Yeryüzündeki her şeye, gerçek renklerini kazandıran, keskin gün ışıklarının, bir daha gözbebeklerinizle buluşamamasını düşünün! Ya da bir daha asla, ama asla nefes alamayacağınızı bilmenizi hayal edin, bir andan sonra!
Parka gidememek, deniz kenarında ya da bir nehrin kıyısında gezip, dolaşamamak… Uçurtma uçurtamamak ve dahası onların uçtuklarına dahi şahitlik edememek…
Motosiklete bir daha binemeyeceğinizi, sol elinizle debriyaj kolunu sıkıp, sağ ayağınızın ucuyla vites değiştiremeyeceğinizi ve rüzgârın gözlerinizi yaşartamayacak olmasını düşünün…
Yâriniz, en sevdiğiniz ile öpüp, koklaşamamak… Elini tutamamak… Başınızın, sinesine yaslanamaması ile hızlanan kalp ritminin, göğsünde ve sizin kulağınızda meydana getirdiği titreşimleri duyamamak bir daha… Yaşayamamak bir andan sonra…
O an ki, elbet bir gün hepimizin başından geçecek ve bu satırları okuduğunuz an da dâhil olmak üzere, herhangi bir anda bile; o anın hangi gün, hangi saat, hangi dakikada olacağını bilemeyeceğiz. Biz bilmiyoruz da, ya bilen varsa? En doğru ifadeyle, kendisine bildirilmiş olan varsa? Yani, “şu tarih, şu saat, şu dakikada elveda diyeceksin yaşama” denilen!
Ve öyle birinin son anlarında neler geçmiş olabilir ki usundan?
“Rüzgâr var mı ki acaba dışarıda? Karanlığım, ağaç dallarının seslerinden de yoksun bu gece… Ya da duvarlarımı mı kalınlaştırdılar da duyamıyorum, camlar ve kapılar mı kapalı? Duyamıyorum, yellerin vurduğu dallardaki baharla çiçeklenenlerin uçuşarak yerlerde yuvarlandıklarını… Acaba gerçekten de esmiyor mu rüzgâr? Ya da o saatte mi esecek sadece? Bize özgü, sadece bize… Eser mi bizden yana? Havada uçuşacak baharın milyonlarca özünü son defa burunlarımızdan, ciğerlerimize göndermemize sebep olur mu ki? Ve bizler hissedebilecek miyiz yüzümüzde, ellerimizde, kollarımızda, vücudumuzda? Aklımız ne yapacak o an acaba? Ne düşünecek ki? Özgürlüğü mü? Baharı mı? Geceyi ya da bizler için bir daha sökmeyecek şafağı mı? Belki de avludaki güçsüz aydınlatma direkleri gözümüze ilişir! Yansısı kamaştırır ilk anda, bana ve yoldaşlarıma bakan gözlerden yansıyan ışınlar temas etse de… Ya bağlanırsa gözlerimiz? Ne önemi var ki, kalp gözümüz ardına kadar açık nasılsa…
Yeni bir başlangıç belki de ha? Kim için ya da kimler için? İki satır hükümle tarafımıza tebliğ edilmiş olan sarımsı, samandan bir tutanak mı karar verecek benim ve yoldaşlarımın yeni hayatlarının başlangıcına? Kim bilir, bizler için yeni kurgulanan ve geçiş ânı önceden bildirilmiş yeni hayatlarımız daha mı renkli olur bizlere? Daha mı farklı? Daha mı sessiz yoksa aksine daha mı çığırtkan? Neticede o âna karar verenler kalmayacaklar geride, biliyoruz ve o âna tanıklık edenler; bizim için eski, sizler için devam edesi olan dünyanızda ne kadar yol yürürler? İsimleri ne kadar süreyle kazınır ve hafızalarda yer tutarlar?
Rüzgârın da sesi gelmeyince, gecenin tadı çıkmıyor be! Sadece boş helanın, eski pirinç musluğundan boşa damlayan ve koridor boyunca yankılanan damla sesi var bu gece… O da mı haberdar bizlere bildirilmiş olan andan? Öyle kendinden emin damlıyor ki, her şeyin sebebi kendisiymiş gibi… Varlığını önemle bildirmek ister bir tavırla, hiç sektirmeden ve fasılaları senkron… Tüm duvarlarda yankılanıyor bilerek ve isteyerek… Senin de sesini kesmek ister bir gün birisi, bre hey musluk! Hem de içerinden, yakınından gelir, bilesin ve sonra korkup, üzülmeyesin!
Bak bize, bir dirhem korkumuz ve üzüntümüz yok ve neden olsun ki? Arkamızda binlerce bahar kokulu yoldaş ve henüz doğmamış, henüz bu adaletsiz dünyanın varlığından bihaber, ancak gelince dünyaya ve görünce dünyayı, bahar kokusuna âşık olacak yüzbinler, milyonlar ve yüz milyonlarca yoldaşımız var ve olacak. Neden korkalım, üzülelim ve neden endişelenelim ki?
Önünü dahi aydınlatamayan direkler ile boşa damlayıp, boş koridorlara, sebepsiz yankılayan musluklar korksunlar, üzülsünler ve endişelensinler…
Sanırım ânımız geldi. Musluktan boşa damlayan su sesinin yanına, üç beş postal ile bir takunya sesi de eklendi şimdi ve koridor boyunca yaklaşıyor. Olsun be! Yaklaşsın! Merhaba yeni hayat, elveda yoldaşlar.”
Böyle miydi uslarında belirenler? Elbet ki bilinmez ama tek ve net gerçek ki, Onların eski dünyalarında yaşayan ve yaşamaya devam eden milyonlarca yoldaş; baharı koklamaya, rüzgârı dinlemeye, aydınlatmaya ve boşa damlamamaya gayret ediyor. İnadına öyle yaşıyor ve geleceğe de bu yaşamı öğütlüyor.