakış açımızı genişletebilir. Bu bakış, kadınların çeşitli eğitim düzeyleri, çeşitli meslek grupları, sosyo-ekonomik düzeyleri, sınıfsal yapılarını, cinsiyet kimliklerini homojenleştirmez. Birbirleriyle çeşitli düzeylerdeki ortaklıklarını, kesişimlerini gösterir.
İstanbul sözleşmesi kadınlara (4) karşı “şiddeti önlemeye yönelik”, devletin yasal sorumluluklarını yerine getireceğini taahhüt eden bir sözleşme. Bu sözleşmenin iktidar tarafından tartışmaya açılması, çeşitli feminist kolektifler ve inisiyatifler tarafından protesto edilmiş, devletin İstanbul sözleşmesini uygulaması için sosyal medyada gündem oluşturulmuştur. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılık, cinsel şiddet ve tacizin önlenmesine yönelik uluslararası geçerli ve devletlere karşı belirli yasal yaptırımları olabilecek, üretilebilecek koşullar, sözleşmeler, kimlik ile sınıf arasındaki belirli temaslar ve birliktelikler sunar. Kadınların kadın olmaktan kaynaklanan cinsiyetçi iş bölümüne dayanan, iş yerinde performans kaygısı ve kadın olduğu için taciz edilen, eş ve sevgilisi tarafından şiddet gören, öldürülen kadınların feminist mücadelesi… Bir kez daha geceleri de sokakları da terk etmiyoruz… Erkek egemen düzene ve kapitalizme karşı her alanda mücadele ve umut dilekleriyle…
Bir yazı kaleme alınmak için yazılmaya başlandığı andan itibaren eksiklerini, kapsayamadıkları, dışarda bıraktıkları kaçınılmaz olarak olacaktır. Belki de bu yüzden dışarda bırakmak durumunda kaldığım konular, bir başka yazının konusu olsun diyelim. --------------------
1 - Çıplak arama 12 Eylül askeri darbesi düşünüldüğünde bu ülkenin her zaman gündemidir. Ancak bu yazı kapsamında söylenmek istenen şey duyulması, iktidarın reddedemeyeceği bir noktaya da bir taraftan gelmesidir.
2 - Aynı zamanda 6 Aralık Pazar 2020 tarihinde Kadınların seçme ve seçilme hakkını AKP''nin hayata geçirdiğini ifade etmişti. Bkz. Duvar Gazetesi
3 - Sosyalist feministler, liberal feministler, v.b
4 - Sözleşmenin maddelerine ayrıntılı bir biçimde bakıldığında yalnızca kadınlara yönelik şiddet değil, lgbti+ bireylere yönelik nefret suçu, şiddete karşı da maddeleri görmek mümkün.