6 Şubat 2023 Cumhuriyet tarihinin en büyük bir yıkım ve felaketi. Başlangıç acı ve gözyaşı dolu. Ve aynı zamanda öfke ve umut. Hepsi iç içe. Acımız göz göre göre gelen felaket sonucunda ses vererek kurtarılmayı bekleyen ve kaybettiğimiz canlar. Umudumuz ise öfkeyle birlikte ilerici, devrimci ve sosyalistlerin halkla birlikte gösterdikleri dayanışma kararlılığı.
Siyasi iktidar; “asrın felaketi” ve “kader planı” söylemleriyle ikinci günün sonunda ortaya çıktı. Ve “her şeye hâkim olduklarını, AFAD’ın her şeye yetiştiğini söyleyerek AFAD dışında dayanışma gösteren, yardıma koşan her kişi, STK dernek, sendika, parti vb. suçlayan ve demagojik bir dil kullanarak eksik ve yanlışlarını ört bas etmeye çalıştı. Felaket karşısında ideolojik bir dil kullanarak siyasetin dik alasını yaparken, dayanışma gösteren ve yardıma koşanları “siyaset yapma” ile suçladı.
İktidarın felakete “asrın felaketi, kader planı” olarak göstermek istemesi kaçınılmazdır. Çünkü felaketin birinci derece sorumlusunun kendisi olduğunu en iyi kendileri bilmektedir. Bu güne gelişin taşları adım adım siyasi iktidar tarafından döşenmiştir. Ve deprem bağıra bağıra gelmiştir.
2002’DEN BU GÜNE
* 1999 depremi sonrası depremlere hazırlık için konulan/toplanan vergiler amacına uygun harcanmamıştır. Yıllar önce “deprem vergileri”nin ne olduğu sorulduğunda o zamanın bakanı M.Şimşek havaalanları, yollar vb. için harcandığını övüne övüne anlatmıştır.
* Riskli alanlar zengini daha zengin etme, en yakın çevresine her türlü çıkar sağlamak ve rant için risk statüsünden çıkarılmıştır. 2013 te riskli ilan edilen İskenderun’daki bazı alanlar 04.02.Şubat’ta risk statüsünden çıkarılarak yapılaşmaya açılmıştır. Bu alanlara yapılan binalar depremde çökmüştür.
* Rant odaklı kar hırsı ile davranan siyasi iktidar “imar affı”nda rekor kırmıştır. 2002 den bugüne yedi kez imar affı çıkarmış ve övüne övüne meydanlarda anlatılmıştır. Hiçbir denetim yapmadan çıkarılan imar aflarıyla “oy devşirme” yapılırken bilinçli/bilinçsiz insanlara mezarları hazırlatılmıştır.
* Siyasi iktidarın en önemli vazgeçilmezlerinden birisi bilime karşı olmasıdır. Bilim insanlarının açıklamaları ve tarihsel olarak kanıtlanmış bilimsel verilere karşın “fıtrat, kader planı, Allah verdi” vb. gibi açıklamalar ile bilimsel veriler bilinçli olarak görmezden gelinmiştir. Ki depremin gelmekte olduğunu bilim insanları Elazığ depreminden bu yana sürekli vurgulamışlar ve gerekli önlemlerin alınması doğrultusunda sürekli uyarı yapmışlardır. Yine Hatay havaalanının mevcut mahale yapılmaması gerektiğini ve yapılırsa çöküntü olacağını vurgulamışlardır. Deprem sonucunda deprem vergileriyle yapılan havaalanı pisti çökmüş, duble yollar patlamıştır. Dolayısıyla deprem vergileriyle yapılanlar yardım gitmesini engelleyerek ölümlerin artmasına neden olmuştur.
* Siyasi iktidarın bir diğer vazgeçilmez özelliği rant odaklı kar hırslı neo liberal politikalarıdır. Bu politikalar zengini daha zengin yoksulu daha yoksullaştırmaktadır. Toplum borç sarmalına alınarak açlık sınırında yaşama mahkûm edilmektedir. Bu durum “yoksulların ahirette en yüksek katta olacakları” vb. ideolojik diyanet fetvalarıyla yoksulluk kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle diyanet deprem bölgesine vaizciler göndermekte, evi yıkılana çadır veremez iken kur’an kursu için çadır verilmekte ve kurs açılmaktadır.
AFET BÖLGESİNDEN OHAL’E
Sonuçta deprem gerçekleşti. Halk devletin yetişeceğini, kurtarma çalışmalarının hemen başlayacağını ve aş evleri, çadır kentlerin, sahra hastanelerinin kurulmaya başlanacağını düşündü/bekledi. Maalesef beklenen olmadı. Parti devletine dönüştürülen devlet ilk 2 gün ortada yoktu Halkla dayanışmaya koşan, dayanışmayı ören yine dernekler, sendikalar, belediyeler, sol/demokrat parti ve örgütlenmeler oldu. 24 saat içinde tırlar dolusu ihtiyaç maddeleri tüm engeller aşılarak halka ulaştırıldı.
Dayanışma ilişkilerinin gelişerek güçlenmesi ve yukarıdan emirlerle yönetilen “tek adam rejimi”nin örgütlülükleri ve çok güvenilen AFAD’ın çaresizliği sonucunda siyasi iktidar 9 Şubat 2023’te “Afet bölgesi” ve OHAL ilan etti.
Afet bölgesi ilanı yürütmeye geniş yetkiler vermektedir. İktidara yapmak istediklerini rahatça yapma olanakları tanımasına rağmen bununla yetinilmemiş deprem bölgesinde OHAL ilan edilmiştir. OHAL ilanı her şeyin zaptırap altına alınmasıdır. Bu bağlamda “tek adam rejimi” kendi ve kendisine bağlı kişi/kurumların dışında yapılan dayanışma çalışmalarını yasaklayabilecek, bölgeden uzaklaştırabilecek ve hak temelli eleştirileri/etkinlikleri yasaklayabilecektir.
Ki Ohal ilanından sonra Pazarcık ilçesi Hasankoca Cemevi’ne kaymakam tarafından kayyum atanmış, yardımlara el konulmuştur. Yine Osmaniye’de depremzedelerle dayanışma içinde olan TKP (Türkiye Komünist Partisi) üyeleri gözaltına alınarak halktan soyutlanmaya çalışılmıştır.
İçi boşaltışmış ve tarikatlara peşkeş çekilmiş Kızılay hiç ortada görünmez iken bütün ilişkiler ve yardımların AFAD’ta toplanması istenmiş/ zorlanmıştır. Bu doğrultuda AFAD, Diyanet ve tarikatların dışındaki DAYANIŞMA gönüllülerine; baskı, dezenformasyon, yardım tırlarına saldırı, yardım malzemesi götüren araçlara zorluk çıkarma, yardım yapan kurumun ismini kaldırıp AKP veya valilik ismini asma vb. uygulanmıştır.
Siyasi iktidarın tüm baskı, zor ve yasakları DAYANIŞMA ilişkileriyle aşılmış ve toplanan ihtiyaç malzemeleri depremzedelere ulaştırılmıştır. Toplum siyasi iktidara güvensizliğini dayanışma ilişkileriyle göstermeye çalışmış, yardımlarını resmi kurumlar aracılığıyla değil güvendiği sivil dernek, sendika, parti vb. aracılığıyla yapmıştır.
İktidar “güçlü” olduğunu göstermek için merkezi bir yayın ile yardım kampanyası düzenlemiştir. Yurttaşların vergileri parti devletinin bir kurumundan diğer kurumuna “bağış”lanarak “herkes kesesinden yesin içsin saltanatım var benim” denilmek istenmiştir. Yani bir cepten alınıp diğer cebe aktarılmıştır. Ayrıca “beşli” meydana çıkmış, toplumdan aldıkları ve daha alacaklarının milyonda biri olmayacak kadar bağış yapmış ama ertesi günü içlerinden birisi yine teşvik alarak “bağış”ını geri almıştır.
DAYANIŞMA İLE PAYLAŞIM İLE YENİDEN AYAĞA KALKACAĞIZ…
On binlerce canın enkaz altında kalması, yaşama şansını yakalayanlara dayanışmanın en kısa sürede devlet tarafından ulaştırılamaması sistem/rejimin sorgulanmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Gelinen nokta; Politik İslam soslu neoliberal politikaların ve “tek adam rejimi”nin sonuçlarıdır. Kamu hizmetlerini (sağlık, eğitim, barınma, ulaşım vb.) özelleştiren, kamu birikimleriyle yapılan işletmeleri/kurumları ve kamu hizmeti olarak ne varsa hepsini elden çıkaran sermayeye peşkeş çeken anlayışın iflasıdır. Deprem sonrası barınacak bir çadır, tedavi olacak bir hastane bulamayan yurttaş elbet ki “devlet nerede?” diye haklı olarak bağıracak ve sorgulayacaktır. Nerede o çok övünülen şehir hastaneleri? Hepsi yerle yeksan. Ama yüzyıllık hastane ayakta fakat içi boşaltıldığından hizmet verilemiyor. O çok övünülen açılışları yapılan görkemli binalar, oteller, yollar, havaalanı hepsi hizmet dışı. Çünkü sistem sömürü, çalma üzerinden sermaye birikimi yapıyor.
Ahlaki ve hukuksal kuralsızlık sistem/rejimin ana kuralı olmuş durumda. Rejimi sürdürebilmek için “her yol mübah” anlayışı, bireycilik dizginsiz körüklenerek birbirine düşman, kamplara ayrıştırılmış bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır. Ki, depremin sıcaklığı geçmediği, büyüklüğü yüksek artçıların devam ettiği süreçte dahi ayrıştırma siyaseti devam ettirilmiş, kendinden olmayanlara bir “geçmiş olsun” demek çok görülmüş, parmak sallanarak, küfürler edilerek tehdit edilmişlerdir.
Yaşadıklarımızın birincil derecede sorumlusu sistem ve rejimdir. Bütün yetkilerin tek kişiye bağlandığı rejimlerde “emir” almadan bir şey yapmak, inisiyatif kullanmak söz konusu dahi olamaz. Orman yangınları sırasında bir bakanın “cumhurbaşkanımızın talimatı” ile yangınlara müdahale edildiğini ifade etmesi rejimin yalın ifadesidir. Yani talimat olmasa orman yangınına müdahale edilmeyeceğinin ifadesidir. Aynı durum deprem felaketine müdahale sırasında da yaşanmıştır. Her kurum talimat beklemiş, talimat almadan hareket etmemiş ve enkaz altında kalan canları kurtarma çalışmalarında, yardımları ulaştırmada geç kalınmıştır. Tüm bunların temel kaynağı “partili cumhurbaşkanlığı” yani tek kişiye bağlı rejim anlayışıdır.
Tüm bu olumsuzluklar halk dayanışması ile aşılmıştır. Halk kendi yarasına kendi merhem sürmüştür. Kamplaştırma, tehditlere rağmen sol/devrimci/ilerici örgüt ve kurumlar öncülüğünde dayanışma geliştirilmiş, derinleştirilmiş ve yasaklar geçersizleştirilmiştir. Haklı ve meşru olanın karşısında hiçbir gücün duramayacağı bir kez daha gösterilmiştir. Çadırlar, aş evleri, seyyar tuvalet/duşlar kurulmuş, sağlık hizmetleri verilmeye başlanmış, gıda ve giyim gereksinimleri parti devletinden önce karşılanmıştır.
Yazının tekrar başına dönersek; Başlangıç acı ve gözyaşı dolu. Ve aynı zamanda öfke ve umut. Hepsi iç içe. Acımız göz göre göre gelen felaket sonucunda ses vererek kurtarılmayı bekleyen ve kaybettiğimiz canlar. Umudumuz ise öfkeyle birlikte ilerici, devrimci ve sosyalistlerin halkla birlikte gösterdikleri ‘DAYANIŞMA KARARLILIĞI’dır.
EVET! GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ BU KARARLILIK ÜZERİNE KURULACAKTIR.