Ajans Bakırçay
2023-07-30 11:07:00

Nefes

Muammer Toprakçı

30 Temmuz 2023, 11:07

Görüntü Nuran ve beni çok etkilemişti.

88 yaşındaki köylü Zehra Yıldırım, elindeki sopaya dayanarak iki büklüm yürüyor, ağaçların kesilmesine direnerek acılı gözlerle bir ağaca sarılıyordu…

Sorsanız, kesilen ağaçları belki de tek tek bilirdi; her biri kesildiğinde bir evladını kaybetmişçesine yüreği yanıyor, acı çekiyordu.

Direnen diğer köylüler,
özellikle de kadınlar gibi.

Acı ve öfkeyle boğuluyorlardı.
Yetmedi…
Gerçek boğulma hissini de yaşadılar, üzerlerine sıkılan biber gazlarıyla…

Doğa katliamına sessiz kalmamalı, Akbelen köylülerinin yanında olmalıydık…

İzmir’deki Mülkiyeliler Birliği, TMMOB, ODTÜ Mezunları, İzmir Kent Konseyi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin Akbelen Direnişi’ne destek vermek için birlikte gideceklerini duyunca heyecanla kendilerini arayıp katılacağımızı bildirdik.

Ağaçlara Şarkı Söyleyen ‘Grup Dost Yürek’de aramızda olacaktı…
Ne güzel…

Sabah çok erken Çeşme’den ayrıldık ve Konak’tan iki otobüsle yola çıktık…

Herşey çok güzel başladı.
Heyecanlıydık.
Senfoni sanatçılarının da aralarında bulunduğu müzik grubumuz daha otobüste şarkılarına başlamışlardı ve biz de nakaratlarda onlara katılıyorduk…

“Ağacımı kesme
Zeytinime dokunma
Kaç yıllık ömrün var
Bizi yok sayma
Bu yol yeşil barıştan geçer
Ağacıma dokunma
Akbelen’ime dokunma
Alamazsın veremezsin 
Sen bu oyunda yenemezsin.”

Akbelen’e yaklaştıkça engellemeler arttı.
Neredeyse birkaçyüz metrede bir durduruluyor, aynı kimlik kontrolünden defalarca geçiriliyorduk…

Otobüslere kötü haberler de gelmeye başlamıştı…
Akbelen’deki arkadaşlara son altı günün en yoğun saldırısı yapılıyordu. Jandarma ve polis doğayı korumak için direnenlere, tazyikli su ve biber gazı sıkılıyor, şiddet kullanıyor ve gözaltına alıyordu…

Akbelen’e vardık, oradaki arkadaşların alkışlarıyla karşılandık ve hemen yol boyunca bir zincir oluşturarak 
direnişe katıldık.

Sanatçı arkadaşlarımız da şarkılarını söylemeye başladılar…

Biz de gitar, flüt,diğer enstrümanlar; ellerimizde tuttuğumuz tepkimizi dile getiren kartonlar, pankartlar…
Karşıda ise TOMA’lar,
kasklar, coplar, diğer zırhlı araçlar, tazyikli sular, biber gazları…

Ne olduğunu anlayamadan arkadaşlarımızı yerlerde sürüyerek gözaltına almaya ve biber gazı sıkmaya başladılar…

Nuran ve ben kronik kalp hastasıyız. Konuşmuştuk zaten Nuran uzakta duracaktı.
Öyle de yaptık ama biber gazını öyle ani sıkmaya başladılar ki maskelerimizi takmaya fırsat kalmadı.

Nuran nefes alamaz hale gelince ‘ambulans’ diye bağırıyordum ama çığlığım
o kargaşada boğuluyordu…

Nuran’ı sürükleyerek bir ağacın altına yatırdık ve 'Gezi'den tedbirliyiz…' diyen bir kadın arkadaşın boğazına sıktığı oksijenle hafif de olsa nefes alabilmeye başladı.

Direnişin simgelerinden köylü kadın Aytaç Yakar bizi az ilerdeki bir eve getirdi.
Nuran’da yavaş yavaş kendine gelirken canım köylü kadın bize hemen bir tepsi içinde karpuz kesip ikram etti ve bu arada ben de ağaçları korumak için yiğitçe direnişine hayranlık duyduğum Aytaç hanımla biraz sohbet ettim:

“Şu karşıki köyü görüyon mu?” diye köyü göstererek devam etti:
“O köyün adı Karadam. Beş sene oldu bu köye geleli…
Kendi köyüm mü?
Şu tepenin arkasındaydı:
Işıkdere…
Şimdi yedi kat toprağın altında…3,5 dönüm toprağımız vardı.Biz tütüncüydük.Önce onu yasaklattılar. Bizim tütün yasaklandı, Amerika’nın tütünü geldi yerine!…
Biz de ekindir arpadır ekmeye başladık ama onu da çok gördüler, buradan çıkıp gideceksiniz dediler.
Niye?
Termik santral kuracaklarmış.
Kurdular da…
Bir tanesi yetmedi, ikinciyi de kurdular…
Biz o zaman da direndik.
‘Niye direniyorsunuz?
Kocalarınıza, oğullarınıza iş imkanı çıkıyor,sevinin!..’
dediler…
Toprağı zehirledikleri yetmiyormuş gibi kocalarımızı oğullarımızı da üç kuruşa termik de zehirlediler. Aha kocam Zülfikar yerinden kalkamıyor…
Niye?
KOAH oldu dediler…
Evlerimizi yıktıklarında torunum Aysuma 3.5 yaşındaydı…
Niye yıktıklarını anlayamıyordu. 'Kömür için' dediğimizde de ne dedi biliyon mu?
“Lanet olsun kara kömüre…”
Akbelen için direnişe başladığımızda bir torunum daha oldu.
Adını ne koydum biliyon mu?
Nefes…
Torunumun adı Nefes…
Nefes olsun dedim, artık alabileceğimiz bir nefes…”

Aytaç kadını dinlerken az ilerdeki direniş yerinde bir hareketlenme daha oldu.
Bir direnişçi bağırıyordu:
“Sizin yaptığınızı Yunan yapmaz!”
Aytaç Hanım birinin desteğiyle yürümeye çalışan aydınlık yüzlü gencecik bir çocuğu gösterdi:

“Bak, dün gözaltına aldılar, kolunu kıpırdatamıyor,
zor yürüyor. Bu çocukcağız bana ne dedi biliyon mu?
‘Ben 7 sene önce Yunanistan’dan geldim…’ dedi.
Gece gündüz burada, ağaçlar için, bizim için hırpalanıyor,
biber gazı yiyor…
Sizin gibi…
Ne diyeyim sağolun…”

Bu arada az ilerdeki direniş yerinden yeniden müzik sesi duymaya başladık. Zülfü Livaneli dayanışma için gelmiş…

Otobüse bindik.
Gözaltına alınan arkadaşımızı Milas’tan alarak İzmir’e döndük.
Hava kararmıştı. Gelişteki coşku yerini hüzünlü bir sessizliğe bırakmıştı…

Camdan karanlığa bakarken kafamda yine 88 yaşındaki, sopaya dayanarak zor yürüyen Zehra ninenin görüntüsü ve Aytaç hanımın 
haykıran sesi…

Duyun bu sesi…

‘Analara kıymayın efendiler…’
Ağaçlara kıymayın…
Nefes yaşasın…
Nefes nefes alabilsin…
Acılı güzel ülkem Türkiyem nefes alabilsin…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.