Yüreğim sıkıştığında,
daraldığımda ya bir dosta düşer yolum ya da dağlara vururum kendimi...
Evvelki gün ikisi birlikteydi...
Çeşme'den, Ildırı üzerinden Mordoğan'a uzandık Nuran'la...
Yol boyunca Nazım Hikmet'in destanından bestelenen dizeleri mırıldanıyoruz:
"Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için..."
Şeyh Bedrettin müridi Börklüce Mustafa'nın
(Dede Sultan)
dağlarına gidiyoruz...
Bedrettin yiğitlerinin,
Börklüce Mustafa'nın üzerine Padişah Çelebi Mehmet ordu salar...
Niçin?
"Oysaki onlar bu toprağı,
bu kayalardan bakanlar, onu,
üzümü, inciri,narı,
tüyleri baldan sarı,
sütleri baldan koyu davarları,
ince belli aslan yeleli atlarıyla
duvarsız ve sınırsız
bir kardeş sofrası gibi açmıştılar..."
Yenildiler...
Erytrai'den (Ildırı) geçerken kadınları düşündüm.
Barış için mücadele eden kadınları...
Erytrai ve karşısındaki Khios (Sakız),
aralarındaki bir ada için yıllarca savaşırlar.
Babalarını, kocalarını,
oğullarını bu savaşlarda yitiren iki kentin kadınları sonunda isyan ederler.
"Niçin birbirinizi öldürüyorsunuz? Bir ara verin ve bu sırada iki kent de urganlarını örsünler ve adayı iki taraftan bağlayarak kendi kentlerine doğru çeksinler. Ada ne tarafa doğru çekilirse o kente ait olsun..."
Khios'lular kenevirden kalın urgan örerken,
Erytrai'li (Ildırı) kadınlar bu sürede uzattıkları saçlarından ördükleri urganı verirler kentin erkeklerine...
Ana kıtaya doğru çekilen ada Erytrai'lerin olur ve kadınların girişimiyle sorun savaşsız çözülür...
Yaşasın barış...
Yaşasın kadınlar...
Karşımızda, Karaburun Yarımadası'nda tüm görkemiyle boydan boya uzanan Bozdağ (Mimas)kütlesi...
Niçin Mimas?
Mitoloji'de Anadolu;
Kazdağları'ndan
Yamanlar'a,
Toros'lardan Mimas'a Tanrı'ların dağlarıyla
dolu...
Karaburun dağlarında devlerin (giant) başı Mimas ile savaşan Zeus, zorlanacağını anlayınca Mimas'ın üzerine eritilmiş demir dökerek öldürür ve o günden günümüze artık adı Mimas olan o görkemli dağa, bir daha çıkmamak üzere gömer...
Balıklıova.
Her gelişimde İzmir'li öğretmenlerin özverisini anımsatır bana...
1970'li yıllar...
Öğretmenlerin yaz tatilinde aileleriyle birlikte dinlenebilecekleri bir tesisi ara ki bulasın...
Töb-Der İzmir Şubesi'nin üyeleri, (Bedrettin müritlerinin,
Börklüce'nin topraklarında,onlar gibi) kolları sıvarlar;
yatılı okullardan ranzaları, Kızılay'dan çadırları tedarik eder ve Balıklıova,
Çeşmealtı,
Seferihisar... nerede uygun boş bir arazi bulurlarsa, belediye ve yetkililerden gerekli onayı alarak, orada bir kamp yeri hazırlarlar...
Kolay iş mi?...
Tuvalet, su, güvenlik,
sağlık... sorunları çözülecek, üç öğün yemek çıkartılacak,
Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğretmenler aileleriyle birlikte, yaz tatili boyunca ikişer haftalık dönemlerle dinlendirilecek, bu arada etkinlikler düzenlenerek tatil,
kültürel olarak da zenginleştirilecek...
Ve tüm bu çalışmaları,
Töb-Der İzmir Şubesi üyeleri büyük bir fedakarlıkla gönüllü olarak üstlenecek...
Bu güzel çalışma 12 Eylül faşizmine kadar sürdü...
Yaşasın özveri, yaşasın dayanışma....
Yaşasın öğretmenler...
Nuran ve ben o dönem yönetim kurulunda çalışan iki can kardeşimizi ve Denizli öğretmen hareketinden değerli bir dostumuzu kucaklamaya Mordoğan'a uzanıyoruz...
Mordoğan.
1960'ların son yıllarında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi kampında,
serviste komi olarak çalışırken vurulduğum belde...
Dostlardan rica ediyorum ve eski Mordoğan köyünde,
çiçek ve doğa motifleriyle bezenmiş,
yaklaşık 500 yıllık ahşap saatinin hala çalıştığı, gördüğüm en güzel camilerden olan Ayşe Kadın Camisi'ni ve 1932 yılında yapılmış, bugün Etnoğrafya ve Tarih Evi olarak ziyaretçilere açık, Mordoğan Bucağı İlkokulu'nu bir kez daha hayranlıkla inceliyoruz...
Dilek Pınarı,
Narcissus'tan Nergis'e keyifli bir sohbetin kapısını aralıyor...
Diğer köyleri bir başka sefere bırakarak, yürek ferahlığıyla dostlarla kucaklaşıp vedalaşıyoruz...
Yaşasın Dostluk...