Ajans Bakırçay
2021-03-12 19:21:41

12 Mart, Öfkeli Generaller ve İşkence

Hasan Zeki Sungur

12 Mart 2021, 19:21

12 Mart 1971 gününü saat 13.00'de TRT radyodan okunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst komuta kademesinin imzaladığı 3 maddelik muhtıra ile hatırlarız. Öncesinde eğer o günleri yaşadıysak anarşiden şikâyet ederiz yok okuduklarımızdan öğrendiysek yine aynı gerekçe vardır. Anarşi… Sonrasında ise balyoz gibi inen yumruk!

Peki, 12 Mart’ın birkaç gün öncesinde TSK da olanlardan haberimiz var mıdır? 7-10 Mart tarihinde yapılan toplantılardan ve tasfiye edilenlerden iki gün sonrasında muhtırayı verenlerle planlayanların ayrıştığından.

27 Mayıs 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi kendi içinde anlaşamayıp bir kısmı yurt dışına gönderilir, bir kısmı emekli olur ve siyasete atılır. Bir kısmı ise sol görüşlü yazar Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanırlar. İçlerinde yazar İlhan Selçuk ve 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi’nin lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun da bulunduğu, ulusçu-devrimci ilkeleri doğrultusunda “Millî Demokratik Devrimciler” grubunu oluşturmuşlardı. Bu oluşumun çalışmalarını takip eden ve destek veren TSK içindeki grubun etkin kişilerin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler bilinmekle beraber emir komuta zincirinin tamamlanamaması bu ekibin önündeki en büyük handikaptı. Yoksa planları hazırdı. İhtilal 9 Mart günü yapılacak kod adıyla ‘Selim Bey’ Org. Faruk Gürler Cumhurbaşkanı, Org. Muhsin Batur kod adıyla ‘Yavuz Bey’ Başbakan olacaklardı.

Ancak Devrim gazetesinde yapılan planlar tutmamış ve 7 Mart’ta TSK komuta kademesinde başlayan hareketlilik 10 Mart günü Ankara’da, daha önce adı bile duyulmamış olan ‘Genişletilmiş Komuta Konseyi’ toplantısı ile 9 Mart ta planlanan ihtilali muhtıraya dönüştürmüştü.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu’nun imzasını taşıyan muhtıra;

Cumhurbaşkanı aracılığı ile “…yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş…” parlamento ve hükümete verilmişti.

3 maddelik muhtıra da parlamento fesh edilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. İstekleri son derece masumdu, “…partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili…”

Eğer teşkil edilmezse ne yapacaklarını bilgilerine sunuluyordu parlamento ve hükümetin “…Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır…”

Askerler bir teknokrat hükûmeti istiyorlardı. Hem demokratik düzen işlesin hem de reformlar yapılsın. Kendilerinin iktidara gelmek gibi bir niyetleri yoktu ve bunu kuvvet komutanları birliklerine yayınladıkları emirle belirtmişlerdi. İpler ellerinde olsa yeterdi ve aradıkları bir tarafsız başbakandı meclis içinden çıkar da güvenoyu alırsa, sorun kalmazdı. Bunun için tarafsız bir milletvekili aranmaya başlandı. Bulundu CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim.

Cumhurbaşkanı Sunay 19 Mart günü parti liderlerine bir mektup gönderdi mektubun özü Nihat Erim’in desteklenmesiydi ve kullanılan ifade tarzı Cumhurbaşkanının parti liderlerine muhtırası niteliğindeydi. “Yeni bakanlar kuruluna üye vermeleri, kurulacak hükümeti desteklemeleri ve güvenoyu vermeleri ‘hiçbir şart ileri sürmeden’ gereğini yapmaları isteniyordu.

Bir kişi karşı koymuştu bu dayatmaya partisinden istifa sürecine kadar gidecek olan CHP Milletvekili Bülent Ecevit. Aynı Muhtıranın TBMM de okunması esnasında Demokratik Parti milletvekili Hasan Kormazcan yerinden kalkarak “Mecliste ya Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ya da Başbakanlık tezkeresi okunur ordu tezkeresi okunmaz.” şeklinde itirazda bulunduğu gibi. Aynı Türkiye’nin iki meclisle yönetildiği bu dönemde Cumhuriyet Senatosu Başkanı Adalet Partili Tekin Arıburun da muhtıra metnini getiren subayı geri çevirecek ancak 3 gün sonra muhtıra senatoda da okunacaktı…

Gereği yapıldı ve CHP’den istifa ederek bağımsız olan Erim “partiler üstü reform Hükümeti’ni kurdu. Reform hükümetiydi de hangi reformlar yapılacaktı. Askerlere göre 1961 anayasası fazla özgürdü, özellikle üniversiteler ve sendikalara verilen haklar ve diğerleri… Anlaşılan ‘katar yolda dizilecekti’…

Bu kadar kolay olmadı tabii bu süreci aşmak öncesi ve sonrası ile gazeteci, yazar, şair Mehmed Kemal (yazılarında kullanmadığı soyadı Kurşunluoğlu) “12 Mart, Öfkeli Generaller Ve İşkence” kitabında inceliyor ve değerlendiriyor.

Yazar kitabını ‘Uçan General’ adını taktığı Muhsin Batur ve Faruk Gürler ikilisi etrafında gelişen olaylar üzerinde kurgularken o günlerdeki olaylar, toplantılar, görüşmeler, TSK içindeki cuntalar, bilinmeyen muhtıralar, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, pazarlıklar yanında geri dönüşlerle 1955 yılı 6-7 Eylül olaylarını, ABD’nin raporlarını da değerlendiriyor.

Askerin muhtırasından sonra kurulan reform hükümetiydi ama işkence köşkleri ve sorgulamaları ile de gündeme geldi. İşkence görenlerin anlatımından tutanaklara geçen ifadeler, TBMM'ye verilen dilekçelerden alıntılar kitabın son bölümünde veriliyor…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.