18 Haziran 1926 tarihinde Reisi Cumhur Mustafa Kemal’in Anadolu Ajansına verdiği demecin içindeki şu sözlerin neden söylendiğini hiç düşündünüz mü?
“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Anımsayamayanlar için Dr. Hidayet Sayın’ın 'Yanlış Hedef' isimli tiyatro oyununa gidelim.
Oyun, İzmir’de; Anafartalar Caddesi, Kemeraltı Camisi, Kemeraltı Karakolu, Gazanferzade, Ragıppaşa ve Meserret Oteli civarında geçer oyunun başrol oyuncuları eski İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kapatılmış Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının üyelerinden bazıları ve birkaç milletvekilidir. Hepsinin ortak amacı ise Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra reform ve devrimlerle yeni bir Türkiye’nin yaratılması hedeflenirken bunlara karşı çıkarak Osmanlı’ya geri dönmek, Padişahın mutlak iradesinde din ve irticayı tekrar iktidar yapmaktır.
Önlerindeki engel ise Reisi Cumhur Mustafa Kemal Paşadır ve ondan kurtulmaları gerekmektedir. Planları İzmir’e 14 Haziran 1926 tarihinde gelecek olan Mustafa Kemal’e Kemeraltı’nda geçeceği yol üzerinde suikast yapmak ve ondan kurtulmaktır. Her şey planlanır ama uygulanamaz suikastçıların kendilerini Sakız Adası’na kaçırmak üzere anlaştıkları kayıkçı Giritli Şevki’nin valiliğe haber vermesiyle olay önlenir ve suikastçılar tutuklanır…
Evet, bu gerçek hayattan alınmış bir tiyatro oyunudur, belki pek çoğumuz, ne okumuş ne de oyunu seyretmişizdir.
Biz şimdi tiyatronun perdesini kapatalım ve Reisi Cumhur Mustafa Kemal’in kendi ağzından 18 Haziran 1926’da Başvekil İsmet Paşa’ya geçtiği şifreli telgraftan öğrenelim suikast tertibini, planlayıcılarını ve Gazi’nin olaya bakışını:
“Ankara’da Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine;
1) Suikast tertibinin ortaya çıkartılması ve tutuklananların itirafları ile benim anladığım durum şudur:
Karşımızda iktidarı almak isteyen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adı altında çalışan bir komite vardır. Eski muhalif İkinci Grup mensupları adı geçen komiteye bağlıdırlar. Bu partinin genel merkezi ve üyeleri, genel girişimleri yönetmekte ve karar almaktadır.
Bu siyasal kuruluşun tıpkı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde olduğu gibi, bir de fedai şubesi vardır. Bu şube, parti genel merkezindeki bir üyeye bağlı olarak çalışır. Büyük olasılıkla bu üye Şükrü Bey’dir. Abdülkadir Bey, bu şubenin bir şefi gibi kabul edilebilir.
Suikast hakkındaki karar parti genel merkezince bütün üyelerince alınmıştır. Hatta suikastın gerçekleşmesinde silah kullanacaklarla yakın temaslarda bulunmak suretiyle bazı üyeler tarafından takip olunmuştur. Rauf Bey, burada bulunmamak için Avrupa’ya gitmiş; Kazım Karabekir Paşa’nın Ziya Hurşit ile Ankara’da gizli teması, Arif’in evinde silah kullanacakların da katıldıkları toplantı, Adnan Bey’in Londra’da uzun süre kalması üzerinde düşünülmesi gereken noktalardır.
Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf gibi fedai grubundan başka Ankara’da, Eskişehir ve İstanbul’da dahi fedai gruplarının olduğunu kabul etmek gerekir. Eski Lazistan milletvekili Hoca Necati’nin bir takım adamlarla Eskişehir’de bulunması da üzerinde durulması gerekli önemli noktalardandır.
Bu gördüğüm durum, İstiklal Mahkemesi’nin tutuklamaları ile aydınlanacaktır, ümidindeyim. Buna göre Terakkiperver Fırkası bütün liderlerini ve bir kısım üyelerini tümüyle tutuklayıp cezalandırmak gerekecektir.
Hükümetin her yerde gayet dikkatli, tedbirli, kuvvetli ve uyanık bulunması, ordu hakkında öngörüye biraz da önem verilmesi uygun olur.
Önemli bu yurt sorununu radikal ve ivedi bir yöntemle çözeceğiz.
2) İstiklal Mahkemesi yüksek kurulu da durumu benim gördüğüm gibi görüyor.”
Perde tekrar açıldığında tarih 13 Temmuz 1926’dır. İzmir de Elhamra sinemasında toplanan İstiklal Mahkemesi kararını vermiş ertesi gün suikastı planlayanlardan 14 kişi idam edilmiştir.
Suikastı haber veren kayıkçı Şevki’nin hakkına düşen ise Vali tarafından verilen 6500 liralık ödüldür.
Düşünülüyor mu acaba Kayıkçı Şevki haber vermeseydi ve suikast başarılı olsaydı bugün Türkiye’nin hali ne olurdu? İşte bu sorunun yanıtı yazının başında belirttiğim suikast sonrası 18 Haziran 1926’ da Anadolu Ajansına konu ile verdiği demecindeki o sözünde gizlidir.
"Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
Eğer o suikast başarılı olsaydı bu gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur muydu? Bu gün, o günün başarılı olmadığı için hayıflananlar isteklerine 94 yıl önce kavuşmuş olacaklardı.
Bu gün olayın geçtiği caddeler ve mekânlar bir kısmı yerlerinde durmaktadır ama buralarda olayı anlatan, hatırlatan tek bir bilgi dahi yoktur. Kayıkçı Şevki ise çoktan unutulmuştur. O bölgelere bu bilgiler birer levha üzerinde gösterilip açıklansa, Konak’ ta deniz kenarına Kayıkçı Şevki’nin bir anıtı dikilse olmaz mı?
"Teşekkürler Giritli Kayıkçı Şevki, seni unutmuyoruz. Gönlümüzdesin!"
Ve o tiyatro oyunu her yıl sahnelense…
Mustafa Kemal’in çok sevdiği İzmir ve İzmirliler’in bugüne değin ihmal edilmiş olan bu tarihsel gerçeği telafi edeceği inancıyla, İzmir Büyükşehir Belediyesinin bu konuda bir girişimde bulunmasını arzu ediyorum.