Yorgo Seferis, Nikos Kazancakis ile birlikte Modern Yunan Edebiyatında aklıma kazınan iki isimden biridir. Çocukluk yıllarını İzmir, Urla'da geçirdi Seferis. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla babasının zoruyla Atina'ya göç etti. Bu göçle birlikte Seferis için İzmir ve Urla özlemi de başladı. Bu özlem Seferis’in, şiirlerinin ve Nobel Edebiyat Ödülü’nün tohumunu attı. Edmund Keeley ile Princeton’da yaptığı söyleşisinde şiirlerini, çocukluk anılarının imgeleriyle yarattığına değinirken, İzmir ve Urla’da geçirdiği çocukluk anılarının şiirlerine ilham kaynağı olduğunu söyler.
1922 yılı Seferis için yıkım oldu. Doğduğu, çocukluğunu yaşadığı İzmir’in Yunanistan tarafından yakılması büyük travmaya neden oldu. İzmir’in yakılıp, yok olmasının endişesini şu cümlelerle ifade eder; “Bildiğimiz rüzgar, doğanın tanıdık üslubu ve otlardan yayılan tanıdık koku sonra yavaş yavaş derinlerden hafızana doğru çıkan tanıdık hatıralar… Ve şimdiyse sana o kadar yabancı düşer bu şehir. Tanrım buralara ne yapmaya geldim? Rast gelir de gecenin birinde seni büyüten kente yolun düşerse ve kent temelden yıkılıp yeniden kurulmuşsa tekrar orada bulunmak umuduyla başka zamanları geri getirmeye çalışırsın.”
Seferis’in ilk yayınlanan şiir kitabı Dönüm Noktasıdır. Simgeci anlatımı benimseyip modern edebiyata adım attığı kitabı ise 1932 yılında yayınlanan Sarnıç’tır. Bu kitapları, Destansı Öykü ve Arınç Kuşu takip eder. Eserlerinde, yozlaşma, yabancılaşma, mitoloji, kişisel ve ulusal tarih gibi konulara değinir.
“…
Gecenin yıldızları yeniden getirdi bana
Ölümü bekleyen Odysseus’un güvenini, çiriş otları arasında
Burada çiriş otları arasında demirlediğimiz zaman
Adonis’in yaralandığını bilen boğazı bulalım istedik.
…”
Denize Yakın Mağaralarda şiiri, Yunanistan’da 30 kuşağı olarak adlandırılan yenilikçi dönemin
temel şairlerinden olan Seferis’in büyük yankı uyandıran şiirlerinden bir tanesidir.
“Denize yakın mağaralarda
bir susuzluk duyarsın, bir aşk, bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avcuna tutabilirsin
Denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım
ne ben seni tanıdım ne de sen beni.”
1963 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Seferis, deneme ve eleştiri türlerinde de eserler kaleme almıştır. Özlemini çektiği ve hayallerinde yaşamaya devam eden İzmir’e 30 yıl sonra dönen Seferis, Bir Şairin Günlüğü kitabında duyduğu özlemi şöyle dillendirmiştir;
“Nasıl ki
Kalkar, doğup büyüdüğün şehre
Gidersin bir gece
Ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden
Kurulmuş o şehir
Ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları
Onları yeniden bulmanın umudu içinde.”
En güzel yıllarını geçirdiği, yıllarca hasretlik yaşadığı ve hayallerinde yaşattığı İzmir’deki evinin yıkıldığını yerine büyük binaların dikildiğini, Urla’daki evinin ise bir harabeye döndüğünü gören şair hüznünü bu dizelerle ifade etmiştir işte. Geçen yılları yakalamaya, yeniden bulmaya çalışmıştır tükenmeyen umuduyla.
Urla’ya geldiğinde harabeye dönüşmüş olduğunu gördüğü ev, yıllar sonra aslına uygun olarak tekrar inşa ediliyor. Küçük bir otel, restoran, sanat galerisi ve kafeyi içinde barındıran yapıya Yorgo Seferis adı verilerek anısı yaşatılıyor. Evin bulunduğu sokağa da Yorgo Seferis adı verilmiştir.
Yorgo Seferis’in şiirlerini okuduğum zaman Urla’da Seferis’in anılarına yolculuğa çıkarım. Birlikte acı bir kahve içip muhabbet ederiz evinin bahçesinde. O bana eski İzmir’i anlatır, ben dinlerim sessiz ve nefessiz.
Nazım şöyle seslenir Sıfır adlı şiirinin dizelerinde Seferis’e:
“Biz de sevgili Seferis biz de
Güdük bir yaşam benimsedik sonunda
Güdük ve tekdüze.”