Ajans Bakırçay
2025-03-04 11:10:25

Terörsüz Türkiye

Hasan Zeki Sungur

04 Mart 2025, 11:10

Başlıkta ki ifade bir dileğin ifadesi olmaktan öteye geçer ve gerçek olur mu? Olur, olması gerekir. Ama hangi şartlarda, kimlerle, nasıl? Türkiye şimdi bu soruların cevabını arıyor ve sonuçta ulaşmak istenilen hedef 15 Ağustos 1984’den bu yana 40 yıldır süren, 15 bin asker, polis, sivil vatandaşın şehit edildiği, 46bin teröristin etkisiz hale getirildiği ve 1,5 trilyon dolar maliyet üreten terör belasından kurtulmak.

22 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan ve iktidarında destek verdiği, DEM partisinin arabulucu sıfatıyla dahil olduğu ‘Terörsüz Türkiye’ adıyla sürdürülen görüşmeler sonucunda PKK terör örgütünün İmralı’da hapisteki terörist başı Abdullah Öcalan’ın ‘PKK’ye silah bırakma-örgütü feshetme çağrısı yapması’ ve bu çağrının PKK nın siyasal uzantısı DEM partisince kamuoyuna açıklanması sonucunda terör örgütü PKK nın ‘ateş kes’ ilanıyla bu süreç yeni bir boyuta taşındı…

Terörist başı ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısında’ ‘…Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olarak’ nitelendirdiği PKK’nın kuruluşundan bugüne kadar geçen süreci tarihi, teorik ve felsefi açıdan özetlerken özellikle son paragrafında ki ifadeler ile gündem deki yerini aldı…

“…Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle, diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde, silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın. Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir…”

Öcalan’ın çağrısının ardından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya üzerinden konuya ilişkin paylaştığı değerlendirme yazısında;

“…Türkiye’de inkâr ve redde dayalı ifade edilen iç Kürt sorunu çözülmüştür. Açıklamada özü itibariyle; kimlik sorunu kalmadı, inkâr bitti, iki ulus yok, iki resmi dil yok, iki vatandaşlık yok, özerklik talebi yok, federasyon talebi yok, denildi. Üniter Devlete sahip çıkıldı. Türkiye’de inkâr ve redde dayalı ifade edilen iç Kürt sorunu çözülmüştür, konu demokrasidir, devletle ve toplumla bütünleşmektir, demokrasiyi geliştirmektir, vurgusu yapıldı. Tüm grupların silahları bırakması ve terör örgütünün kendini feshetmesi kesin bir dille ifade edildi. Bunun anlamı terör yoluyla Türkiye’ye dayatılan, Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan ve bir emperyalist proje olan dış Kürt sorunun da bitme yoluna girmesidir, terör tamamen tasfiye edilince bu da bitecektir ve bunun ilanı yapıldı. Bu çağrıya ne seviyede uyulup uyulmayacağı artık pratik bir sorundur, uymayanlar çıkarsa da sonuçlarına katlanacaktır…” ifadeleri ile konuyu son derece basite indirgemiş ve çağrının içerisinde ki bazı satırları görmezden gelmiştir.

Terörist başının “…Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır…” sözlerinde açık ve net olarak Kürt toplumunun kimlik, örgütlenme, siyasal yapılanma ve sistem de yer bulma isteği demokrasinin bir gereği olarak belirtilirken bunun yolunun demokratik uzlaşma olduğunu kısaca bu konuların silah bırakma ve fesihte pazarlık konusu yapılacağını üstü kapalı ama kızım sana söylüyorum gelinim sen anla mantığı ile ifade etmektedir…

Ayrıca İmralı’daki görüşmede bulunan DEM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, çağrıda okunmayan terörist başının ‘notunu’ paylaştı. Notta şöyle diyordu:

“Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” Açıklamada ki ifadelerden daha bağlayıcı olan bu not; görüşmeler başladığında PKK nın ortaya koyacağı siyaset ve hukuki boyut şartları ön koşul olarak ortaya konulacağının işaretidir.

Ayrıca bu açıklamayı Kürt toplumu adına bu süreç içerisinde yapılan diğer açıklamalarla birlikte değerlendirmek gerekir ki bunlardan en önemlisi ‘çağrıdan’ sonra DEM Partisi Sözcüsünün

“Sürece ilişkin herhangi bir yasal zemin yok, bu bir tehlike. Kanuni bir değişiklik şart, “PKK ulus-devlet istemiyor, bu açık bir şey”, “Kürt meselesi bir kimlik meselesidir, sadece kültürel haklarla sınırlandırılamaz” “‘Tek millet, tek dil’ sözleri kabul edilemez” ifadeleri yanında;

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK lideri Öcalan’ın çağrısını değerlendirerek; “Siyasi ve hukuki düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir… Sayın Öcalan, demokratik mücadelesini özgür bir ortamda yürütmesi de artık bir zorunluluk. Bu süreç heba edilecek bir süreç değil… Peki iktidar bu süreçte ne yapacak? O konuda da toplumun, bizim de beklentimiz var. Çağrı yapıldı, örgüt yanıt verdi. Şimdi ne yapacaksınız sorusu ortada duruyor. Erdoğan, ‘Bu çağrıyı baltalamaya çalışanlara izin vermeyeceğini’ ifade etti. En başta iktidar mensuplarına ve herkese çağrım var. Yeni bir süreçse bu, bir kandırmaca süreci değilse klasik laflarla muhataplarına hitap dili terk edilmelidir” ifadeleri de çağrı da ki kapalı koşulların açık ve net ifadesidir…

Ayrıca bu süreçte çağrıda saf dışı bırakılan KCK, YPG, PYD ile Irak ve İran’daki PKK yandaşlarının nerede, nasıl, hangi rolü oynayacakları da belirsizdir ki akp iktidarının süreçte en fazla zorlanacağı bu örgütlerle ilgili hususlardır. PKK nın kendini fesih edip bu örgütlerin adıyla onlara katılması da değerlendirilecek en önemli konulardan biridir.

Çağrıdan sonra PKK nın ateş kes ilan etmesi ne kadar gerçekçi olacaktır devamında silah bırakma gelecek midir? Malum 1993, 1995, 1998, 1999, 2006, 2009, 2013 yıllarında da ateşkes ilan edilmişti hatta akp iktidarı silahlı kuvvetlere bölgede yapılacak operasyonlar için mülki amirden izin alma şartını ortaya koymuştu. Sonuç dünden bugüne ortada, aynı diğer Çözüm süreci, Açılım, Oslo görüşmeleri ve Dolmabahçe Mutabakatında olduğu gibi…

Ve de son söz olarak akp liderinin 3ncü kez Cumhurbaşkanı olması için DEM partisi tarafından yapılması istenilen destek bu süreci nasıl ve ne şekilde etkileyecektir? Görünen o ki PKK nın silah bırakma ve örgütü fesih etmesi buzdağının görünen yüzüdür. Ve bu buz dağı ya eriyip yok olacaktır ya da oradan oraya savrulacaktır. Temennimiz eriyip yok olmasıdır. Bekleyip göreceğiz…