Sydney, ulusal parklarla çevrelenmiş,
hatta iç içe geçmiş;
karanın suyla sarmalanıp kucaklaştığı çok güzel bir kent...
Sydney Limanı Ulusal Parkı'nın (1. ve 2. fotoğraf) yakınında oturan kızımız ve torunlarımızı ziyarete gittik.
Aydın ve Kaan ellerimizden tutarak,
bizi ulusal parkta yürüyüşe çıkardılar.
Keşfettikleri gizli bir yere gidecekmişiz!..
Aborjinlerin binlerce yıl önce kayaları kazıyarak yaptıkları balık, balina, kanguru kabartmalarının olduğu bir alana geldik.
(3.ve 4.fotoğraf)
Yürüyüş boyunca da aborjinlerden,
balinalardan, hatta evren ve ışık hızından konuştuk durduk...
(Bu yazıya vesile oldukları ve bize, her zaman olduğu gibi,
keyifli bir an yaşattıkları için ikisine de teşekkür ediyoruz.)
Yazının diğer nedeni,
bir dostun, "Bu zamana ve yere sadece misafiriz"
yazısındaki, "Homo Sapienslerden bugüne hayvanına, bitkisine,
doğasına etmediğimiz eziyet kalmadı..."
cümlesini abartılı bulması...
Madem torunlar balinalardan söz etti, onlar üzerinden bir değerlendirme yapalım...
Bize okumayı sevdiren unutulmaz başucu kitaplarındandı,hemen hepinizin okuduğunu düşündüğüm,
Herman Melville'nin "Moby Dick" romanı...
(Sabahattin Eyüboğlu Mina Urgan harika çevirisiyle...)
Az mı rüyalarımıza girdi, ispermeçet balinası Moby Dick ve Kaptan Ahap'ın geminin güvertesinde,
balina kemiğinden yapılmış takma bacağıyla çıkardığı 'tak..tak...' sesleri...
Kaptan Ahab'ın Moby Dick ile kavgasının altında yatan neydi?
İnsan ile doğa arasındaki ilişki...
Kaptan için balina kötülüğün simgesi...
Niçin?
Çünkü takma bacağı onun eseri!..
Oysa görürüz ki o kötülük; bir saplantıya dönüştürerek, hayatı kendine zehir eden kendi ruhunun dışa vurumudur...
Birkaç yıl önce Nuran ile Avustralya'nın kuzeyine bir gemi gezisi yapmıştık.
Uğrak yerlerimizden biri de Moreton adasıydı.
Bugün bir tatil beldesi olan ada
(5. ve 6. fotoğraf)
1950'den 1962 yılına kadar, Güney Yarımküre'deki en büyük balina işleme tesisine ev sahipliği yapmıştı.
(7. ve 8. fotoğraf)
Bu istasyonda her yıl ortalama 600 balina öldürülüp işleniyordu.
On yıl içinde, içlerinde mavi balina da olmak üzere 7000'e yakın balina öldürüldü...
Biliyorsunuz mavi balinalar, 30 metreyi bulan boyları ve 150 ton dolayındaki ağırlıklarıyla, yaşayan en büyük deniz memelileridir.
Bugün nesli tükenen dinazorları merak ediyor, iskeletlerini görmek için doğa müzelerine gidiyor,
büyüklüklerine hayret ediyoruz.
Dinazorların en büyüğü, yaklaşık 30 metre boyunda, 70 ton ağırlığındaydı.
Oysa bugün de okyanuslarımızda yüzen mavi balinalar içinde, yakalanan en büyüğü, 33.5 metre boyunda ve 190 ton ağırlığındaydı.
(Fillerin en büyüklerinin, 4 metre boya ve 7 ton ağırlığa ulaşabildiğini düşünerek bir karşılaştırma yapabilirsiniz.)
Bir zamanlar, yalnızca Güney Yarımküre'de, 200 binden fazla mavi balina yaşıyordu.
Peki ne oldu?
İnsanlar tarafından öldürüle öldürüle, kara ve denizler kirletile kirletile, salınan sera gazlarıyla iklim koşulları değiştirile değiştirile, sayıları tüm dünyada 10 binin altına indi...
Ve yaşayan en büyük canlı türü mavi balina artık yok olma tehlikesi altıda olan hayvanlar listesine eklendi...
Son olarak,
Danimarka'ya bağlı Faroe Adaları'nda avlanan yüzlerce balinanın-yüreğiniz kaldırarak-
fotoğraflarına bakabilirseniz olayın boyutunu daha iyi anlayabilirsiniz.
(9. ve 10. fotoğraf 2018 yılından; 11 ve 12. fotoğraf ise 2019 yılından)
Yazıda, 'eziyet' sözcüğünü kullanmıştım. "Vahşet" ya da "Katliam" herhalde daha uygun düşecek...
Kaptan Ahab'ın, takma bacağı nedeniyle kin ve öç alma duygusunu
anlayabiliyoruz ama ya bugünkü insanlık?..
001
002
003
004
005
006
007
008
009
010
011
0012