Sinemanın "tonton amca"sıydı.
Çocukluğumuzdan gençliğimize,oynadığı filmlerle gönlümüzde ayrı bir yeri oldu. Çok sevdik...
Tam bir sinema emekçisiydi, dile kolay, 400'den fazla filmde oynadı.
Ne ilginç!
Ankara Uluslararası Film Festivali'nde aldığı tek ödül de neydi biliyor musunuz?
"EMEK ÖDÜLÜ"...
Ermeni kimliğini gizlemedi.
O, NUBAR TERZİYAN'dı.
Gönlümüzde taht kuran bir diğer sinema emekçisi SAMİ HAZİNSES ise,
Ermeni olduğunun bilinmesini hiç istemedi ve bir söyleşide kendisine soran gazeteciye:
"Yazma bunu... Öleyim ondan sonra, ölümümden sonra yaz, şimdi boşver..."
dedi ve ancak öldükten sonra Samuel Agop Uluçyan olarak ayrıldı aramızdan...
Sizce Ermeni olduğunun bilinmesini neden istemedi?..
İnsan neden kimliğini gizlemek ister?..
Ama Nubar Terziyan gizlemedi ve çok da sevildi...
Diyebilirsiniz...
Acı çekmedi mi? Bakalım:
Yine, sinemamızın en büyük oyuncularından Ayhan Işık genç yaşta aramızdan ayrılır.
Ayhan Işık'ın kalbinde Nubar Terziyan'ın ayrı bir yeri vardır. Terziyan onun
"Amca"sıdır.
Ayhan Işık'da onun "Oğlu"...
Ayhan Işık ölünce, çok acı çeken Terziyan, gazetelere bir ilan verir:
"Oğlum Ayhan,
Dünya fanidir, ölüm herkese nasip ama sen ölmedin zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. Ne mutlu sana... Çok kısa oldu senin için hayat. Ruhuna Fatiha, nur içinde yat...
Amcan Nubar Terziyan "
Sanki Ermeni Nubar Terziyan'ın akrabası gibi algılanmak, Ayhan Işık'ın ailesini çok rahatsız eder.
Neden acaba?..
Ertesi gün tüm gazetelere şu ilanı verirler:
"Önemli bir düzeltme!
'Amcan Nubar Terziyan' imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık'ın hiçbir ilişkisi yoktur. Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz.
Ailesi"
Üzüntüyle?!..
Neden acaba?...
Nubar Terziyan yıkılır,
ölünceye dek bu acı yüreğini kavurur ve o da bir gün sonra gazetelere yeni bir ilan vererek aralarında bir akrabalık olmadığını yazmak zorunda kalır...
Bir diğer acı...
6 Eylül 1955 akşamı.
Terziyan'ın eşi Katrin Hanım: "Nubar dışarısı kaynıyor..." deyince Terziyan dışarı fırlar.
Kaçışan insanlar "bayrak asın!.." diye bağırmaktadırlar. Hemen yukarı çıkıp penceresine bayrak asar ama kapıcının apartmanın kapısına büyük bir Türk bayrağı astığını görünce yine yukarı koşup astığı bayrağı indirerek karşıdaki Ermeni dostunun kırtasiyeci dükkanının kepengine iliştirir.
Dükkan kurtulmuştur ama ya kızkardeşinin evi?
Bayrağı kaptığı gibi kızkardeşinin evine koşmaya başlar ama ortalığı yakıp yıkan güruhun içine sıkışıp kalır.
Onlardan biriymiş (!) gibi önce karakola oradan da vapurla Selimiye Kışlası'na götürülürken, kargaşa anında vapurun makine dairesine saklanır, kendisini görüp tanıyan bir gemicinin yardımı ile kurtulur!..
Oysa ilginçtir,
küçüklüğünde hayali büyüyünce 'polis' olmaktır...
Ama Ermenidir ve polis olamayan Nubar Terziyan sinemamızın 'Tonton Amca'sı olur...
14 0cak 1994'de aramızdan ayrılan ve Balıklı Ermeni Mezarlığı'na defnedilen Nubar Terziyan'ı, 'Kırık Vals' şarkısının sözleriyle analım:
"Nubar Terziyan sırtımı
okşar
Eski filmler hala o
bahçede
Siyah beyaz ağlar..."
Malcolm X:
"Irkçılık psikolojik bir hastalıktır..." derken
haksız mı...
Sevgiyle.