Ne mutlu Balıkçı'ya ki Anadolusu,
Ne mutlu Anadolu'ya ki Balıkçısı var.
(Şadan Gökovalı)
***
Balıkçı,
Sen gideli Dünya, Güneşin çevresinde 47 (yazıyla kırk yedi) kez döndü. Dönerken de beni, aşağı yukarı, senin yaşadığın yaşa getirdi. Hep diyordun ya; “Dünyaya başka dünyalardan bir saldırı vaki olursa, insanlar birbirleriyle dalaşmaktan vazgeçer.”
Öyle bir dış taciz gerçekleşmedi ama, bize bizden başka düşmana hacet yok. İnsanlığın savaşla geçen zamanı, barışla geçen zamanından ziyade.
Seni tanıma mutluluğuna ermiş Muğlalı Şair Arif Karakoç'un yazdığı gibi:
“Savaşlar kurtarıldığında
Silahlar yağlanır,
Savaşlar kurtarıldığında
Yenisi ısmarlanır.”
Hem canım, savaşılmayacaksa, üretilen bunca silah kime satılacak? Durup dururken (Ya da durmazken), silah tacirleri, iki komşu ülkeye bakıp, el baş parmaklarını birbirine sürtüştürerek, kavga çıkarmayı pek iyi beceriyor. Bir de, iki tarafı kurtarmaya yeltenen uluslar oldu mu; baksan ölüm kusan silahları imal edenlerin keyfine.
“Yurtta barış, dünyada barış” diyen bir önderin ulusu, bütün komşuları ile savaşıyor ve/veya savaşanların arasına giriyor.
Balıkçı, seni öbür dünyada rahatsız ve huzursuz etmeyi bırakıp, biraz güzel haberler vereyim:
Bodrum (ve Türkiye), senin değerini her geçen gün daha iyi anlıyor. Bodrum'a, Ahmet Aras adlı bir aydın belediye başkanı oldu. İlk işi, çok iyi anladığı seni, Bodrumlulara ve herkese daha iyi anlatmaya çalışmak. Mezar çevreni düzenliyor, senin Bodrum'a getirdiğin bitkilerden bir Arboretum (Ağaç Parkı) veya botanik bahçesi tesisi yolunda ciddi adımlar attı. Bu arada, ben oğlundan da bu konuda görüş aldı. (Biliyoruz; bitkiyi dikmek kadar, yaşatmak önemli.)
Yine Bodrum'dan bir muştu: Senin sevip sevdirdiğin Bodrum'da bir Deniz Müzesi hizmete girdi. Başında, konuya tam vakıf bir müdür Selen Cambazoğlu getirildi. “Selene”yi düşündüren ismi, senin gülümsemene vesile olmuştur!
Bugüne kadar genç kızların sandıkta sakladıkları çeyiz gibi sakladığım maniskürüleri (özgün el yazmalarını) bu müzeye verdim. “Sarı kızın” İsmet abla ile güzel kızları Kuki (Aliye) ile Dodo (Deniz) de, kendilerindeki belgeleri bu müzeye verdiler. Ben ayrıca, İrfan Ertel imzalı, seni dudağında çiçekle gösteren tabloyu da bu müzeye vereyim ki, resminden bak müzeye!
Balıkçı;
Yokuş başına, senin fotoğrafınla sana mal edilen bir sözün yazılı olduğu bir tabela asılmış. Mesaj iyi ama, o söz sana ait değil. Bunu, seni pek seven Bodrumlu bir genç akıl etmiş. Başta kendisi olmak üzere, ilgilileri bilgilendirdim.
Seni anmak için, Bodrum'un uygun yer(ler)ine, eğitimci Maksut Doğan'ın şu dörtlüğü yazılıp asılmalı:
“Merhaba ey insanların irisi
Merhaba ey deniz gözlüm
Merhaba seni doğuran anaya
Seni Bodrum'a sürenlere Merhaba!”
Bu arada ben ne yapıyorum?
Senin rüzgarında “Uygarlığın Özeti Bergama” kitabını yazdım; oldukça iyi ilgi gördü. Bu kitapta öyküsünü etraflıca anlattığım özgürlük savaşçısı Aristonikos'un heykeli bir önceki Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç tarafından yaptırılıp, uygun bir yere dikildi. Aristonikos, aydınlar arasında büyük yandaş kazandı. Bu konuda Osman Akbaşak ile Prof. Dr. Suat Çağlayan çok değerli birer kitap yazdı. (Böylece, Spartaküs'ün yanında bizim de aydınlık savaşçımız olduğunu okur kitlelerine duyurmuş olduk.)
Senden aldıklarımı seni sevenlerle paylaşmak için yazdığım “Ben Halikarnas Balıkçısı. Doğdum Sevdim Öldüm) kitabı, umduğum ilgiyi devşirdi. Düşünüyorum da, belleğimde olanlar, orada yazdıklarımdan fazla. Sırada, yazılmayı bekleyen bir kaç roman konusu var. Bakalım, senden bende kalanları yazmaya fırsatım olacak mı? Kitaplara sığmayan Balıkçı, bir gazete yazısına sığar mı? Şöyle bitireyim:
Şair, “Bir kelimeye bin anlam yüklediğin zaman / Sana sesleneceğim.” demiş. Sen bunu becermişsin. Sana, senin o sözünle sesleniyorum:
- MERHABA!..