Bugün Noel.
Neredeyse gelenekselkeşti, tüm aile Noel'de kızlarımız
Evrim ya da Ürün'ün evinde toplanıyor, Yeni Yıl'a da bizde giriyoruz.
Yılın en sıcak günleri...
Denize girildi,
yemekler yenildi,
şarkılar söylendi,
hediyeler dağıtıldı...
Ailece birlikteliğin mutluluğu yaşandı.
Aile...
Birliktelik...
Geçmişi anımsadım.
1950 başlarında İzmir'e göçünce,
birkaç yıl Mezarlıkbaşı'nda bir Aile Evi'nde kaldık.
İlk zamanlar Kortejo (kortej'den geliyor,sıra halinde insan topluluğu; ya da 'avlu'anlamına geldiği de söyleniyor) denen bu evlerde önceleri yahudi aileleri kalırmış, sonraları diğer azınlıklardan aileler ve kırsaldan kente göç başlayınca bizim gibi müslümanlar da yaşamaya başlamışlar.
Nedir bu evlerin özelliği?
Büyük bir kapıdan avluya giriyorsunuz ve avluya bakan göz göz odalar... Her odada bir aile yaşıyor. Genellikle arkada da bir bahçe...
Avluda tulumba çeşmesi, bahçede kuyu...
Bizim yaşadığımız Aile Evi iki katlıydı. Altta ve üstte avluya bakan odalar...
Ortak bir mutfak,
banyo ve tuvalet...
Çamaşır, bulaşık,
yemek... gibi işler ortak alanda yapılırdı. (Annem ve bazı kadınlar yemeklerini de o tek göz odalarında,
gazocağında pişirmeyi tercih ederlerdi.)
Aile Evi, farklı dil, din ve kültürden insanları bir araya getirirdi.
Yahudilerin giderek İsrail'e göçmeleri ile birlikte, diğer azınlıklardan hristiyan ve kente göçen bizim gibi müslüman aileler de bu evlerde yaşamaya, kendi alışkanlıklarını,
kültürlerini de taşımaya başladılar...
Yeni gelen garibanlara ilk yol gösteren, kent yaşamına uyum sağlamalarına, iş bulmalarına yardımcı olanlar genellikle orada oturan yahudi ailelerdi...
Yahudisi, hristiyanı,
müslümanı birbirlerine omuz vererek, destek olarak zorlukların üstesinden gelmeye çabalıyorlardı...
Komşuluk, dostluğa,
kardeşliğe dönüştü.
Şöyle de söylenebilir,
yaşayanların tamamı sanki aynı ailenin fertleri gibiydiler...
Birbirlerine destek vererek hayata tutunmaya çalışıyorlardı...
Neydi bu evlerde yaşayan ailelerin ortak özelliği?
Yoksulluk...
Aranızı ayıran ince bir duvar... İki yanınızdaki ailelerin kavgası da kahkahası da sanki sizin odanızda...
Bizim Aile Evi'nde birkaç yahudi, bir de hristiyan aile vardı.
Anımsadığım en büyük güzellik bayramların bitmemesiydi...
Noel, Paskalya,
Hamursuz, Ramazan,
Kurban...
Tüm aileler bu bayramları birlikte kutlarlardı...
Daha sonra biz de Aile Evi'nden ayrılarak, o zamanlar Karafatma Dağı denilen bugünkü Yeşilyurt'ta yaptığımız eve taşındık.
Ama benim Aile Evi ile bağım bir şekilde devam etti.
Ortaokulum,
yahudilerin yine yoğun yaşadığı Karataş'taydı ve bir arkadaşım da Karataş'da, duvarlarını dalgaların dövdüğü
(henüz deniz doldurularak sahil yolu yapılmamıştı) Urgancı Aile Evi'nde yaşıyordu.
O kocaman demir kapısını hala anımsarım...
(Tarık Dursun K. Karataş'da Deveçıkmaz yokuşundaki bir Aile Evi'nin romanını yazdı:
'RIZABEY AİLEEVİ'.)
Oturduğumuz da dahil bu evlerin neredeyse tamamı yıkıldı. (Bizimkinin yerine iş hanı yaptılar.)
O evlerle birlikte ne çok değer yıkılıp gitti...
Bugün ekonomik yoksulluktan yakınıyoruz...
Ya kültürel yoksulluk?..
Bu Noel'de torunlar çevremde koştururlarken ben de bunları düşündüm ve paylaşmak istedim...