Kimilerine göre dünya futbolunda deprem, kimilerine göre de reform oluyor. Sayıları az olsa da bir kısmına göre de darbe yapılıyor futbolda…
Ama önce, biraz çocukluğumuza dönelim mi?
Erkek çocukları futbol dünyasına ilk adımlarını, türlü renklerdeki lastik toplarla; hani bir vurdunuz mu, hava kaçıran balon gibi, uçarken nereye gideceği belli olmayan toplarla atarlardı. Hatta söz konusu bu lastik toplar patlarsa ya da havası kaçarsa daha makbuldü oynamak için; en azından nereye vurursanız o yöne giderdi ve rüzgâra mukavemet gösterebilirdi. Biraz daha yaşları ilerleyince mikasa ya da benzer futbol topuyla; önce beton ya da asfalt sokak aralarında, okul çağında olanlar ya da herhangi bir okula yakın oturanlar içinse okul bahçelerinde futbol dünyalarını genişletirler ve bazıları bu dünyada kısa, uzun veya yarıda kalacak yolculuklara çıkarlardı.
Yorulmak mı? Ne yorulması! Ortalama bir çocuk, şeker pancarı kadar kızarıp, kilolarca terlese bile günde iki ya da en az üç maç çıkarabilirdi. Elbet ki, böyle bir günün ardından, evlerde yaşanan şenliği anlatmayacağım!
Futbolun büyüleyici dünyasında, kendisine; amatör, yarı profesyonel ya da profesyonel yer bulabilen çocuklar ve gençler ise verilen antrenman programları ile yıl içerisinde oynadıkları ve haftada bir ile sınırlı olan müsabaka düzenine geçerler ve bu düzene de alışırlar.
Ancak hemen belirteyim, gerçek anlamda sporcu yetiştirmek için çabalayan tüm yetiştirici hocalarımız, çocukların, belli bir yaşa dek sürekli futbol maçı yapmalarını isterler ve maç sayılarının eksikliğinden sürekli olarak dem vururlar, yakınırlar. Zannımca haklıdırlar bu yakınmalarında…
Yorulmuyorduk ve bu konuya biraz daha yakından bakmak istiyorum;
Bize hocalarımız; küçük sahaların, yani hali saha futbolu ya da futsal sporunun, voleybolun, basketbolun, hentbolun; büyük sahalarda oynanan futbol oyunundan daha yorucu olduğundan bahsederlerdi sürekli olarak… Gerekçe olarak da, büyük sahada, oyuncunun, bireysel olarak dinlenme süresinin daha fazla olduğunu, oyunun daha fazla durduğunu ve görev ya da sorumluluk bölgesi prensibi sebebiyle oyuncunun, topun, kendi alanında olmadığı zamanlarda, dinlenebileceklerini anlatırlardı hep… Ki, ben de aynı fikirdeyim.
Peki, basketbol oyunu ile kısa bir örnekle devam edip, ana konuya geçelim;
Sık aralıklarla maça çıkma fikri, birçok profesyonel futbol ekibinin moralini bozar; çünkü, daha fazla sakatlık riski, daha fazla ulaşım, konaklama, yemek ve hatta daha fazla futbolcu… Ve daha fazla masraf, daha fazla para… Elbet ki bu hesap benim hesabım değil, onların hesabı… Neden mi?
Ülkemizdeki basketbolun en üst ligindeki ekipler, neredeyse haftada iki maç yapıyorlar. Kupalarda tek maçlık eleme usulü falan yok üstelik. Hatta beraberlik bile yok; yenene kadar oynuyorsun basketbolda… Bir eşleşmede tur kapısı, en az üç ya da dört galibiyeti bulunca açılıyor. Anlayacağınız oynadıkça oynuyorlar. Yetmiyormuş gibi Avrupa Kupalarındaki liglere katılan takımların hiç boşu yok! Avrupa Şampiyonaları da, büyük lig gibi oynanıyor. Hiçbir takım da itiraz etmiyor.
Dünya futbolunda devrim mi oluyor, darbe mi?
Bugüne dek, Avrupa’da futbolu yöneten UEFA, futbol kulüplerine daha faz maç yaptırmak adına, belki de yukarıdaki futbol bahanelerinden biri ya da birkaçı nedeniyle, basketboldaki Eurolig örneğinde bir çalışma içerisine girmediler. Şampiyonlar Ligi ya da Avrupa Ligi gelebildikleri son noktaydı. Ayrıca, bu iki şampiyonada boy gösteren ve de her sene başa oynayan bazı ekipler vardı ki, aslında büyük ekonomik katkıyı onlar ve takipçileri koyuyor ve kendilerince aslan payına sahip olamıyorlardı. İspanyollardın Barça’sı, İngilizlerin Manchester’ı, İtalyanların Juve’si birkaç örnek bunlara…
Şimdi, bu aslanlar diyorlar ki; Ey Uefa, biz sana kaç yıldır söylüyoruz, bizim payımızın çoğalacağı, daha geniş ve çekişmeli bir lig yarat diye… Ve sen hep kaçıyorsun! Kaçamak işler yapıyorsun! Öyle kaçılmaz, böyle kaçılır!
Şimdi, eğri oturalım, doğruyu konuşalım; siz, içerisinde, Real Madrid’in, Barselona’nın, Atletico Madrid’in, Juventus’un, Milan’ın, İnter’in, Arsenal’ın, Manchester United’ın, Chelsea’nin, Liverpool’un, Manchester City’nin, Tottenham’ın ve yeni oluşuma katılacak diğer büyük ekiplerin yoksun olduğu bir Avrupa Ligini ya da Şampiyonlar Ligini ne kadar takip edersiniz? Bu kulüpler yorulmaya razıydı ki; yeni bir lig kuruyorlar. Ve olabilecek tüm riskleri de göğüsleyecek gibi duruyorlar. Ancak, Uefa da kozunu kendisine taraf olan ülke federasyonları ile oynadı. Ekstra kurulan lige katılan ekiplerin oyuncularının milli takımlara davet edilmeyeceklerini açıkladılar ve bir dizi daha yaptırımdan bahsediyorlar.
Reformlar ya da devrim geciktikçe, birileri darbeye yelteniyor! Ve bekleyip, beraberce göreceğiz; el mi yaman, bey mi yaman?