“Şakaklarının parladığını gördü karşısındaki ayna kaplı güvenlik penceresinden genç delikanlı… Akşam koşuşturmacasına ayak uydurmuş ve evlerine ulaşma gayretinde olan binlerle bir, metro istasyondaki yerini almıştı hızlı adımlarla…
Şakaklarından, yüzünün iki yanı boyunca, boynuna doğru dökülen tuzlu ter damlacıklarının silinmesi gerektiğini hissetti, gözlerinin önündeki demir rayların boylu boyunca uzadığı tünelden gelen rüzgârın etkisiyle… Sol eliyle sıkıca kavradığı kitap nedeniyle, sağ elinin tersiyle üstünkörü siliverdi akanlarını… Bekleşenlerin, raylar ile parmak uçları arasında kalan sarı çizgiyi geçmemeleri gerektiğini bildiren siren sesi duyuldu, tünelin ucundan aceleyle gelen trenin ışıklarıyla beraber…
Haftanın en az altı günü ve günde en az iki defa bu aracı kullanan usta biniciler, trenin kapılarının denk geleceği yeri bilirmişçesine savunmaya geçtiler diğerlerine karşı… Ve haklı çıkmanın gururunu yaşadılar, tam önlerinde açılan, trenin otomatik kapıları nedeniyle ve vagonlara ilk girenlerden oldular.
Asla kaybetmemesi gereken, evindeki kütüphanesinin en önemli eserlerinden biri olacak olan, sol eliyle sıkı sıkıya kavradığı kitabıyla, masumca ve acemi tavırlarla ancak binebildi trene, şakaklarındaki terden yenice kurtulmuş genç… İçeri girer girmez de, kendince en sakin gördüğü yere; iki vagonun birleşen yerine, körüğünün altına geçiverdi usulca…
Gözlerinin seçebildiği yere kadar, katarın her iki yönüne doğru baktı ve yüzlerce insanla karşılaştı. Birbirlerinden farklı hikâyelere sahip ve her birinin farklı sevinçleri, farklı hüzünleri olan yüzlerle… Elindeki kitabı hatırladı o anda ve edindiğinde, yeteri derecede incelemeye doyamadığını fark ederek tekrar okumaya yeltendi, trenin ilk hareketinden kısa bir müddet sonra…
Kapağına büyük bir hayranlıkla tekrar tekrar baktı. Kapaktaki yazıyı okudu içinden. Ve mırıldandı; ‘Kar Tanesinin Çığa Dönüşümü’. Sonra kitabın künyesine göz atarak, hızlıca sunuş bölümüne geçti. İlk birkaç satırı okumaya başlamışken, trendeki farklı bir gözün kendisine odaklandığını hissetti. Efsane kitap elinde, göz ucuyla yanına doğru bakmaya çalıştığında bir kabza gördü en karasından… Nedense gözüne ilk dokunan olmuştu o! Ardından bir postal ve silahı belde tutan palaskamsı bir kemer…
Yetmeliydi bu gözlem O’nun için ve zaten dahasını görmek dahi istemeden, gözleriyle elindeki kitabın sayfasını tekrar birleştirdi. O silahın mekanizmasının içerisinde yer alan, her gram metali ve şarjörüne yer etmiş mermileri önce düşündü. Ardından kendi elindeki, bir silah gibi karanlığa ve cehalete kurşun sıkmaya hazır olan sayfaları... Aynı katarda, aynı yöne seyahat ettikleri, kendine ters bakan kara kabzanın amacını usunda döndürmenin, bir gelişimi olmayacağının farkında kalarak, ancak; elinde tuttuğu kitabın kapağındaki aydınlık yüzün verdiği umutla, şevkle ve heyecanla sayfalara gömüldü yeniden…”
Yukarıdaki mizanseni, usta gazeteci-yazar ağabeyim Atilla Köprülüoğlu ile birlikte yaptığımız mini bir şehir içi yolculuğu esnasında kurgulamıştım. Ve yukarıda yazdığım kurgunun içerisindeki en gerçek hadise, elde tutulan kitap ki; kapağındaki resim, kitabın yazarı Gökmen Ulu’nun ifadesiyle, “Türkiye’nin yüzünü güldüren adam” Müjdat Gezen’e aitti.
Sözcü Kitabevi’nden çıkarak, raflardaki yerini alan Gökmen Ulu’nun bu yeni eseri, Müjdat Gezen’in hayatını ve ilham verici yaşam felsefesini içeriyor. Bakın Gökmen Ulu nasıl anlatmış bu yeni eserini;
“Güzel ve huzurlu yaşamın püf noktalarını paylaşan neşeli bir bilge… En büyük mutluluk kaynağı mutlu etmek olan, iyilik hareketlerinde ağır bedeller ödemeyi göze alan vefakâr, fedakâr ve cesur bir yürek…
Bu kitap, nice insanın hayatına etkili dokunuşlar yapan ve hayallerini gerçekleştiren bir adamın kar tanesiyken nasıl çoğaldığının devrimci hikâyesidir. Hataları, başarıları, acıları, sevinçleri, özlemleri, serüvenleri ve perde arkasındaki gizleriyle…
Türkiye’nin insan hazinelerinden Müjdat Gezen’i tanıdığınızı zannediyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz. Çok şaşıracaksınız! Onun yaşam felsefesinden ilham alacaksınız.”
Ünlü teolog William Ellery Channing, “Okumasını bilirsen, her insanın bir kitap olduğunu göreceksin” demiş yaklaşık iki asır önce… Sevgili Gökmen Ulu ise bizlere, bu savı doğrularcasına, Müjdat Gezen’i kitap tadında sunuyor. Yolu açık, okuru bol olsun.