Öğretmenlerimiz meydanlardaydı.
Eğitimi yazacaktım ama televizyonda Filistinli çocukların yüzlerinden fışkıran acıyı görünce yüreğim yandı, bir kez daha
duygularımı paylaşmak istedim.
Yaşantımda, acıdan kıvranarak gördüğüm yerlerdendi Münih yakınlarındaki Dachau toplama kampı…
Faşizmin, Nazizmin görünen yüzü gaz odaları, insanlık bir daha bu acıları çekmesin diye tüm insanlığa sergileniyordu.
Günlerce etkisinden kurtulamadım.
İsrail ve Yahudi toplumunun tüm dünyadaki lobi gücünü bilirsiniz.
Savaş filmleri içinde, Nazilerin Yahudilere yaptıkları katliamları anlatan filmler açık ara birinci sırayı alır…
Yahudilerin, Sydney dahil dünyanın bir çok kentinin en önemli merkezlerinde bu katliamları, Holocaust’u anlatan görkemli müzeleri vardır…
Ve bu katliam ve acıları yaşayan Yahudilerin devleti İsrail, bin kat fazlasını on yıllardır Filistinlilere yaşatıyor.
Son olarak, Hamas’ın ateşkes önerilerine onay verdiğini duyurmasına rağmen, İsrail savaş kabinesi Refah’a saldırıyı başlattı.
Aylardır hastane, okul, cami,
kilise demeden bombalayarak, tanklarla toplarla girerek Gazze’de taş taş üstünde bırakmadı,
harabeye döndürdü.
Her bir kilometrekareye 35 tondan fazla bomba attı…
Kilometrekareye 35 ton bomba!..
ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı iki atom bombasının toplam gücünden çok daha fazla…
15 bini çocuk, 10 bini kadın, 35 bin sivil Filistinli öldürüldü.
100 binden fazla yaralı…
Yıkılan bina enkazlarının altında daha sayısız insan yatıyor…
Filistin bu acıyı 75 yıldır yaşıyor.
İsrail’in Sabra ve Şatilda’da yaptığı katliam o kadar büyüktü ki,o dönemde bu vahşeti yaşatan İsrail Başbakanı Ariel Şaron’a tüm dünya 'Kasap' lakabını takmıştı…
Bugün kat be kat fazlasını Netanyahu yaşatıyor…
İnsanlık, İnsan Hakları Mahkemesi önünde Nürnberg duruşmalarındaki Naziler gibi onun da mahkum olacağı günü bekliyor…
Oysa 'Barış' için çabalayan İsrail başbakanı da vardı:
İzak Rabin…
(1994 yılında Yaser Arafat ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü aldı.)
Ne oldu?
Öldürüldü!..
İsrail’in Gazze’ye saldırısı başladığı günden bugüne dünyanın dört bir yanında protesto gösterileri yapılıyor.
Avustralya’da da Sydney dahil tüm büyük kentlerde neredeyse her hafta sonu İsrail’in saldırılarına karşı gösteriler, yürüyüş ve mitingler düzenleniyor.
Her hafta sonu!..
Çoğuna katıldığım için biliyorum, bu gösterilere katılanların ezici çoğunluğu ne Arap ne de Müslüman…
Neredeyse tamamı Avustralyalı insan hakları savunucuları ve barışseverler…
Tüm dünyada da öyle…
Özellikle Güney Amerika ülkelerinin çabaları sonucu, birkaç gün önce Birleşmiş Milletler’de Filistin’e tam üyelik verilmesi ezici bir oy çoğunluğuyla kabul edildi…
Türkiye’de mi?..
Canım yanıyor…
Genellikle akşamları, dünyanın dört bir yanındaki gösteriler televizyondan seyrediliyor!..
İktidar mı?
Kınama bahane…
Ticaret şahane!..
İsrail’in barışsever insanları da Tel Aviv ve diğer kentlerde Netanyahu’yu protesto ediyor, saldırı ve katliamların durmasını istiyorlar…
Daha önce de yazmıştım.
Ne diyorlardı 'Titkun' isimli dergide?
“Biz gaz odalarından başka bir halka zulüm yapmak için çıkmadık…”
Nasıldı Cahit Külebi’nin o güzelim dizesi:
“Bir çocuk ağlarsa dağ
başında
Gözyaşında Amerika akar…”
Bugün de:
Tüm yakınlarını yitirmiş,
ölmemiş de sağ kalmış bir çocuk ağlıyorsa Gazze’de,
gözyaşlarından İsrail akıyor…