27 Temmuz 1880.
Afganlıların İngiliz işgaline son vermek için yürüttükleri savaşın, Kandahar yakınlarındaki Maiwand muharebeleri...
Afganlılar zor durumdadır, Bayraktar vurulmuştur.
Derler ki tam o anda, askerlere su ve cephane taşımak,
yaralılara yardım etmek için cephede bulunan Malalai isimli genç kız düşen bayrağı alıp kaldırarak ileri atılır ve bağırır:
"Kardeşler, geri çekilirseniz utancın simgeleri olarak anılacaksınız. Ülkeniz için ileri..."
Malalai İngilizlerin açtığı ateşle vurulur ama onun yarattığı duyguyla, bozgun halindeki Afganlılar yeniden saldırıya geçerler ve tarihe Maiwand zaferi olarak geçen savaşı kazanırlar.
Bu olayın gerçekten olduğu bilinmiyor,
kayıtlarda yok.
Ama o gündür bu gündür,Malalai Afganistan'ın bağımsızlık simgesi,
bir anlamda Jean D'arc'ı olarak görülür.
Öyküsü kuşaktan kuşağa aktarılır.
Adına türküler yakılır:
"Anavatanın savunmasında
Sevgilinin dökülen bir damla kanı
Alnımda bir güzellik
Damgasıydı
Bahçedeki gül
Utandı..."
Aradan 142 yıl geçer...
Pakistan'ın kuzeydoğusunda,
cennet diye tanımlanan bir vadideki Swat kentinde, küçük bir kız çocuğu okuldan dönerken Taliban tarafından başından vurulur, ağır yaralanır,
ölümden döner...
Şair, eğitim ve insan hakları savunucusu bir öğretmenin kızıdır.
Baba, Malalai'den esinlenerek kızının adını Malala koymuştur. Kızının ve tüm kızların okuması için çabalar.
Bu yüzden de, daha sonra Nobel Barış Ödülü'nü aldığı konuşmasında Malala, babasına seslenir:
"Benim kanatlarımı kesmeyip uçmama izin verdiğin için çok teşekkür ederim..."
Malala niçin vurulmuştur?
Bölgenin hakimiyetini eline geçiren Taliban,
kızların okuduğu okulları bombalar,
yakar, yıkar...
Kızların okula gitmelerini yasaklar.
Kadınlar yüzleri dahil, tamamen kapanacak, yalnız siyah rengi kullanacaklardır.
Sosyal yaşamdan uzaklaşacak, evden çıkmayacaklardır.
Bırakın kahkaha ile gülmeyi, çocukların oyun oynamaları,
müzik, dans yasaklanır.
Meydanlarda infazlar başlar...
Malala kendine bir blog açıp, takma isimle 'Pakistanlı Kızın Günlüğü' yazılarıyla olanları tüm dünyaya
aktarınca, Taliban'ın hedefi olur ve vurulur.
Hastaneden çıktığında, yılmak bir yana yeniden haykırır:
"İki seçeceğim vardı, biri sessiz kalıp öldürülmeyi beklemek, öbürü ise ses çıkarıp öldürülmek...
Taliban beni susturmaya çalıştı ama başaramadı.
Ülkemdeki bütün kız çocukları okula gidene kadar mücadeleye devam edeceğim...
Bana 'Taliban'ın vurduğu kız' diyorlar.
Oysa ben bütün çocuklar için iyi bir eğitim, bütün kadınlar için eşit haklar ve dünyanın her köşesinde barış görmek isteyen duyarlı ve inatçı bir kişiyim..."
Ve sorar:
"Neden birilerine silah vermek kitap vermekten,
neden tank yapmak okul inşa etmekten daha kolay?.."
Malala, Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada tüm ülkelere seslenerek,
kız çocukların eğitimi ve kadın hakları için harekete geçmeye çağırır...
17 yaşında, Nobel Barış Ödülü'nü aldığında, dünyada Nobel ödülü alan en genç insandır...
Sanırım hemen hepiniz, yazdığı
"Ben Malala" kitabını
okudunuz.
O kitapta ne diyor, bir halk anlatısını alıntılıyarak:
"Eğer erkekler savaşı kazanamazsa sevgili ülkem, kadınlar devreye girer ve sana şeref kazandırır..."
(S.363.epsilon yay.)
Bir kez daha, Taliban'ın şimdilik yönetimi aldığı Afganistan'da yaşananlara tanık oluyoruz.
Şimdilik diyorum çünkü, Penşir'de Taliban'a teslim olmayan Afgan kadınları direnişe geçtiler.
Bu direniş, inanıyorum ki tüm Afganistan'a yayılacaktır.
Kabil'de de, Afganistan Milletvekili ve kadın hakları aktivisti Farzana Kochi
Afganistan'da kalıp mücadeleye devam edeceğini açıkladı...
Afganlı kadınlar,
Maiwand'lı Malalai'nin ruhunu yaşatacaklardır.
Çünkü ne diyordu Malala?
"Ya umudunuzu tamamen kaybeder,
yıkılır ve parçalara ayrılırsınız; ya da o kadar direnç gösterirsiniz ki sizi bir daha kimse yıkamaz..."