Dil yarası çok kötüdür. Kolay kolay geçmez acısı da, izi de. Gerçek dışı yakıştırma ve iftira da dil yarasına girer kimi zaman. Pek çok örnek var boyle, hem günümüzden, hem de geçmiş zamanlardan arta kalan...
Mehmet Kemal, "Denemeler Eklemeler" adlı eserinde Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk arasında geçmiş olan bir konuya değiniyor.
Atatürk'ün yakın dostlarından Ali Fuat Cebesoy, Nazım Hikmet'in dayısıdır. Buna karşın Atatürk ile Nazım Hikmet arasında çok yakın ilişkiler olmamış. Ama bu alanda pek çok söylenti üretilmiş.
Kitapta yazılanlara göre, uydurulan olay şöyle:
Atatürk, Dolmabahçe'de arkadaşları ile sofrada konuşurken, Nazım Hikmet'i çağırtmış. Ancak Nazım Hikmet, evine gelen polislere "Atatürk'e söyleyin, ben Denizkızı Eftelya değilim. Gecenin bu saatinde gelmek istemiyorum" demiş...
Nazım Hikmet'in Kemal Tahir'e Mapushane'den Mektuplar adlı kitabında da yukaridaki konunun bir başka anlatımı var. Hasan İzzettin Dinamo, ünlü şaire cezaevinde sorar yukarıdaki söylentiyi.
Nazım Hikmet şu yanıtı verir:
"Halk her zaman efsaneler yaratmaktan hoşlanır. Gerçi Atatürk'le aramızda benzer bir olay geçti ama, konunun aslı anlatıldığı gibi değildir. Eş dost, siyatik için Yalova kaplıcalarını salık verdi. Çocukların rızkından kesip, kalktım oraya gittim... Baktım, biraz sonra Atatürk çevresiyle birlikte gelerek biraz ötemde bir masaya oturdu. Ben, onları görmezlikten geldim. Ne benim rahatım kaçsın, ne de onlarınki diye düşündüm. Siyatikli halimle kimseye bir rahatsızlığım olmasın istedim...
Yaverlerinden biri yanıma gelerek:
— Nazım Hikmet Bey, Paşa Hazretleri sizi masasına çağırıyorlar, dedi.
Yavere,
— Kardeşim, dedim, Paşa Hazretlerinin masasına çağrılmak benim için çok büyük bir onurdur. Maalesef bacaklarımdaki siyatik öyle bir sıkıştırmaya başladı ki, inlemeden şuradan şuraya gidecek bir hal kalmadı. Lütfen söyleyin beni bağışlasınlar. Güya, "Arkadaş yanlış kapı çaldınız. Ben Denizkızı Eftelya değilim. Siz gidin onu çağırın" demişim. Ben aklımı peynir ekmekle mi yedim ki Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en büyük kahramanına böyle kaba bir söz söyleyeyim?"
Bunlar da Nazım Hikmet'in kendisinin anlatımı.
Bu aynı olayın bir de karşı taraftaki yansıması, Atatürk'ün masasındaki durum da var tabii. İşin bu yanını da Mina Urgan, Bir Dinazorun Anıları adlı eserinde anlatıyor.
Nazım Hikmet'in dediği gibi, Atatürk ve çevresindekiler Nazım Hikmet'in bulunduğu havuzun kenarında az ilerideki bir masaya otururlar. Masada Mina Urgan'ın annesi ve o zamanlar henüz 10 yaşlarında olan Mina Urgan'ın kendisi de vardır.
Nazım Hikmet'in de orada bulunduğunu fark eden Mustafa Kemal, şiir okuması için masasına davet etmek üzere Nazım Hikmet'e haber gönderir. Ama Nazım Hikmet'in gelmemesi üzerine, Atatürk bir süre sessizce durarak uzun uzun Nazım Hikmet'i süzer. Ve sonra;
— Yazık oldu! Aramızda adam gibi bir tek kişi vardı, ama onu da gücendirdik, der...
Bunlar da Mina Urgan'ın anlatımı.
Siz yine de hangisine isterseniz ona inanmakta özgürsünüz tabii.