Baba olmak, babalık görevini yapabilmek güzel şey vesselam! Ve evet; zor tarafları da yok değil! Sorumluluklarınız artıyor, omuzlarınızdaki yükün arttığını hissediyor ve sonraki hayatınızı da buna göre şekillendiriyorsunuz. Neticede, sizden beklenti içerisinde olan yavrularınız var.
Elbet ki, farkındayız her baba doğru baba değil! Misal, “Şam Babası”… Ya da biraz daha argo tabirle “İskele Babası”… Pek de rağbet görmezler piyasada…
Ancak bazı babalar vardır ki, rahmetle analım; Müslüm Baba mesela… On binler hâlâ şarkılarını hasretle dinler ve eşlik eder. Sonra devlet büyüklerimizden Süleyman Demirel var mesela; “Baba” mahlalı… Ki bizzat halk tarafından yakıştırılmıştır kendisine bu lakap. Ah; sağ eğilimli siyaseti yüzünden beğenmediğim bir kişilik olmasına rağmen, Atatürk doktrininden sapmayışı ve devletçi zihniyeti nedeniyle, şimdiki idarecilere istinaden mumla aradığımız türden…
Bir de “Devlet Baba” var!
Osmanlı İmparatorluğuna şaşalı günler yaşatanlardan olan Kanuni Sultan Süleyman’ın, hasta yatağında söylediği rivayet edilir; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”… Kanuni dahi, devletin varlığını, öz sağlığından önde tutmuş. Ve ancak halkın varlığıyla var olacak devleti, halkın üzerinde görmüştür. Kimi tarihçi ya da edebiyatçılara göre bu sözdeki devlet kelimesi tam manasıyla, bildiğimiz devleti değil de, talihi, şansı nitelemektedir ama…
Devlete geri dönelim;
Son yıllarda izlemekten pek de hoşlanmadığım televizyon haberlerinde, yenice bir habere inanılmaz derecede canım sıkıldı; oldum olası, duymaktan büyük haz aldığım, kendilerine has şiveleri ile ekranlara dert yanıyorlardı ve ağlamaklı, titrek sesleriyle…
Peki, neden?
Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy’ünde halk, bir gün bir haberle sarsılıyor; bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile içerisinde ekili alanların da olduğu büyükçe bir arazi kamulaştırılmış. Ne için? Kısa adı JES olan Jeotermal Elektrik Santrali kurulabilmesi için… Üstelik ÇED denilen Çevresel Etki Değerlendirmesi de yapılmış değil! Çünkü ilgili bakanlık Çed’e gerek yoktur demiş! Doğal olarak, Devlet Baba’nın arazilerine kamulaştırma suretiyle el koyduğunu öğrenen köylü, hem şaşkın, hem üzgün, hem de kırgın bir şekilde adaleti aramaya başlamış. Ve henüz, yürütmeyi durdurma yönünde herhangi bir hukuki karar çıkmış da değil! Onlar da, hem geçim kaynakları olan, hem de ata yurdu olan topraklarını kaybetmek istemiyorlar. Ve çok da doğal bir tepki vererek, iş makinalarına ve diğer çalışmalara engel olmak istiyorlar. JES işinin çevreye vereceği zarar da cabası…
Elbet ki, devlet baba, babalık görevini unutup, kolluk kuvvetlerini de bölgeye sevk etmiş. Devlet Baba’dan yana olan ve devlet düşmanı olmayan bu insanların tek isteği topraklarının kendilerine, eskiden sahip oldukları şekliyle verilmesi ve JES projesinden vazgeçilmesi…
Ama Devlet Baba’mız öylesine aksileşti, öylesine tersleşti ki; koruyup kollayacağına, refah seviyesini artıracağına, sevip, okşayıp, sevindireceğine, zor kullanıyor, kolluk gönderiyor, yetmiyor; yasaklar getiriyor!
Ben bir baba olarak; evlatlarımın mallarını gasp etmek nedir, odalarına giriş çıkışlarını ya da evimizden giriş çıkışlarını ve hatta eğlencelerini yasaklamak nedir bilmem! Aksine demokrat, laik, çağdaş, sosyal ve devletimize hayırlı birer birey olarak yetişmeleri için destek olmaya gayret ediyorum. Kaldı ki, bir de zor kullanacağım ve yasak getireceğim, öyle mi?
Ben gerçek bir babayım, Şam Babası ya da İskele Babası değil! Türkiye Cumhuriyetinin evlatlarının baba olarak görmek istediği Devlet Baba’nın da, gerçek bir baba gibi davranması gerektiğinin ısrarla altını çizmekte fayda var!
Artık yeter, özüne dön Devlet Baba!