Bir sevda ustası, bir söz söyleme sanatı ustasıdır Aykut Poturoğlu.
Sözcükleri mermi gibi yerleştirir şiir adını taşıyan silahına.
Kınından çıkarır gibi kasaturasını, sözcükleri derdest eder söz söyleme sanatının en güzeli şiirde:
“Bir akşam vakti / Basmane açıklarında / kınından sıyrılmış / Kasatura biçiminde / İçime yaslandı sevda / Ki işsizliği ve hainliği ceplerimde mühürlenmiş bir evrak gibi taşıyorum.”
"Süryani" adını verdiği kitabının giriş bölümünde, bu dizelere imzasını yüreği ve kanatı ile vuran Aykut Poturoğlu, daha sonra şöyle haykırır sevdasını:
“Sevgilim / Bir ülkeydi içimde / Ve ülkesinde / Şairlerle, işsizlerin / Umutsuzluktan / Caddeleri kemirdikleri saatlerde / Yasaklanmış iri puntolu / Gazeteler neşrederdi sessizce / Bana ve hayata dair.”
***
Düzyazı alanında "İzmir’in Yaşar Kemal'’i olarak tanımladığım ama bu tanımlama ile kendisine biraz da haksızlık ettiğim Poturoğlu’nun "Süryani’'si ozan yüreğinin olanca yükünü taşır, Mardinli delikanlılığı ile.
Hukuk eğitimi gören öğretmen ve gazetecilik yüksek okullarını bitiren Aykut Poturoğlu, gazeteci olarak araştırma, inceleme, röportaj ve fotoğraf dallarında onlarca ödül kazanır, ama benim için önce ozan, sonra gazetecidir.
Ne “dört yanımızdaki puştluklar” ne de basın yaşamının çekilmez ve onulmaz yönleri yok edemez Aykut Poturoğlu’nun ozanlığını.
“Sevda, hasret ve zulüm / Geliyorum demez / Sevgilim birazdan ilkyaz geliyor sabırsızım” dizeleri ile başlayan “İlkyaz şarkısı”nda Aykut Poturoğlu, “yorgunum / onulmazım / günaydınsızım” gibi üç sözcükle bile epope havasını yarattıktan sonra şu imge birikimi ile seslenir:
“biliyorsunuz ki / bir gün / çetecilerin hasretlerinin tarihi yazıldığında / benim adım savunacaktır adını / çünkü sana / bir demet kasımpatı vermenin / zamanı asla geçmeyecektir / … sevgilim / seni yüreğinden öperim.” Evet, “…sevgilim / seni yüreğinden öperim.” Evet, “… Poturoğlu / seni yüreğinden öperim.”
***
Varlık, Yeditepe, Dost, Papirüs, Yansıma, Forum, İleri, Özgür, Çağrı, Çağdaş, Yön, Hisar, Hareket dergileri ve çeşitleri gazetelerin sanat sayfalarında yüzlerce şiiri yayınlanan Aykut Poturoğlu kitapsız (!) şiirlerin şairiydi, “Süryani”den önce…
"Gülnihal'’de insanın ve şiirin güzelliğini "ses bayrağı" gibi doruklara tırmandırır Poturoğlu:
“Sen de gidersin / kötülük delisi puşt gece / karanlık işler çeviren / yarasaların da / boğazımdan eksik etmediğin hıçkırıkların da giderler / sonunda / kala kala ne kalır / beklemenin bilmem kaçıncı yılında / Ünye garajında / minicik bir papatya / açar gözlerini hayata / sıçrar takılır Esma’nın saçlarına / işte o kalır.”
***
Üç yıl önce aramızdan ayrıldı Aykut Poturoğlu.
Biz onu yüreğimizde sakladık yüreğimizde.
Son söz;
bin yıl yaşayacaksın sen...
***
Süryani
bir akşam vakti
basmane açıklarında
kınından sıyrılmış
kasatura biçiminde içime yaslandı sevda
ki işsizliği ve hainliği
ceplerimde
mühürlenmiş bir evrak gibi taşıyordum
tercan’da
istasyon parmaklıklarına
iki damla bulut halinde
asılı bıraktığım zabitliğim
perdeleri ramazan’a ve oruca çekili meyhanelerde
usulcana birşeyler konuşan
hiç gülmeyen
mevlit dinler gibi aşık mahsuni dinleyen
kürt ve alevi köylüleriyle katiyen ilgisi yoktu
çünkü
şansa boğazı komutanı olarak
o ünlendiğim günlerde
ben daima
içini yumruklayan bir çocuktum
ve sabahın zehirinde
uzun bıyıklı anadolu köylülerinin
kemah boğazı sırtlarından
erzincan düzüne doğru
su içmeye indiklerinde
arkalarını kalleşliğe dönüp
kendi dillerince inleyen
toprağa kapaklandıklarında
namertlik sırtlan inlerinde deyip
ve sabah ezanlarını tanrıya terkedip
yüzlerini güneşe çevirdiklerinde
bu ne demektir çok iyi bilirim
sevgilim bir ülkeydi içimde
ve ülkesinde
şairlerle işsizlerin
umutsuzluktan caddeleri kemirdikleri saatlerde
yasaklanmış iri puntolu
gazeteler neşrederdi sessizce
bana ve hayata ait
günler günler geçipte sonra bir bir
anlatılmaz olunca çiçekler
tanrıya kahpelere ve beylere
beyaz bir mendil gibi buruşturup
çocuk parklarına bıraktım
birgün nasılsa imha edilecek kalbimi
sevda hasret ve zulüm
geliyorum demez.