CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç'un "Bu iktidar, sahtekârları bakan yardımcısı, hırsızları büyükelçi yapıyor" sözlerini gazetede okuyunca kimmiş bunlar diye araştırdığımda hem sözü söyleyen, hem bu görevleri kabul edenler hem de devletim adına üzüldüm.
Sözü söyleyen hakkında üzüldüm öyle veya böyle bir devlet görevlisi (!) hakkında sahtekâr ve hırsız demek ne derece doğruydu?
Görevi kabul edenler eğer şaibeli işleri varsa ve o makamı hak etmeyecek yollarla o makamı ele geçirmişlerse devlet adamlığının o ağırlığını nasıl taşıyacaklar vicdanları nasıl rahat edecekti onlar adına üzüldüm.
Ve devletim adına üzüldüm böyle kişilerle temsil edilmeyi hak ediyor mu diye.
Sonra aklıma "İsmet İnönü’ye Saygı" başlıklı yazımda kullandığım iki deyim geldi. "Politikacılar gelecek seçimi; devlet adamları, gelecek kuşağı düşünür" ile "Devlet adamının adı edebi kalır, siyasetçi koltuktan düştüğü gün kaybolur."
Devlet adamlığı ve siyasetçi işte incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken buydu. Kim, Kimdir?
CHP Grup Başkanvekilin açıkladığı konularda tayinleri yapan iktidar siyasi bir kimlikti ama devleti idare eden kollardan biri yürütmenin başıydı, görevlendirilenler devletin resmi gazetesinde yayınlanan kararlarla o görevlere geliyorlardı yani siyasetçi kimliklerini bir yana bırakıp devlet adamı vasfına haiz olacaklardı. Oldular mı şeklen evet. Ama yukarıda ki suçlamalara bakılırsa siyaset ön plana çıkmış devlet adamlığı vasfı siyasetçi tarafından esir alınmıştı.
İyi de o siyasetçileri oraya gönderen biz değil miydik, onları oylarımızla Milletvekili yapan. Evet, öyleydi hatta İİDE (İzmir İçin Düşünceden Eyleme) Platformunda "İzmir Milletvekili Seçilme Kriterlerini" sorgulayan bu konuyu tartışan, çözüm arayan bizlerdik.
İyi de devlet adamı kimdi hangi vasıflara sahip olmalıydı. Var mıydı kriterleri? Evet, vardı ama uygulayacak olan siyasetçi olunca devlet adamlığı onunla sınırlı kalıyordu.
Araştırdım ve gazeteci, yazar Mümtaz Soysal’ın 27 Aralık 2013 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ki köşesinde yayınlanan "Devlet Adamlığı" başlıklı makalesine ulaştım bu kriterlere. Şöyle tarif ediyor yazısında devlet adamlığını Mümtaz Soysal;
"Kolay değildir devlet adamlığı. Devletin herhangi bir yerinde makam ve unvan sahibi olmak olmadığı gibi, makamın çok yüce, unvanın çok şaşaalı olması da değildir. Bunlar olsa bile görevin herhangi bir anında kendinizle birlikte devleti de rezil ettiniz mi, tarihe geçersiniz; ama devleti yücelten olarak değil, batıran olarak."
"Mektebi var mıdır" diye sorduğunuzda, hemen "yoktur, devlet işi karakter ve tıynet ya da sağduyu işidir, adam olmak yeter" gibi sözde akıllıca sözler duyarsınız ama bakmayın, tam tersine okulu hatta okulları vardır; çünkü bilgisiz olmaz. "Olur" diyenler olsa da başta böyle konuşanlar olmak üzere, cahillerden devlet adamı hiç çıkmaz, çıkmak isteyenler çok kısa zamanda cehaletlerinin bedelini öderler yahut devlete ödetirler. Evet, bilgisiz ve hele tarih ve hukuk bilgisi olmadan olmadığı için, siyasal bilgiler, diplomasi ve hukuk öğreten okullar vardır. Daha doğrusu, öyle bir öğrenim yetmez, başka donanımlar gerekir; böyle bir öğrenimsiz becerikli politikacı falan olunur, ama devlet adamı hiç olmaz.
Örnekler mi? Çoook. Fazla uzaklara gitmeye hacet yok, devletimizin başına gelenleri izlemek yeter; devlet adamlığı yokluğunu ya da sahtesini, kötüsünü görmek için. Çok zeki, çok becerikli, çok çalışkan olduğu söylenenler kendileri de bu söylentiye kanıp bunu yeterli bularak devlet adamlığına heveslenince, ne durumlara düştüklerini ve devleti düşürdüklerini gösteren örnekler bugünlerde fazlasıyla var.
İç politikada başarı sağlayan “iyi laf etmek, insanları şu ya da bu yöne çekebilmek, komploları bozup üste çıkabilmek” başarılı politikacılıktır ama devlet adamlığı demek değildir…”
2013 de yazılmış bu makalenin bugün için geçerliliği tartışmasız bir gerçektir diye düşünüyorum. Halen okumakta olduğum “Açık Telgraf, Büyükelçi Anıları” Mümtaz Soysal’ın bu yazısını doğrulayan örneklerle dolu… O büyükelçiler ki bu gün devlet adamı koltuğunda oturan bir siyasetçi tarafından ‘Monşerler’ diye adlandırılsa da devlet adamlığının örneklerini veriyorlardı anılarında.
Sadece bu değil "Devlet Adamı İle Siyasetçiyi Birbirinden Ayıran Temel Özellikler" başlığı ile yazılmış bir değerlendirmede okudum bu arada. Devlet adamı ile siyasetçi arasındaki farkı ölçüyor ve görülüyor ki siyasetçi açık ara geri de hatta devlet adamı yarışı bitirmişken siyasetçi daha çıkış çizgisinde. Kulakları çınlasın Şahin abimin "başımıza ne geldiyse suçlusu siyasetçilerdir" sözünü haklı çıkarırcasına…
Tabii okuduğum değerlendirmede ki özellikleri her siyasetçiye yakıştırmak haksızlık olur. Siyasetçiler arasında da devlet adamlığı özelliğini taşıyanların olduğu muhakkaktır. Onun için ben siyasetçi dostlarımı kızdırmamak adına bu değerlendirmenin onlarla ilgili bölümünü harmanlayarak yazıyorum. Kısaca "Arif olan anlar".
* Devlet adamı siyasetten geldiği gömleğini çıkarıp devletin gömleğini giyen ve onun kurallarına uyandır.
* Devlet adamı görevine başlarken ettiği yemine sadık kalandır, yemini görevin bir şekli olarak gören değil.
* Devlet adamı biz diye hitap eder, ben diye değil.
* Devlet adamı yasama ve yargıya saygılıdır, kendini onların üstünde gören değil.
* Devlet adamı devleti yaşatmak için vardır, devletten yaşamak için değil.
* Devlet adamı uzun vadeli düşünüp, uygulayandır, günlük düşünüp uygulayan değil.
* Devlet adamı birleştiricidir, bölücü ve ötekileştirici değil
* Devlet adamı vatandaşlara hizmet eder, yandaşlara değil.
* Devlet adamı görevlileri liyakatle atar, sadakatle değil.
* Devlet adamı gören ve değerlendirendir, bakan ve uygulatan değil.
* Devlet adamı yönetilen devletin başarısıyla ölçülür, aldığı oyla değil.
* Devlet adamı hak ve adalete dayanır, kişiye değil devletin kurallarına biat eder.
* Devlet adamı uzlaşmacıdır, hoşgörülüdür, eşitlikçidir, hakaret etmez, aşağılamaz, hor görmez.
* Devlet adamı sevdirir, mütebessimdir, saygılıdır, korkutucu, mağrur ve asık suratlı değil.
* Devlet adamı öfke ile kalkanın zararla oturacağını bilir, öfkeyi bir sanat olarak kullanmaz.
* Devlet adamı ilim, bilim ve devlet kuralları ile konuşur, boş konuşmaz ve bağırmaz.
* Devlet adamı vicdana hitap eder, cüzdan ve kişisel çıkarlar onun kitabında yazmaz.
* Devlet adamı kendini geliştirir, esen rüzgâra göre kendine yön vermez.
* Devlet adamının düşüncelerinde istikrar vardır, gömlek değiştirir gibi fikir değiştirmez.
* Devlet adamı tek yüzlüdür, aynada gördüğü devlet ve onun kurallarıdır.
* Devlet adamı kendini milletin hizmetine adar, milletten itaat ve minnet beklemez.
* Devlet adamı din ile politikayı ayırır, dini görevine alet etmez.
Sizlerde kendi tecrübenizle ilaveler yapabilirsiniz.
Bu özellikleri incelemeyi ve özellikle geçmişte ve bu günlerde bu vasfı kazananlar açısından acaba kaçı bu özellikleri taşıyordur, hangisi siyaseti bir kenara bırakıp “Devlet Adamlığı” kisvesine bürünebilmiştir? Bu değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.
Son söz Eflatun’dan.
Yöneticiler; toplumu, bilgeliğin ışığında düzenleyen kişilerdir.
Bu nedenle ya yöneticiler bilge, ya da bilgeler yönetici olmalıdır.