“Sırtından bıçaklanmak”, “Ölçüyü kaçırmak”, “Ali cengiz oyunu”, “Gözüne dizine durmak”, “Köstek olmak”, “Sütü bozuk olmak”, “Zehir etmek”…
Güzel Türkçemiz içerisinde sıklıkla kullandığımız bazı deyimler ile başladım bu yazıma… Aslında sayıları, inanın bana yüzlerce bu deyimlerin ve hemen herkes kullanıyor; hem günlük konuşmalarımızda, hem de yazılarda, şiirlerde ve romanlarda sıklıkla rastlıyoruz bu ve benzeri deyimlere… Ki bu deyimlerin neredeyse tamamı, Türkçemiz içerisinde, belki de yüzlerce yıldır varlar. Belki de, senelerdir bu ve benzeri deyimleri, farklarında bile olmadan kullanıyoruz dilimizde… Ama bunlardan öyle biri var ki… Öyle bir deyim ki bu, dilimize bir pelesenk oldu, oluş, o oluş! Ve hatta bu deyim, diğerleri gibi yüzlerce yıllık falan da değil; topu topu sadece yirmi birinci yılını ancak doldurdu.
Sözünü ettiğim deyime de, deyimin sahibine de kısa süre sonra tekrar geleceğim!
Ama önce biraz futboldan bahis vuralım;
TFF 1. Ligde, İzmir temsilcisi Altay’ın son oynadığı Akhisar maçına, daha doğrusu maç sonucuna bakalım. 2-0’lık yenilgi sonrasında ilk iki hedefi Altay’ın avuçlarından kayıp gidiverdi. Oysaki sadece dört hafta önce ligin ikincisi ile arasında yalnızca bir puan fark vardı. Ve son dört haftada, dörtte dört yaparak on iki puanı hanesine yazdırabilse, şu an bir puan fark ile liderdi Altay! Ayrıca Altay takımının, son dört haftada oynadığı ekipler, yani on iki puan almak yerine, dört puanla yetindiği ekipler; ligin dibine demir atan, Ankaraspor ve Akhisarspor ile hiçbir iddiası bulunmayan Adanaspor ile Boluspor…
Anlaşılan o ki, bir şeyler yanlış gitti ve yönetim, teknik sorumlu Osman Özköylü ile yolların ayrıldığını açıkladı. Ancak açıklama, son oynanan ve 2-0’lık yenilgi ile sonuçlanan Akhisar müsabakasının oynanacağı gün ve elbet ki, maçtan saatler önce yapıldı. İnsan düşünmeden edemiyor doğrusu; neden çok daha önce değil de, maç günü açıklama yapıldı? Yani bir şeyler yanlış gidiyorsa, haftalar öncesinden olabilirdi bu ayrılık! Ya da farklı bir soru; o maç oynanmadan önceki puan durumuna göre, henüz ilk iki şansı yitirilmemiş, neden ligin sonu Özköylü ile getirilmedi?
Gerçi, ülkemizdeki futbol kulüplerinin, uzun soluklu tahammüller yerine, sıklıkla yaptıkları teknik adam değişim kararlarına alışkınız bizler. Fazlasını geçtim; bir yılını, hiç ara vermeden, aynı takımla tamamlayabilen teknik adam sayısı yok denecek kadar az liglerimizde…
Neyse, yazımın özüne döneyim ve sizleri biraz gerilere götüreyim;
Sene 1998… A Milli Futbol Takımımızın başında, nam-i diğer, Altaylı Büyük Mustafa, yani Mustafa Denizli var. Milli takımımız da, mükemmel top oynamasa da, iyi bir jenerasyon yakalamış ve 2000 yılındaki Avrupa Futbol Şampiyonası finalleri (Euro 2000) için mücadele ediyor. Grup elemeleri bizim için çok da istikrarlı geçmiyor doğrusu; Almanya gibi bir ekolü Bursa’da 1–0 yeniyoruz, Almanya’da berabere kalıyoruz ama grup sonuncusu Moldova ile de berabere kalıp, bir maçta da, hem de içeride Finlandiya’ya mağlup oluyoruz. Neticede grup ikincisi olarak Play-Off oynamaya hak kazanıyor Mustafa Denizli’li millilerimiz…
Play-Off’ta rakibimiz İrlanda Cumhuriyeti’ydi… Çift maçlı eleme oynayacak millilerimiz; her iki maçta da berabere kalmalarına rağmen, deplasmanda atılan golün avantajıyla Euro 2000 finallerine adımızı yazdırıyorlardı. Bir önceki, dünya kupasına katılamayan ve Euro 2000’e de play-off yoluyla katılabilen millilerin hocası Denizli’ye aslında bir grup, sürekli muhalefet ediyor ve hemen her sonuçtan sonra da eleştirilerin hedefi haline getiriyorlardı. Mustafa Denizli ise son İrlanda maçından sonra, bu yazının girişinde yazdığım deyimler gibi “içimizdeki İrlandalılar” deyimini kullanıyor ve güzel Türkçemize yepyeni bir deyim kazandırıyordu. Millilerin finallerde daha rahat bir futbol ortaya koyması ile Altaylı Büyük Mustafa’nın öğrencilerinin, tarihimizde bir ilki gerçekleştirerek, çeyrek final oynaması da cabası...
Şimdi ise Mustafa Denizli’nin, Altay ile anlaşacağını, Altay’ın süper lig özlemine derman olacağını öğrendik ajanslardan… Üstelik bu işi gönülden yapacak kadar içi Altay sevgisi dolu olan Denizli, kendisine layık görülecek ücretin, Mehmetçik Vakfı ile Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı’na bağış yapılmasını istemiş.
Bugüne dek, yurt içinde ve yurtdışında onlarca takım çalıştıran Altaylı Büyük Mustafa, neredeyse aralıksız on yedi yıl gibi çok uzun müddet formasını terlettiği Büyük Altay’a ilk kez çalıştırıcı olarak gelecek gibi… Ve Süper Lig özlemini de dindirecek gibi… Ne dersiniz? Belki, yeni bir deyim daha ekler Türkçemize…