…verdiği mesaj ve tüm detayları ile ilk defa…
ATATÜRK’ÜN DİKİLİ’Yİ ZİYARETİ
Önsöz
Bir gazeteci ve tarih araştırmacısı olarak, 1993 yılında Mehmet İhsan Zeyrek ile yapmış olduğum röportajların tamamı Dikili tarihi üzerineydi. Oğlu Emre Zeyrek tarafından da iletilen bilgi notları ile kendi tutuğum notları değerli büyüklerim Ali Nail Çağlayan ve Resul Yay ile yaptığım röportajlardan öğrendiklerim ile birleştirdim.
Zira bu ziyareti, teyzem Nesibe Altınel, dedem Ahmet Ulu ve babaannem Naime Ulu’dan defalarca dinlemiştim. Günümüze ulaşan bilgiler ve o günü yaşayanların verdiği detayların ışığında daha önce derlenmemiş ve gün yüzüne çıkarılmamış bu ziyaretin ayrıntılarını yazdım. Yazıyı hazırlamama katkı koyan gazeteci-yazar Gökmen Ulu ve tarih araştırmacısı-yazar Murat Solmaz’a çok teşekkür ediyorum. Bugün aramızda olmayan değerli büyüklerimi saygıyla anıyorum.
İyi okumalar…
Nisan 1934 Dikili… Kasaba halkı heyecanlı…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Dikili’yi ziyaret edecekti. Geleceği bir hafta önce İzmir Valisi Kazım Dirik tarafından duyurulmuştu.
Bu duyuru pırıl pırıl bir ilkbahar gününde Tınaztepe İlkokulu’nun Başöğretmeni Halil İbrahim Zeyrek’i öğrencilerine yürüyüş talimleri yaptırmak için harekete geçirdi.
Emsalsiz karşılama hazırlığı
Günümüzde Halk Eğitim Merkezi’nin bulunduğu Tınaztepe İlkokulu’ndan Burmalı’ya kadar yürüyüşe geçen öğrencilerin onuncu yıl marşını söylemesine güçlü bir bando eşlik ediyordu. Çifte davul, çifte klarnet, keman ve trampetlerin oluşturduğu ahenk içindeki bando kasaba sokaklarına da coşkulu notalar saçıyordu. Sadece öğretmen ve öğrencileri değil, dört bin nüfuslu kasabanın tamamını o güne kadar görülmemiş bir telaş ve heyecan kasırgası sarmıştı.
Kasabada büyük bir heyecan ile düğün varmışçasına hazırlıklar yapıldı, adeta seferberlik ilan edilerek yollar kaldırımlar yıkanıp paklandı. Fabrikanın önünden Gençler Birliği Lokaline kadar uzanan cadde yöresel halılarla süslendi.
Dikili’deki piyade alayı ve topçu alayıyla birlikte atlı ve yaya milisler zeytinlik burnundan itibaren yol boyunca iki sıra halinde dizildi. Mükemmeliyetçi kumandanlar son teftişlerini yapıyordu. Boyalı postalların parıltıları, kep ve palaskaların duruşu, üniformaların ütüsü en ince ayrıntısına kadar kontrol ediliyor, sıra düzeninin santimetrik hizalaması sağlanıyordu.
(1934’ün 9 Nisan’ında İzmir’e gelen, 12 Nisan’da annesi Zübeyde Hanımın Karşıyaka’daki kabrini ziyaret eden Atatürk, ertesi gün erkenden yola çıkmış, saat 11’de Bergama’ya ulaşmıştı. Burada askeri birliklerin tatbikatını izlemiş, Asklepeion’u, ardından da iki ay önce açılan Halk Evi’ni ziyaret etmişti. 13 Nisan Cuma saat 14.00 civarında Bergama’dan ayrılarak rotasını Dikili’ye çevirmişti.)
(Fotoğraf: 13 Nisan 1934 - Atatürk Bergama'dan Dikili'ye hareket etmeden önce)
O gün, Anıtkabir’de de sergilenen üstü açık bir otomobil ile seyahat ediyordu. Direksiyonda ve ön koltukta yaverleri sağında Ordu Müfettişi Fahrettin Altay Paşa, solunda İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa yer alıyordu. Arkadan gelen diğer otomobilde ise Ordu Müfettişi İzzettin Paşa ve Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanı Hacim Muhittin ile diğer arkadaşları eşlik ediyordu.
Dikili girişinde Zeytinburnu (Topçu Burnu) mevkiine gelindiğinde kendisi için kurulan çadırda kısa bir mola verildi. Piyade ve topçu alayını denetledi, hatta kısa bir manevra yaptırdı.
Atatürk Yolu
Ve o an geldi. Türkiye’nin büyük önderi Dikili’ye giriş yaptı. İki yanında heybetli süvarilerin eşlik ettiği otomobil ağır ağır ilerliyordu. Her zamanki gibi çok şıktı. Taba rengi golf pantolonlu giysisinin üzerinde gri bir pelerin, başında geniş kasketi, elinde baston, ayaklarına zarif botlar vardı.
Bu şekilde sahildeki Salim Zeytincioğlu’nun zeytinyağı fabrikası önüne kadar gelindi. Bugün Ali Usta (Altınel) tarafından yapılan sağlık ocağının bulunduğu tarlanın önünde duruldu. Deniz kenarındaki çay bahçesi olan yerlerde ise yüksek duvarları olan ve içinde bölgeden gelen tarım ürünlerinin bulunduğu depoların önü Dikilililer ile doluydu.
Bugün unutulmuş olsa da Dikili halkı bu yola daha sonra “Atatürk yolu” adını verdi.
Yerlere Serilen Yağcıbedir Halılarını görünce…
Kalabalığın heyecan dalgası doruklara tırmanmıştı. Esas duruşta selam çakan yaverlerinin açtığı otomobil kapısından indiğinde alkış tufanı koptu. Bir kenarda kurbanlar kesiliyordu. Yurttaşlar, “Şanlı gazimiz, hoş geldin”, “Yaşa büyük kurtarıcı” diye sesleniyordu. Atatürk’ü karşısında görenler arasında gözyaşı dökenler çoktu. Olağanüstü bir sevgi seliydi…
Atatürk, önüne serilen halıları görünce kaldırılmasını istedi: “Yüce ulusumuzun sanatkâr elleriyle üretilen bu şaheserler maharetle işlenmiş. Bu sanat eserleri sokakta yere serilmek ve çiğnenmek yerine gururla saklanmalıdır” diyerek, halılara basmadan yürüyüşe geçti.
Kaymakam Fikri Şengül, Belediye Başkanı Salim Zeytincioğlu ve kasabanın ileri gelenlerinin oluşturduğu sırayı takip ederek birer birer tokalaştı.
(Fotoğraf: 29 Ekim 1933 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında çekilmiş fotoğraf, Atatürk'ün Dikili ziyaretinden 6 ay önce...)
İlçe Başkanını küstüren olay
Atatürk, otomobilin arkasından arkadaşları ile birlikte halkı selamlayarak ilerlerken ilginç bir olayda yaşanır.
Resul Yay’ın anlatımıyla;
Muhafızlar daha önce yaşanan suikast girişimleri nedeniyle son derece evhamlı ve temkinliydi. Atatürk ve beraberindeki heyeti pürdikkat takip ederken, şahin bakışlarıyla etrafı gözlüyorlardı. Gökyüzünün tepesine çıkan güneş kalabalığı terletmeye başlamıştı. O esnada, üzerine kalın kıyafet giyen CHP Dikili İlçe Başkanı terini silmek için mendilini çıkarmak istedi. Elini arka cebine attığı anda muhafızlar üzerine çullanıverdi. “Ne oluyor” demeye kalmadan, kaşla göz arasındaki arbedede hırpalanarak yere düştü.
“Durun, ben CHP İlçe Başkanı’yım” diyene kadar üstü başı toz içinde kalmış, bu duruma içerlemişti. O halde Atatürk’ün karşısına çıkmak istemedi. Evine döndü. Küsmüştü. Kırık kalbi bir daha onarılamamıştı. Daha sonra CHP’den istifa edecekti...
Afro – Türk Hacı Bilal ve Resul Yay
Cumhurbaşkanı, arkasında olanlardan bihaber meydana doğru ilerlerken, yolun diğer tarafında kasabalıların pek sevdiği, iki metre boyunda, siyahi bir adam olan Hacı Bilal yanındaki kalabalığa anlatıyordu: “Bu Gazi var ya, düşmanı bacağından duttu duttu denize attı, duttu duttu denize attı.”
(Fotoğraf: Resul Yay albümünden Başöğretmen Halil İbrahim Zeyrek ve Atatürk'ü karşılayan öğrencileri)
Sahil yolunun iki tarafına dizilmiş öğrenciler ellerindeki bayrakları sallayarak hep bir ağızdan Onuncu Yıl Marşı’nı başarıyla tamamlamanın gururu içindeydi. O minik öğrencilerden biri Tınaztepe İlkokulu ikinci sınıf öğrencisi sekiz yaşındaki Resul Yay’dı. Hayatının en özel gününü şöyle anlatacaktı:
“Yardımseverliğiyle bilinen Salim Zeytincioğlu bizim gibi okul çocuklarına yepyeni kıyafetler ve ayakkabılar almıştı. Hepimiz bir bahçenin çiçekleri gibi rengârenktik.
Öğretmenimiz karşılama töreninde bizleri en öne geçirmişti. Ata’mızın gelmesini bekliyorduk. Evimizde halı yoktu, gözlerim zaman zaman yoldaki sere serpe halılara takılmıştı. O sırada Hacı Bilal’in anlatımı kulaklarımda çalkalandı. ‘Anam’ dedim, ‘Adam haklı. Atatürk her şeyi bir yumrukta tuz buz edebilir. Hacı Bilal de diyor, tutup tutup denize atmış. Birde okulda ‘Keloğlan ve dev’ masalları okuduğumuz zamanlar… Ziyaret öncesinde zihnimi kurcalıyordu Ata’nın nasıl göründüğü… ‘Ya Atatürk ayakkabıma basarsa? Ayakları da dev gibidir… Ayaklarım ezilirse…’ Çocukluk işte… Tören alanına sıralandığımızda hemen bir adım geriye kaçtım. Arkamda Hatice Kayalı vardı, ‘Arkadaşım, gel yer değiştirelim’ dedim. Yer değiştirdik. Hiç kimseyi kırmayan, zarif Müşfika öğretmen, ilk defa benim kulağımı hafifçe orada çekti. Ama yine bir arkaya kaçıverdim. ‘Ya ayağım ezilirse, dev gibi bir adam gelecek.’ Elbette Müşfika hocanın gözünden kaçmadı, yine tuttu kulağımdan, beni en öne yerleştirdi.
Elimdeki çomağa takılı kağıt bayrak kıpırdaşıyordu, çünkü tir tir titriyordum. Öylesine heyecanlıydım. Bağırdığı zaman adeta Midilli’den sesi duyulan Hacı Bilal, ‘Geliyor, geliyooor. Gazi Paşa geliyor’ deyince alkışlar başladı. Gözüm havada Atatürk’ü arıyor, ben daha çok titriyordum. Bir baktım ki, babam gibi bir adam. Korkum geçti, başladım herkesle birlikte alkışlamaya.”
Gençler Birliği Lokali ve Limonata
Elinde eldiveni ve kasketi ile halkı selamlayan Atatürk, sağlık ocağının olduğu alanın biraz ilerisinde bulunan ve 1939 Depreminde yıkılan iki katlı Gençler Birliği Lokaline geldi.
Kulübün İkinci katında bulunan salon özenle süslenmişti. Burada bir odada komutanlar kendi aralarında toplantı düzenlerken, Atatürk toplantıya katılmadı, tiyatro gösterileri için kullanılan sahnenin önüne konulan masaya oturarak, İzmir Valisi Kazım Dirik’in Dikilililere hitaben yaptığı konuşmayı dinledi.
Salonda kendisine ikram edilecek kaymaklı bisküvi, limonata ve portakal suyunun hazırlığı gecikince aniden yerinden kalktı. Büfede ikramları hazırlayan gençlerin yanına gitti. Gençlerin önündeki bardaklardan birini aldı, birkaç yudum aldıktan sonra aldığı bardakla tekrar yerine geçti. Belli ki çok susamıştı.
Vatandaşlarla sohbet etmeye başladı. Cumhuriyetin temel ilkelerinden ve devrimlerden bahsetti. Laiklik ilkesinin değeri üzerinde önemle durdu. Gençlerin okumalarını, çalışmalarını ve yükselmelerini istedi.
Yunan Kaptan Atamaş ile diyalog ve Dikilililere miras
Derken, kendisine Dikili Limanı ve karşıdaki Midilli (Lesvos) Adası hakkında bir sunum yapıldı. Atatürk, kasabada Rum veya Yunan olup olmadığını, Midilli’den gemi gelip gelmediğini sordu. Bir Yunan kaptan ve tayfaları olduğunu öğrenince çağırılmalarını istedi.
Kaptan Atamaş ve arkadaşları lokale geldi. Atatürk her birinin tek tek elini sıktı, sandalyelere oturmalarını rica etti. Türkçe bilen Atamaş, Dikili – Midilli arasındaki ticarete ilişkin bilgi verdi.
Atatürk, “Size burada rahatsızlık veren var mı” diye sordu. Atamaş’tan ‘Yok efendim, burada bize çok sıcak davranıyorlar. Kimsenin arasında ayrı gayrı yok. Bir sorun yaşanmıyor’ cevabını alan Atatürk mutlu oldu. Halklar arası barışın önemine ilişkin birkaç cümle kuran Atatürk’ün Türk-Yunan barışı vurgusu, Dikililere bir miras olarak da anlaşılmalıydı.
Öyle de oldu. On yıllar sonra, izan sahibi Dikilililer tarafından yıllar sonra düzenlenen festivallerle barış ilişkileri yeniden kuruldu. Sıkı ve daimi dostluklar kuruldu.
***
Atatürk barışların da kahramanıydı. Savaşın neden olduğu kıyım ve yıkımı en iyi bilenlerdendi. O nedenle savaşın sona erdiği 1922 yılından ömrünün sonuna kadar yurtta, bölgede ve dünyada barışın tesisi için istikrarla mücadele edecekti. Öyle ki, geçmişte savunma savaşı verdiği Yunanistan’ın Başbakanı Elefterios Venizelos, Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterecekti.
(Fotoğraf: Atatürk ve Venizelos)
On yıllar sonra iki ülke arasındaki ilişkiler koptuktan sonra, 1986 yılında Ege’nin dostluk kapısı yine Dikili’den açılacak, aynı denizin iki kıyısında yaşayan halklar arasındaki barış köprüleri buradan inşa edilecek, bu ilişkiler birçok Ege ilçesine örnek olacaktı.
Yurt gezisinin temel amaçlarından biri de büyük acılar sonrasında güçlükle tesis edilebilen barışın korunabilmesiydi. Avrupa’da otoriter ve totaliter liderler yükseliyordu. İtalya’nın Faşist Cumhurbaşkanı Benito Mussolini, Akdeniz’e uzanan çizmeyi adeta askeri bir çizmeye dönüştürmüştü. Savaş yanlısı Mussolini yayılmacı politikalar güdüyor, eski Roma İmparatorluğu topraklarına yeniden ulaşma idealine dair beyanatlar veriyordu. Vizyoner Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’na doğru gidişatı öngörüyordu.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” parolasını şiar edinen Atatürk, tehdit altındaki ülkeler Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında Balkan Paktı’nın kurulmasına öncülük ederek bir yandan diplomatik başarı elde ederken, diğer yandan da olası saldırıya karşı savunma mekanizması geliştiriyordu. Yurt gezisinin temel amaçlarından biri, kıyı şeridi boyunca askeri birlikleri denetlemekti.
***
Atatürk Molla Kadir ile karşılaşınca…
Gençler Birliği Kulübü’ndeki bir saatlik sohbetin sonunda barış ve dostluğun güzelliğini vurgulayan Atatürk binadan ayrılırken kapıda bekleyen ihtiyar Molla Kadir’e yaklaştı. Halini, hatırını sordu. Yaşlı Dikilili kendisine sevgiyle sarılarak, “Sağ ol paşam, bizi ihya ettiniz, kasabamıza şeref verdiniz. Yalnız bu böyle olmadı, sizi kasabamızda kalmaya da bekleriz” dedi.
Atatürk, “Peki baba, yine geleceğim” yanıtını verdi. Fakat bir müddet sonra hastalanacak, sözünde durabilmesine ömrü vefa etmeyecekti…
Makaron çiftliği - İşkodralı Tahir Paşa’nın oğlu Cevdet Tahir Belbez
Alkışlar ve “Yaşa, var ol” nidaları arasında arabasına binen Atatürk, Dikililileri selamlayarak Ayvalık’a doğru yola çıktı. Kabakum Köyü yakınlarında biriken halkı selamladı.
Makaron Çiftliği’nde mola verdi. Burada koca çınar ağacı altındaki masaya oturdu. Çiftliğin sahibi İşkodralı Tahir Paşa’nın oğlu olan, eskiden Adana ve Van Valiliği yapmış olan Cevdet Tahir Belbez ayran ikram etti. Ardından tiryakisi olduğu Türk Kahvesinden bir fincan yudumladı. Akşamüzeri Altınova istikametine doğru gözden kayboldu.
Son söz
Mustafa Kemal Atatürk’ün yurt gezileri uğradığı kent ve kasabaların gelişiminde büyük önem sağlamıştır. Bergama gezisinde kente kazandırdıkları çok mühimdir. Bizzat verdiği talimat ve önerisiyle Bergama Kermesi bugün dünyanın en eski festivalleri arasında yer alır. Bergama Palas Oteli’nin yapılması, Geyikli Dağı’ndan su getirilmesi, bozuk yolların tamiri, tahta köprülerin beton yapılması ve sportif faaliyetlerin artırılması onun önerileriyle olmuştur.
Dikili’ye kazandırdıkları da önemlidir. Dikili Halk Evi’nin açılması, bando kurulması, müzik kursları, tiyatro kulübü, kadın tiyatrosu, okçuluk, cirit-cop, atletizm, yüzme branşları talimatı üzerine hemen yerine getirilmiştir.
Atatürk’ün Dikili’ye gelişinde en dikkat çekici diyalog Yunanlı Kaptan ve tayfalarla yaşanandır. En duygulandığı ve sevindiği sahne olduğu anlatılır. Burada Türk-Yunan halkları üzerinden verdiği barış mesajı oldukça önemlidir. Bu bir nevi Dikililere mirastır.
Atatürk’ten yıllar sonra başlatılan Dikili Emek, Demokrasi ve Barış Festivalleri ve bu festivallerinin komşu adada yaşayan Yunanlılar ile birlikte yapılması, dolaylı da olsa bu mirasın, bu öğütün yerine getirilmesi anlamına da gelebilir.
12 Eylül ihtilalinden sonra ünü ülke sınırlarını aşan bu festivaller dönemin Dikili ve Midilli Belediye Başkanları tarafından başlatılmıştı. 1994 yılında sona erdirilse de 2004 – 2014 yılları arasında dönemin belediye başkanı tarafından yeniden festivaller geri döndürülmüş, iki halk arasındaki ilişkiler daha da geliştirilmiş, feribot seferleri başlatılmış, bugün devam eden güçlü dostlukların kurulmasına neden olmuştu.
Ancak maalesef daha sonraları bu festivallerin içinden ‘barış’ kelimesi çıkarıldı. Türk-Yunan ilişkileri, ortak kültürel ve sanatsal etkileşimler, feribot seferleri devam ettirilmedi. Bu diyalogların önemi anlaşılamadı.
Dikili bugün öncüsü olduğu Türk-Yunan Barışı ilişkilerini sürdüremese de, ilçeyi örnek alan Seferihisar, Ayvalık gibi belediyelerde dostluklar kültürel ve sanatsal işbirlikleri halinde gelişerek devam etmektedir. Bu işbirliği yöre esnafına da büyük yarar sağlamaktadır.
Dikili, Atatürk’ün bu diyalogundan gerekli mesajı almalı, Türk-Yunan barış etkinlikleri yeniden başlatılmalıdır.
(Fotoğraf: Atatürk Ayvalık'ta)
Not: Atatürk’ün Dikili’ye gelişi ile ilgili paylaşılan veya birtakım yerlerde sergilenen fotoğraf Ayvalık (yukarıdaki fotoğraf) ziyaretine aittir. Atatürk’ün Dikili’ye geldiği gün ile ilgili henüz hiçbir fotoğraf bulunamamıştır. 1994 Nisan ayında, mesleğe ilk başladığım yıllarda Dikili Postası Gazetesi'nde 'Atatürk'ün Dikili'ye gelişi niçin kutlanmıyor?' adlı bir makale yazmıştım. O tarihten sonra 1995 yılından bu yana 13 Nisanlar bir anma günü olarak aralıksız kutlanmaya da devam ediyor.
* Mehmet İhsan Zeyrek
İstiklal Madalyası sahibi Dikili’nin ilk başöğretmeni Halil İbrahim Zeyrek’in en büyük oğlu olan Mehmet İhsan Zeyrek, 1918 yılında Bağyüzü Köyü’nde doğdu. 1927 Yılında Dikili’ye göçerek, Dikili Tınaztepe İlkokulunu bitirdi. 1935 yılında Ayvalık Ortaokulu’nu, 1938 Yılında ise Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulu’nu bitirerek mesleğe girdi. Dikili’nin İslamlar Köyü, Ali Çetinkaya ve Atatürk ilkokullarında öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1948 yılında basın hayatına girdi. Yeni Asır, Ege Ekspres, Gece Postası ve Ege Telgraf’ta yazarlık yaptı. 1951’de Dikili İlçe İlköğretim Müdürü oldu. 1956 yılında Dikili’nin sesi Gazetesi’nin çıkarılmasına yardımda bulundu. 2002 yılında 84 yaşındayken Karşıyaka’da vefat etti.
------------------------------------------------
YASAL UYARI:
© Copyrigth ajansbakircay.com tüm hakları saklıdır. ajansbakircay.com sitesinde yer alan bütün tasarım ve düzenlemelerin telif hakları; 5846 numaralı telif hakları yasası ile korunmaktadır. Bunlar ajansbakircay.com'un yazılı izni olmaksızın ticari olarak herhangi bir şekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, değiştirilemez, yayınlanamaz. İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kopyalama ve kullanımı yapılamaz.
-------------------------------------------------