Szabo; "Bir insan korkak mı; namuslu adam olmaz!"
Heraklis: "Korku içinde yaşayan
adam asla hür değildir!" der.
Aristo’ya (Aristoteles) göre de "Kimse korktuğu adamı sevmez."
Şu söz de Dostoyevski’nin: "Korku yalan doğurur."
Ya Urlalı Üstad Necati Cumalı’nın şu dizeleri;
"Bir günü/ Güzel bir günü/ Güneşli bir günü
Hiçbir şeye değişmem/Onun için savaşı sevmem
Onun için zulümü sevmem/ Onun için yalanı sevmem
Bilirim yaşamaz güneşte/ Bilirim yaşamaz yanyana aşkla
Ne haksızlık/ Ne korku/Ne açlık..."
Devam edelim…
"Bütün korkaklar dönek olmayabilir.
Ama bütün dönekler korkaktır. Prof.Dr. Emre Kongar"
Bize göre de ölüm yaşamın en büyük gerçeğidir.
Önemli olan dolu dolu yaşamak, adam gibi yaşamak,
yaşanan her günü, saati, dakikayı cesaretle onurla solumaktır.
Bilinmelidir ki korkunun ecele asla faydası yoktur!
"Nereden gelirse gelsin, dağlardan, kuşlardan,
denizden, insandan, hayvandan,
ottan, böceklerden.
Bir hişt sesi gelmedi mi fena.
Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanlar…"
*****
Korona günlerinde ben de "kesin tecrit"teyim.
Arayan, aradığım dostlarıma sık sık espri
yapıyorum "72. Hariciye Koğuşu’ndan
her harfi sevgi/dostluk dolu Merhaba" diye.
Dün kütüphanemde arşivimi düzeltiyorum, bir ara
masadaki kitaplarımı, notlarım, vazodaki
çiçekleri seyrediyordum.
Dalmışım…
Birazdan bu sözler gizemli bir ışık gibi zihnimde parlayıp söndü…
İnsanıyla doğasıyla yaşamı bir bütün olarak gören
Çağdaş Türk öykücülüğün kurucularından sayılan
"Burgazadalı" Sait Faik konuşuyordu…
Güzellikleriyle ve çirkinlikleriyle, acıları ve sevinçleriyle
Sait Faik’in dünyası bir bütündü.
Fethi Naci "Bir Hikayeci"de onun dünyasını şöyle anlatır;
"Sait Faik’in istediği dünya kafanın,
kolun çalışabildiği, çalıştığında doyduğu,
eğlenebildiği, sefillerin bulunmadığı,
kadınların, kızların satılmadığı,
haksızlıkların olmadığı, insanların
hepsinin mutlu olduğu, doğru şeyler,
iyi şeyler söylemek için kıvranan
adamın korkmadan, yanlış yorumlanmadan
bu şeyleri söyleyebildiği bir dünyadır."
İmrendiğimiz Dünya’yı kucaklayan
bir insan harcı taşıyordu Usta.
*****
İnsanca yaşamak için alınterinin karşılığını almak
için uğraş verenlerimiz, petrol işçilerimiz,
madencilerimiz, hastanelerde şu günlerde
kıyasıya bizler için mücadele eden
sağlık emekçilerimiz, basınımızın onurlu çalışanları,
çocuklarımız, gençlerimiz, yaşlılarımız,
insanlarımız; bir gün o hünerli elleriyle
yarattıkları dünyanın güzelliğini
elbette bir gün yaşayacaklardır.
Nâzım Baba’nın şu sözü ayrı bir anlam ve
önem nasıl kazanıyor günümüzde dostlarım,
"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve
bir orman gibi kardeşçesine."
*****
Binlerce yıllık tarih oluşumunda, özgür ve
yaşam mücadelesi veren insan soyu, yarattığı
güzelim dünyada dünyanın güzelliğini
yüreğini ta orta yerinde duyacak, beyaz türküler söyleyecektir.
Beyaz türkülerive sevinçleri -zorunlu- olarak
söyleyemediğimiz yaşayamadığımız şu günlerde
Sait Faik’in; "Yani Baba" öyküsünün son satırlarını
sizlere anımsatmadan edemedim;
"…Hey gidi Yani Usta hey…Gelmedim, gelemedim.
Ne çıkar bundan.
Sen yine o aynalı sinemada
yanımda oturan o küçük çocuksun sokakta
gördüğüm zaman. Ama yüreği bir şey, bir demirden avuç da
sıkmıyor değil hani. Ama boş ver. Üzülme be Yani Usta.
Beni gördüğün zaman gülümseyiver. Aldırma.
Dünyada dostluk vardır be. O da ölmedi ya!.."
Unutmayalım;
"Oxford’ta insan soyuna öğretilemeyecek tek şey; dostluktur!"