Yazılarıma başlarken ya da yazımın herhangi bir yerinde, sizleri geçmişe götürmek ve nostaljik anlar yaşamanıza sebep olmak çok hoşuma gidiyor. Bu yazıma da benzer bir örnek ile başlayacağım;
Yıl 2008… Milli takımımızın, Avrupa Futbol Şampiyonasında sergilediği mükemmel futbolunu ve harika geri dönüşlerini tüm dünyaya izlettiği yıl yani… “Biz bitti demeden bitmez” mottosunu, göğsümüzü gere gere yedi düvele ilan ettiğimiz yıl yani… Nihat Kahveci ve Semih Şentürk başta olmak üzere tüm millilerimizin yıldızlaştığı yıl yani…
Milli takım anlamında harikalar yaşadığımız 2008 yılında, Avrupa Futbol Şampiyonasını biz üçüncü olarak bitirirken, İspanyollar Şampiyon, Almanlar ise ikinci oluyordu.
2008 yılının Avrupa Şampiyonu İspanya’nın forvetlerinden birini sizlere hatırlatmak istiyorum; ilk milli golünü bu turnuvada atan, takımının İtalya ile oynayıp 0 - 0 berabere kaldığı tur maçında penaltı kaçıran, aslında turnuva boyunca vasatın üzerine çıkamayan bir oyuncu bu anlattığım… Gerçi Mallorca takımı ile 2007–2008 İspanya Laliga’sında 27 gol ile kral olmuş ve 2008 Avrupa Şampiyonasına da bu apoleti ile dâhil olmuştu.
Hatırlayabildiniz mi?
Evet, bahsini ederek hatırlatmaya çabaladığım futbolcu Daniel Güiza…
2008’deki milli turnuva sona erer ermez, bavulunu toplayıp, İstanbul’a, Fenerbahçe’ye, ciddi de bir tutar karşılığında transfer olmuştu. Bileceğiniz üzere, ülkemizde yer yerinden oynamış, tabir yerindeyse futbol camiamızda deprem olmuştu; öyle ya, İspanya gol kralı Fenerbahçe’ye transfer olmuştu ve üstelik bu dedikodu değildi. Kanlı canlı Güiza takımla birlikte antrenmanlara başlamış ve hazırlık maçlarında sarı lacivertli formayı sırtına geçirmişti.
Ancak, ne var ki, son sezonunda İspanya’da 27 gol atma başarısı gösteren Güiza, ülkemizde yoksulları oynuyor ve istenilen performansı bir türlü gösteremiyordu. Fenerbahçe forması ile süper ligde oynadığı üç sezonda toplam 23 gol ancak atabilecekti. O’nun için günler, haftalar, aylar geçiyor yeterli performans ve yeter sayıda gol bir türlü gelmiyordu. Ve taraftarın kendisi hakkında ürettiği espriler de, tahmin edeceğiniz gibi sonlanmıyordu.
En fazla aklımda kalan iki tanesini paylaşmak istiyorum; birincisi, gol atamadığı maçların sonrasında, kendisine, üzüntüsünden yerle bir olmuş “Küçük Emrah” yakıştırmasıydı. Emrah’ın filmlerindeki, ağlamaklı bir ifade ile “size amca diyebilir miyim” repliğini Güiza’ya uyarlıyorlardı. İkincisi ise “bu Güzia’yı düğünümde bile oynatmam” şeklindeki sözlerdi ki, o yıllarda yeni yeni patlayan sosyal medyada ve magazin programlarında sıklıkla karşılaşıyorduk bu söze…
Günümüze dönelim;
Hafta içerisinde usta kalem, gazeteci-yazar, İzmirli Yılmaz Özdil’in, beş ay hapis cezası aldığı haberi ile şaşkına döndük! Şaşırdık! Şaşırdık, çünkü dönemin Genel Kurmay Başkanı, günümüz Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar için 2017 Kasım’ında bir televizyon programında sarf ettiği “Hulusi Akar ile gezmeye gitmem” sözü, Özdil’in cezalandırılmasına yetmişti.
Konuyu şu açıdan ele almak istiyorum; sürekli savunduğum şey şudur ki, sürekli göz önünde olanlar, yani, devlet yöneticileri ki hiyerarşik sırasız, siyasiler, sanat dünyasının yıldızları, futbolcular, aktrisler, aktörler, reklam yıldızları, tiyatrocular… Kısacası topluma rol-model olma konusunda hata yapma olanakları olmayan tüm kişiler… Kısacası toplumun lamba gibi önünde olan tüm kişiler… İçeriği kişisel hakaret içermemek kaydıyla bazı eleştirilere ve bazı söylemlere açık olacaklar. Ofsayda düşmeyecekler ve öyle her şeyden de nem kapmayacaklar.
Sayın Hulusi Akar’ın bu söz ile ilgili olarak üzüldüğünü sanmamamla beraber, Daniel Güiza ne yapsaydı peki? Sayın Akar ile sadece bir kişi gezmek istememiş. Oysaki Güiza’yı düğününe davet etmeyecek kişi sayısı oldukça fazlaydı! Ne yapsaydı yani, kendisini düğünlere akredite etmek için dava mı açsaydı?