Dün çocukluğuma kaçıverdim…
Torunlarla (Aydın, Kaan, Maya,
Roman) bir masal dünyasının içine girerek, müzikal tiyatro "Beauty and the Beast"(Güzel ve Çirkin) oyununu seyrettik…
Sydney’in tescilli kültür miraslarından olan ve kapılarını 1928’de açan oyunun oynandığı Capitol Theatre’a girdiğinizde,
fuayeden salona kendinizi masalsı, büyülü bir ortamda hissediyorsunuz.
Teknolojinin de yardımıyla yalnız sahne değil tüm salon dekorun parçası olunca zaten şimşekler üzerinizde çakıyor,
siz de kendinizi masalın (oyunun)içinde buluveriyorsunuz…
En küçüğümüz 6 yaşındaki Roman’a bakıyorum,oyunu seyretmiyor yaşıyor.
Zaman zaman koltuğundan fırlıyor, hareket ve mimikleriyle zor durumdaki kahramanı korumaya çalışıyor ya da sevgiyle kucaklayıveriyor…
Masallar çocukluğumun unutulmazları…
Sizin için de öyle değil mi?..
Masallar hangimizin çocukluğunu etkilemedi,bizi şekillendirmedi ki…
Bolu’nun bir Türkmen köyünde, bırakın elektriği ya da lambayı,idare lambasının titrek sönük ışığında dedemin anlattığı masalları dinlemek için akşamı iple çekerdim…
Sonra İzmir’in bir gecekondu mahallesinde,komşumuz 'masal dede'nin anlattıklarını dinlemek için mahallenin çocukları neredeyse her akşam bir sokak lambasının sarımtırak ışığı altında toplanırdık…
İlginçtir, 500 küsür sene önce Makedonya’ya gönderilen ve Türkiye’ye geri göçtükleri 1957 yılına kadar kaç kuşaktır orada yaşayan bir ailenin çocuğu olarak Üsjüp’de doğan eşim Nuran’da çocukluğunda dedesinin anlattığı Dede Korkut, Köroğlu vb. masallardan sık sık söz eder.
Dedesi bırakın masalı,
aralardaki şiirli anlatımları bile hiç eksiksiz aktarırmış:
Aldı Köroğlu…
Aldı Ayvaz…
Sözlü anlatımın yüzyıllara ve mekanlara meydan okuyan gücüne bakar mısınız….
Masallar…
Zaten gerçek değil diye başlamıyor mu?..
“Bir varmış bir yokmuş!..”
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…”
“Develer tellal, pireler berber iken…”
“Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…”
Zaman hayali…
Yer hayali…
İnsanlar, kahramanlar hayali…
Yaratıklar hayali…
Gerçek olup olmamasının bizim çocuk dünyamızda ne önemi vardı ki…
Hayalmiş!..
O çocukluğumla ben zaten o düş dünyasının içinde olmak istiyorum…
Tüm bunlar da benim (sanırım bizim) hayal gücümüzün kaynağı olmadı mı?
Yaratıcılığımızı etkilemedi mi?..
İyilik, dayanışma, hak, adalet,
şevkat, sevgi… duygularımıza kaynaklık etmedi mi?..
İyilik ve kötülük savaşır, iyilik kazanırdı…
İyiler ödüllendirilir,
kötüler cezasını çekerdi…
Tarihsel ve toplumsal süreçlerde yaşanan deneyimlerden süzülen kültürel miraslar,bu sözlü anlatım geleneğiyle gelecek kuşaklara aktarılmadı mı?..
Kültürel genlerimiz biraz da bu masallarla, destanlarla,
türkülerle biçimlenmedi mi?..
Günümüzün küresel dünyasında, çoğu masalın animasyon filmleri ya da filmleri çekiliyor ve dünya çocukları aynı filmleri aynı anda seyrediyorlar…
Bunun olumlu ya da olumsuz yanları başka bir irdelemenin konusu…
Ama kendim için söyleyeyim,
bırakın çocukları, bu animasyon filmlerinin çoğunu, tiyatro ve müzikallerini kaçırmıyor,
keyifle seyrediyorum…
Hele de çocukluğa yolculuğu,
dün olduğu gibi,torunlarla birlikte yapmak…
Katmerli keyif…
Oyun çıkışında çocuklara anlatılmak isteneni sordum, yanıt ortaktı:
Dış değil, iç güzellik…
İçinizdeki çocuğu hep yaşatmanız dileğiyle…
(Yaşanan acı nedeniyle Türkiye’mizin, ülkemizin başı sağolsun…)