“Beyaz atlı şimdi geçti buradan
Süvarisi can evinden vurulmuş
Çıksın dağlar taşlar gayri aradan
Beyaz atın süvarisi vurulmuş
-
Dağlar taşlar bu hasretten eridi
Yollarını kara duman bürüdü
Hak yoluna beyaz atlı bürüdü
Beyaz atlı şimdi geçti buradan
-
Elleri elime değmez olaydı
Gözleri gözüme görmez olaydı
Bu gönül o gönlü sevmez olaydı
Beyaz atlı şimdi geçti buradan”
Cem Karaca’nın okuduğu ve çokça çalınmayan, çokça bilinmeyen türkülerdendir “Beyaz Atlı”. 1974 yılında çıkardığı plağın bir yüzünde bu türkü, diğer yüzünde de “Yiğitler” bulunur. Sözleri Yusuf Asöcal’a, bestesi ise Hüseyin Can’a aittir Beyaz Atlı’nın… Bu türküye döneceğim ama önce, geçen gün yazın büyüklerim, dostlarım, ağabeylerimle yaşadığımız bir güne dönelim;
04 Mayıs 2024 Cumartesi günü, “Sözdemi” adlı edebiyat grubunun aylık buluşmasındayız; inanılmaz keyifli bir sohbet ve geçen dakikaları daha da verimli hale getiren saz, söz, şiir ve anlatılar… Osman Akbaşak, Atilla Köprülüoğlu, Tuğrul Keskin, Esat Erçetingöz, Atila Er, Orhan Baykal, Oğuz Tümbaş, Sefa Taşkın, İlhan Soytürk, Talat Aydilek, Önder Birol, Bedri Karayağmurlar, Mehmet Mahzun Doğan, Salim Yılmaz, Yücelay Sal, İsmail Akkol, Muhittin Bilgin ve bendeniz.
İşte bu verimkâr dakikalardan birinde, 1989-1999 yılları arasında Bergama Belediye Başkanlığı görevini de seçilerek üstlenmiş Sefa Taşkın ağabeyim aldı sözü… 1973 yılında mezun olduğu ODTÜ yıllarından ve elbet ki, “üç fidandan”, 70’li yılların hemen başlarında çıkan olaylardan, yurt baskınından, dönemin ODTÜ Rektörü Erdal İnönü’den ve okulun uzunca bir süre ki üç sömestr kapanışından bahsetti. Ve sonunda da, bombayı patlattı; “Beyaz Atlı” dedi. Meğerse Deniz Gezmiş, ODTÜ’deki arkadaşlarına, sırf eğlence olsun diye, kampüse beyaz bir at getirip binmiş. Buna tanık olduğunu anlattı. Ve masadan başka bir ağabeyim de, bu konuyla ilintili olarak Cem Karaca’nın “Beyaz Atlı” türküsünü anımsattı bizlere; yazımın başında sözlerini okuduğunuz…
Aklıma büyük bir heyecanla oturan yarım asrı devirmiş bu anıyı, eve gelip bir an önce araştırmalıydım ki, öyle de yaptım. Ve bakın neye ulaştım;
Yıllar yıllar sonra, birçok kişinin o günleri yazdığı ya da kitaplaştırdığı gibi, resimleyenler ya da filmleştirenler de olmuştu günümüze değin. Benzer şekilde Sibel Tekin ve Aslı Esma Karaca da bir belgesel ile bu kervana katılmışlar. Hatta bu belgesel türündeki filmin yapımında, o günlerde ODTÜ’de okuyan ve öğrenci hareketlerinin içerisinde yer alan Tayfur Cinemre’den oldukça fazla yaşanmışlık bilgilerini edinmişler. Çektikleri belgesele “Beyaz Motosiklet, Devrimin Beyaz Küheylanı” adını yakıştırmışlar. Tayfur Cinemre’nin, gerçekten de o yıllardaki beyaz Java marka motosikletinden esinlenmişler çalışmalarına bu ismi verirken…
Tayfur Cinemre, belgesel için anlattıklarının içerisinde şöyle bir anekdot paylaşmış;
Hüseyin İnan ile birlikte, beyaz Java marka motosikletiyle, örgütlenme için Adana’ya giderken, Toroslarda bir yerlerde bu türküyü yani “Beyaz Atlı” türküsünü, Hüseyin İnan’ın kendisine mırıldandığından bahsetmiş. Belgeselin yapımcıları o denli etkilenmişler ki, bu türküyü belgesel içerisinde kullanmaya karar dahi vermişler.
Denizlerin yani bizim bugün üç fidan olarak nitelediğimiz Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın, ODTÜ arazisinde beyaz atlı prens gibi arkadaşlarını güldürmeleri de, devrime giden yolda beyaz atlı süvari olarak koşmaları da, faşizme karşı durarak canlarını darağacına bağışlamaları da bir rastlantı değil! Onlar, sadece kendilerinden sonraki son elli yılın değil, bugünden sonraki onlarca yılın da “tam bağımsız Türkiye, bağımsız Türk Halkı, halkların kardeşliği” gibi söylemlerin sözde kalmayıp, cana bürünmesini istediler.
Beyaz Atlı Süvariler; bir öldüler, bin dirildiler!