Hani nasıl başlıyordu o gözlerimizi dolduran türkü, Fikret Kızılok’un besteleyip ünlendirdiği,
Cem Karaca’nın da Rahmi Saltuk’un da söylediği;
Hani “Arkadaş”ta Yılmaz Güney ve Melike Demirağ’ın dillendirdiği Ahmed Arif ‘’olağanüstü’’ şiiri; “Terketmedi Sevdan Beni”
Sürüyordu aynı güzellikte;
“Aç kaldım susuz kaldım / Terketmedi sevdan beni…”
Ve bir dolu anlatılması gerekenler,
birkaç dizede toplanıp çıkıyordu ortaya bir türküde…
Bir yaşamın bir kavga dolu yaşamın belirlediği, kavganın sevda olarak güzellendiği bir türkü alıp candamarlarından vuruyordu insanı…
Yaşamın dayattığı tüm konumlarda ve bilimde ve sanatta ve sporda “hain karanlık gecelerde”
verilen uğraşların kavgaların türkülerde dile gelmesi sarıp götürüyordu insanı…
Bir dolu namussuzun,
bir dolu çıkarcının dolayınızda dolaşıp durduğunu görünce,
bir güzel düşünce, bir güzel kavga,
bir güzel türkü ile mutluluğu yakalayabiliyordu insan…
Nerde,
nasıl ve ne durumda olursanız olun, bir başka insanı satmadıktan, kendinizi satmadıktan sonra,
o türküler,
o düşünceler sevda gibidirler; terketmez insanı!
Bir gün “tek başına” da kalsanız,
ama içeride,
ama dışarıda,
ama aç,
ama susuz ve de tütünsüz, derseniz ki;
“Terketmedi Sevdan Beni”, insansınız!
Hani nasıl başlıyordu o türkü:
“Terketmedi sevdan beni”
ve yürüyordu her birimizin yüreğine; “Aç kaldım, susuz kaldım / Terketmedi sevdan beni...”