Köy Enstitülüler…
Hangimizin yaşantısına dokunmadılar ki…
Şanslı olanlarımıza öğretmenlerimiz olarak…
Öğretmenimiz olamasalar da yazar ve şair olarak kitaplarıyla, şiirleriyle düşün dünyamızı zenginleştirerek…
Ya da toplumun ve eğitimin demokratikleştirilmesi mücadelesinde yol arkadaşımız, dostumuz,
hapishane yoldaşımız olarak…
Coğrafi bölgeleriyle Türkiye haritasını gözünüzün önüne getirin…
21 Köy Enstitüsü doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine tüm ülke sathına yayılmıştı…
Kısa süreli ömürlerinde 17 bin dolayında öğretmen ve sağlıkçı yetiştirse de Türkiye aydınlanmasına böylesine büyük katkı sağladılar…
Köy Enstitüsü denince ilk akla gelen, "iş içinde iş için eğitim"
oluyor…
Doğru…
Ama eksik bir tanımlama…
Doğru…
Ne diyor bu okulların uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç?
"Eğitim çocukları yaşamdan söküp duvarlar arasında yetiştirme yerine, gerçek yaşamın içinde, yetişkinlik yetki ve sorumluluklarıyla,
gerçek yaşamın işlerini öğretim aracı olarak kullanarak, iş aracılığı ile iş için, meslek için yetiştirmek gerekir…"
"Gelenekçi okulun çocuğu ezen, yıpratan usulleri yerine
çocuğun doğuştan getirdiği yetileri, yaratıcı kudreti ortaya çıkaracak amacı gütmelidir…"
Çünkü Tonguç'a göre 'uygulanmayan bilgi boş ve gereksiz bilgidir…'
Peki, Köy Enstitüleri denince ilk akla gelen "iş ve üretim odaklı eğitim" tanımlamasının eksikliği?..
Bu eksikliği ve Köy Enstitülerinin kuruluş amacını da yine ‘Tonguç Baba’ yanıtlasın:
"İlköğretim meselesinde sıra, yoksul ve toplumun en ağır yükünü taşıyan halkın çocuklarını okula kavuşturmaya gelmişti…"
Çünkü Köy Enstitüleri Tonguç’a göre:
"Ezilenlerin,
ötekileştirilenlerin özgürleşmesine yönelik bir projedir. Eğitimi bunun bir aracı olarak görme projesidir.
Bilgi olacak…
Bilinç gelişecek…
Ve eyleme dönüşecek…"
Böylece …
Söz yine Tonguç’da:
"Kurtuluş Savaşını verenlerin hakları ödenecekti.
Yeteneklilere, çalışanlara hakları verilecekti…
Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı.
Cumhuriyet bu demekti.
Devrim en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı…”
Ve bu uğurda o günkü Türkiye’nin 61 ilini, 305 ilçesini, 9150 köyünü dolaştı…
Bazen kırık dökük askeri bir ciple…
Bazen yayan…
Aydınlıktan korkanlar bu ışığı kararttılar… Köy Enstitüsülerini kapattılar…
Nedenini de yine o büyük eğitim devrimcisi Tonguç söylüyor:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olan.
Öbürü de kolayı, oyun olanı…
Topraksızı topraklaştırmadan,
işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister…
Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
İkincisi kağıt ve sandık demokrasisidir.
Okuma yazma bilsin, bilmesin;
toprağı, işi olsun olmasın,
demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır.
Bu oyundur, kolaydır.
Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte.
Biz de demokrasinin kolayını seçtik.
Çok şeyler göreceğiz daha…"
O çok şeyleri görüp yaşadık…
Yaşamaya da devam ediyoruz…
Köy Enstitüsülerimizin kuruluşunun 84. yılını Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve emeği geçen tüm eğitimcileri saygı ve sevgiyle anarak kutluyor, Türkiye’nin dört bir yanında etkinlikler düzenleyen kurumlarımıza başarılar diliyorum.
Yüreğim oralarda onlarla atacak…