"Türkiye büyük bir afet ile sarsıldı 10 ilimizi etkisi altına alan deprem felaketi ile binlerce vatandaşımızı kaybettik, binlerce bina yıkıldı. Geçmiş olsun Türkiye. Ölen insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar dilerim"
Türkiye bu acıları ilk defa yaşamıyor, bu deprem ne ilk, ne de son. Televizyonlardan canlı yayınlarda 7.6 şiddetinde ki depremi seyrediyoruz. Arkasından açıklamalar ve görüntüler geliyor bir biri ardına.
Önce devlet büyükleri kendi sorumluluk alanında neler yaptığını rakamlarla açıklıyor malzeme ve personel mevcudu ile nasıl müdahale ettiklerini, nasıl hemen deprem bölgesine geldiklerini ve aldıkları tedbirleri. Ardından yardım talepleri yayımlanıyor, malzeme istekleri, iban numaraları. Arama kurtarma faaliyetleri peyderpey ekranlara geliyor. Birkaç gün sonra deprem bölgesinde açıkta kalanlar için kurulan çadır ve konteyner kentler gelecek ekranlara. Son olarak depremzedeler için yapılacak konutlar açıklanacak ve giderek unutulacak. Önce ki depremlerde yaşadığımız gibi.
Ne oldu o deprem çalıştay raporlarında alınması gereken tedbirler, hangi aşamada Japon bilim adamlarıyla yapılan çalışmalar, hatırlayın en son yapılan tatbikatı sahi o tatbikat da ne öğrendik de bu deprem de uyguladı depremzedeler.
Hatırlayın 17 Ağustos 1999 Gölcük depremini, hatırlayın 30 Ekim 2020 İzmir deki yıkımı o günden bu güne ne değişti. Can kaybını azaltmak adına, yıkımları en azına indirmek adına…
Deprem bilimciler, inşaat mühendisleri bölgede ki faylarla ilgili açıklamalarda bulunuyorlar. O açıklamalardan biri var ki dünü ve bugünü özetliyor yarın yapılması gerekeni de…
Jeolog, sedimantoloji ile deniz jeolojisi uzmanı ve Bilim Akademisi üyesi. İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür kısa, açık ve net söylüyor;
"…Bence artık ülkemizde deprem nerede, ne zaman, nasıl, hangi fayda kıracak, kırılan fay orayı mı etkileyecek, bilimin ayrıntısında olmayan teferruatlardan vazgeçip bir şeyi kabul etmek lazım. 13 milyon sene önce başladı deprem mekanizması. Deprem işsizlik, hava, su gibi bir gerçektir. Bir devletin siyasilerin en önemli görevi o ülkede yaşayan insanların can güvenliğini sağlamaktır.
Çözüm yolu basit. Türkiye’de deprem kuşaklarındaki yerleşim alanlarını deprem dirençli kentler hâline getirin. Afet Bakanlığı kurun ona iyi bir bütçe verin, liyakatli kadroları oluşturun. Yerel yönetimlerle beraber deprem dirençli kentler yapın.
99 depremini milat alıp hazırlık yapsaydık bunları yaşamazdık…"
Kim di bu hazırlıkları yapacak sen, ben, bizim oğlan mı, sivil toplum örgütleri mi kim? Sorunun cevabını hepimiz biliyoruz "Devlet." Yapmış mı görevini, depreme karşı güvenli olmayan bölgeler de kentsel depreme dayanıklı dönüşümler planlamış mı? Soruyorum son bu deprem de depreme yönelik ne çalışma yapılmıştır? Yarın aynı soruyu siyasilerde soracaktır, araştırılmasını isteyecektir eminim ki ret edilecektir…
İzmir de 30 Ekim 2020 depreminin ardından yaşadıklarımı 'Depremin Ardından' başlıklı yazımla paylaşmıştım ders çıkarmak adına. O günden bu güne televizyon ekranlarında ve sosyal medyada yayımlananlardan gördüğüm kadarıyla geçmişten hiç de ders almadığımızı düşünüyorum.
Çözüm mü çok basit Prof Dr. Naci Görür’ün sözlerinde yatıyor. "Ders çıkarın ve deprem dirençli kentler yapın."