Tarih 6 Mayıs 1972.
Attila İlhan gazetem Demokrat İzmir’in Genel Yayın Müdürü.
O, başında beresi, elinde deri çantası ve yaz-kış taşıdığı şemsiyesiyle Karşıyaka İskelesi’ne geldiğinde herkes saatini ayarlardı.
İnanılmaz dakikti çünkü.
9.15 kalkışlı Karşıyaka-Pasaport vapuru yolcusuydu hep.
Çoğu zaman olduğu gibi o günde 09.15 vapuruyla Karşıyaka’dan İzmir’e yol alıyorduk.
Sabaha karşı asılanların hüznünü yaşadığım için ölüm sessizliğine bürünmüştük.
Onlar;
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’dı!
Ve onlar, Attila İlhan’a göre;
“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı.”
Denizleri çok sevmesine rağmen THKO’nun savaşımının Türkiye koşullarında geçerliliğinin olamayacağına inanan Attilâ İlhan’ı işte ilk kez o gün ağlarken görüyordum…
***
Daha sonraları 22 yıl önce bugün aramızdan ayrılan Ahmet Kaya’nın bestesiyle dillerden düşmeyen “Mahur Beste”
6 Mayıs’ta yazılmıştı (Şair, ''Tutuklunun Günlüğü'' kitabında, "İncesaz" isimli bölümde başlığını çeşitli makamlardan alan şiirlere yer vermiştir. Ferâhfezâ, Nihâvent, Muhayyer, Sabâ ve Sultan-ı Yegâh’ın yanı sıra Mahur adlı şiiri de bu bölümdedir.)ve 68 Kuşağı'nın önderlerinden Deniz için yazılan ilk şiirdi.
Attila İlhan kitaptaki bölüm "Meraklısı İçin Notlar"da şu ifadeleri kullanmıştı;
“…12 Mart sonrasının bunalımlı günleriydi, onun için de şiirlerin bütününe hem o bunalımın karamsarlığı, hem de o ara günlük bir gerçek halinde duyulan ölüm düşüncesi egemen oldu. Türk müsikisi makamlarından en çok sevdiklerimin, biraz da ritimlerinden esinlenerek yazılmış şiirlerdir. içerikleri bir yandan kişisel diyalektiğin getirdiği çelişkileri, bir yandan geleneksel şarkı düzeninin rindliğini, bir yandan da çağdaş - o günler için belki de hatta güncel- sorunların heyecan ve üzüntülerini kapsar.”
***
Attila İlhan gözündeki yaşı ile "Mahur''u okurken kaldı aklımda;
Denizler’in asıldığını radyodan nasıl dinlediği…
Sesinin sık sık titremesi…
Bulanık dalgalı denize uzun uzun bakması…
Sonunda da gözlüklerini düzeltip;
"Okan! Bu şiiri ilk sen dinliyorsun.
Adını; Mahur koydum" cümlesi …
Üstünden yıllar geçse de "Mahur Beste" ne zaman çalınsa kulağıma ben hep 6 Mayıs 1972'de 09.15 vapurunda Attila İlhan'la hüzünler içinde kaldığımız o günü yaşıyorum.
“Mahur”, faşizmin kıydığı Denizler’in ardından bir ağıttı!
***
Unutmadık Denizler'i...
Unutmadık Üç Fidanı. Unutmadık Deniz’i, Yusuf’u, İnan’ı.
Unutmadık “Güzel Türkçenin Kaptan Şairi” Attila İlhan'ı...
Unutmadık gözüm, unutmadık “an gelmeden ölen adam” Ahmet Kaya...
Seni de, şarkılarını da unutmadık.
Sizler yüreğimizin sıcaklığındasınız...
Unutmadık ruhlarımıza dokunan "Mahur"u;
"Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara"
***
AHMET KAYA MAHUR’U NASIL BESTELEDİ?
Attila İlhan’ın şiiri Ahmet Kaya’ya veriş sürecini Can Dündar, 15 Kasım 2005 tarihli köşe yazısında şöyle aktarmıştı: “O anlattıkça ıslanmış kirpikleri Gülten’le Ahmet’in…
Bir kadın ismi sandıkları Müjgan’ın eski dilde ‘kirpik’ anlamına geldiğini orada öğrenmişler. Şair’in “'müjganla ağlaşmak'tan kastını da orada çözmüşler.”
“Ahmet Kaya Nota Kitabı-3” (Gam Yayınları, 2005, İstanbul, Sf: 75-76) adlı kitapta da, şarkının ve şiirin öyküsü şöyle aktarılmaktadır:
“Attila İlhan’ın deyimiyle ‘deli kara çocuk’, yani Ahmet Kaya, en koyu hüzünlerden birini bu şarkıyı yaparken yaşamıştır…
Hep olduğu gibi, bu şarkıyı da önce yapmış, sonra dinletmiştir Attila İlhan’a.
Şairin mekanı, yine Taksim’de Cafe Pandrossa’dır.
Ahmet Kaya son derece çekingendir. Attilâ Bey seni benden daha çok seviyor Gültencim, valla dolayısıyla, şarkının haberini Usta’ya vermek yine sana düşüyor’ der eşi Gülten’e …
Telefon görüşmesinden sonra, bir sabah kalkıp şaire giderler.
Bu defa şair anlatır kendi yaratı öyküsünü:
12 Mart sonrası kahır günlerini, bir sabah radyodan ağır ve kıyıcı bir haberi duymasını. Deniz’lere kıyılmıştır!
(…) O anlattıkça, Gülten ve Ahmet’in gözlerindeki ıslaklık büyür.
Ahme Kaya, “müjgan” merak etmiştir, “kim” diye.
Attila İlhan gülümser, Müjgan’ın, bir kadın ismi değil, Farsça ‘kirpik’ anlamına geldiğini anlatır..
Attila Bey anlattıkça ‘deli kara çocuk’ an’dan uzaklaşır ve ilk gençliğine yürür… 12 Mart’tan anımsadığı karanlık günlere… Çevresindeki herkes; ‘bu çocuklar karıncayı bile inciltmediler ki’ demekte, o sıralar ergenlik günlerini sürmekte olan Ahmet olanı-biteni, dev gibi gençlerin bulunduğu yerden anlamaya çalışmakta, içi acımakta, içinde hırs büyütmektedir bu haksızlığa karşı…
Attila Bey’le yaşadıkları doyumsuz sohbetin sonuna geldiklerinde, bu şarkıyı yaparak, sembolikte olsa bir vefa borcu ödemiş olmanın huzuru ile ayrılırlar oradan.
Bu şarkıya çekilen video klibin senaryosunu, Attila İlhan’nın önerisi ile, ortak dostları sevgili Ülkü Karaosmanoğlu yazmıştır.”
Ahmet Kaya 1999 yılında bir mahkemede yaptığı savunmasında “Mahur” adlı parçasında geçen “müjgân” sözcüğünün “kirpik” anlamında kullanıldığını şöyle belirtmişti:
“Bir başka şarkımda; “O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız” (ki müjgan burada kirpik anlamında kullanılmıştır) biçimindeki sözleri ‘Ayten’le ben ağlaşırız’” biçiminde değiştirerek söyleyebiliyorken, bundan böyle söyleyemeyeceğim anlaşılıyor. Peki, size göre kendimi böyle daha mı özgür hissedeceğim?”
“Mahur”, edebiyat eleştirmenlerine göre, “sert bir hüznün, neşeli bir ıstırabın, lirik bir yalnızlığın klasik musiki şablonları ile notalarda hayat bulmasıdır.
Güftedeki makama fonetik olarak çok yakışan ‘müjgan’ ise etimolojik olarak incelenecek olursa ‘kirpik’ anlamında olan bu ismin izlerine divan şiirlerinde rastlamak mümkün, özellikle sevgilinin kirpikleri oka benzetilir ve sineye saplanmasının nişanesi olarak tasvir edilirdi.”