“Okulumuza Dokunmayın” başlığı ile 13 Ağustos 2022 de A-5 den 19 da Atakent Lisesinin deprem bahane edilerek yıkılmak istenmesiyle ilgili aşağıda ki satırları yazmışım.
“Bunların hepsi laf salatası. Gerçek olan şudur ki Karşıyaka’daki okullar yıkılıyor. Yenileri “çağdaş gereksinimleri kapsamadan, alelade projelerle yapılacak deniyor. Öğrenciler sağa sola gönderilerek okuluna aidiyet duymadan öğrenim hayatları bitiriliyor. Bizlerin geçmişle bağlarımız koparılarak toplumsal hafızamız siliniyor. Her nedense, bütün okulların yıkım kararını da Pamukkale Üniversitesi veriyor! Kimse bana iyi niyetten falan bahsetmesin… Yirmi yıldır uyutulduğumuz gibi halen daha uyutulmaya devam ediyoruz. Çok üzgün ve çok kızgınım. Kızgınlığım; bir araya gelip karşı duruş sergileyemeyen, çözüm üretemeyen, her şeyi seçim sandığından bekleyen bu güzel ülkenin aydınlarına…”
Emekli öğretmen, Latife Hanım Grubunun etkin ve yetkin üyesi sevgili öğretmenim Nefise Yurtseven’e bu sözleri söyleten nedenler sadece Karşıyaka/Atakent Lisesinin deprem bahane edilerek sudan bahanelerle ve bir oldubitti ile yıkılmak istenmesi değil. O bir eğitimci olarak eğitim sisteminin 4+4+4 olarak değiştirilmesine kızgın, cemaat ve tarikatların eğitim sisteminde var olmalarına kızgın, Karşıyaka Lisesi tarihi binasının, İmam Hatip Ortaokuluna dönüştürülmesine kızgın, depremde hasar gören Karşıyaka/Gazi Lisesinin Avrupa Birliği “Kriz Zamanlarında Herkes İçin Eğitim Projesi” kapsamında mültecilere tahsis edileceği nedeniyle kızgın…
Günler aylar geçti bu satırların üzerinden önce yıkım raporunu istediler sözde Pamukkale Üniversitesi vermişti raporu açıklanmadı. Depreme dayanıksız dediler. Az hasarlı raporunu bırakın çatlağı, çiziği bile yoktu.
Ve bir gün geldiler önce camını çerçevesini söktüler, sıralarını aldılar ve dımdızlak bıraktılar bir eğitim yuvasını. Direnen ise bir sınıfın duvarında ki çerçevelerde ki Atatürk resmi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabeydi.
Dokunmadıkları kiremitler bana bir dağ köyüne kütüphane kurmaya gittiğimde okulun yağmurda akan çatısını tamir eden okul müdürünü getirmişti. Bu kiremitler kaç köy okulunun çatısını aktarırdı diye düşünmüştüm. İki kepçe darbesiyle yerle yeksan ettiler, özür dilerim öğretmenim sana gönderemedim o kiremitleri.
Direnen Atatürk köşesi bir kepçe darbesiyle yok edilirken sanki 80 yıllık reklam arası bitti diyenlerin kahkahası çınlıyordu molozların üstünde. Kurtaramadım o köşeyi, istediğin Atatürk fotoğraflarının arasına koyup sana getiremedim öğretmenim özür dilerim.
Kitap getirmiştim de okulunuza beni beslenme saatinde sınıfına davet etmiştin öğretmenim hatırladın mı? Her öğrencinin durumu bir değil getirdikleri ile açık büfe yapıyorum hepsi beraberce eşit besleniyorlar demiştin. Özür dilerim öğretmenim sen öğrencilerini düşünürken onlar başka bir beslenme yolundaydılar.
Ya sen müdür bey eksiğimiz çok bir öğretmenimi halkla ilişkide eksikleri gidermekle görevlendiriyorum deyip isteklerini sıralamıştın. Özür dilerim öğretmenim ancak bir bölümünü karşılayabilmiştim.
Ve Sen öğretmenim otla kaplanmış okulun bahçesinin temizliği için elde kürek çalışırken burada okulu yıkıyorlar. O temizlikte sana yeteri kadar yardım edemediğim için özür dilerim öğretmenim.
Şimdi direnen bir duvarı kaldı Atakent Lisesinin “Atam İzindeyiz” yazan. O duvarı da yıkacaklar ama yarın, yarından sonra gün gelecek devran dönecek…
BİR ALKIŞ KRİZİMİZ EKSİKTİ…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tank palet fabrikasında kendisini eleştirdiği konuşmayı alkışlayan askerlere tepki gösteren Kılıçdaroğlu, vermiş veriştirmiş. “…Yalanını küfrünü alkışlayan kurmay askerler. Askerin beni alkışlamasını asla istemem ama yalan söyleyeni alkışlıyorsa devletin çürüdüğünü ora gördüm. Etrafınıza siyaset koridorlarında kariyer devşiren askerler koyarsınız elinizde bol yıldızlı, apoletli Orta Doğu üniformaları kalır. Komuta kademesi haddini bilsin, siyaset askerin işi değildir. Siyaset mi yapmak istiyorlar, kutsal üniformayı çıkarsınlar, Erdoğan’ın yanına hizalansınlar, Perinçek’e de takılsınlar”
Evet, doğrudur, siyaset askerin işi değildir. Değildir de gelin konuya bir de başka bir yönden bakalım.
Önceki hafta kabine toplantısında “müjdelerini” alkışlamayan gazetecilere çıkışan ve “Basın mensuplarımız da hiç alkışlamıyor. Yanlış bir şey mi söyledik?” diyerek kendisini alkışlamaya zorlayan RTE aynı sözleri kendisini alkışlamayan askerler için söyleseydi neler olurdu acaba.
İşte askerler ileriyi görmüş sadece bir alkışla belki de aflarını istemeye kadar gidecek bir krizi önlemişlerdir. Hem bir alkıştan ne çıkar ki!!!
Danıştay’ın 146. kuruluş yıl dönümü töreninde Tayyip Erdoğan’ın karşısında, iliksiz cübbesinde düğme arayan Danıştay Başkanını unutmadık daha. 30 Ağustos Zafer Bayramı etkinlikleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen kabul töreni sırasında RTE yi eğilerek selamlayan Anayasa Mahkemesi Başkanını da gördük…
ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ
TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanının adaylığı ile ilgili olarak tekrar aday olması konusunda herhangi bir hukuki engel olmadığını ve hukukçu olarak bunun kitabını yazdığını söylemiş. Kendisine cevabı yine kendi sözleriyle vermek istiyorum “Zırva Tevil Götürmez” (saçmalıklarla dolu bir konuya anlam yükleyerek ortaya atmak mantıksız ve gereksizdir)”
SEN MİSİN SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN
Halkın Kurtuluşu Partisi, RTE hakkında çeşitli eylem ve konuşmalarıyla ilgili suç duyurularını okudukça paylaşıyordum. Bu sefer de paylaşacağım konu HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un aldığı hapis cezası ile ilgili.
Genel Başkana “Vatan Satıcı, Yezid Dincisi ve Amerikan Piyonu” başlıklı bir yazıdan verilen ceza, 1 yıl 9 ay 26 hapis. Suç malum Cumhurbaşkanına hakaret. Yazıyı okudum, kavgada söylenmeyecek sözler desem yalan olmaz. Yok, cezayı hak etmiş demek istemiyorum. Ama Cumhurbaşkanlığı makamında ki bir kişinin bu derece ağır sözlerle suçlanmasına sebep olacak eylem ve sözlerinden dolayı acaba ben nerede yanlış yaptım diye düşünüyor mu onu merak ediyorum.
Genel Başkan Ankut’un önceki davalardan aldığı cezalarda varmış 9 yıl 10 ay 7 gün hapis. Bu kadar da değil devam eden davalardan istenilen cezalarda 24 yıl hapis.
Hal böyle olunca “İşte ben, Birinci Kuvayı Milliyecilerin kanları pahasına kurulan Laik Cumhuriyet’i savunmak için buradayım” diyerek cezaları elinin tersi ile iten Genel Başkana yazısında paylaştığı Âşık İhsani’nin şu dizeleri ile pes etmeyeceğini gösteriyor hodri meydan dercesine…
Geliyoruz, geleceğiz, yakındır
Kim nerede ne işliyor hepsini
Biliyoruz bileceğiz yakındır
Bölüşmüşler memleketin varını
Gelsin hele bekliyoruz yarını
Elimizin nasır balyozlarını
Başlarına çalacağız yakındır.
HANİ DEZENFORMASYONDU
Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü Maden Ocağında 14 Ekim de meydana gelen “grizu patlamasında”42 işçi yaşamını yitirmişti. Kazadan sonra yapılan eleştirilere ve alınmayan tedbirlere karşılık Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlı “Dezenformasyonla Mücadele Birimi” yayımladığı bir bültenle Amasra’daki işletmede “Sayıştay raporlarındaki öneriler dikkate alınmış, hatta mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmış.” Açıklaması ile işletme yönetimine sahip çıkmıştı.
Maden, jeoloji, jeofizik, elektrik ve makine mühendisleriyle iş güvenliği uzmanından oluşan 7 kişilik bilirkişi heyetinin hazırladığı 28 sayfalık ön inceleme raporu ise o tedbirlerin alınmadığını açıklıyor.
“TTK’ye bağlı Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesinde maden havalandırmasının iyileştirilmesine dair hayata geçmeyen yatırım ve iyileştirme projeleri, kazanın meydana gelmesinde önemli rol oynamıştır. Yetersiz ve etkisiz havalandırma sistemi olayın meydana gelmesindeki en temel unsurdur. Ocak içinde yeterli miktarda ve hızda hava dolaşımı sağlanamamış, bu nedenle yanıcı, patlayıcı gazları ve tozları insanların çalıştığı ve bulundukları yerlerde seyreltme ve hızla ortamdan uzaklaştırma görevi yerine getirilememiştir… Havalandırma sistemi yeterli ve etkili olsaydı olayın meydana gelmesi önlenirdi.”
Savcılık işletme müdürü dahil 4 yönetici hakkında 1080’er yıl hapis cezası talep ettiği dava devam ederken acaba İletişim Başkanlığı o yayınladığı bülteni halen yürürlükte tutuyor mu? Yoksa!!!
ZENGİN YAPIYA SAHİP BASIN
RTE nin Anadolu Medya Ödülleri törenindeki konuşmasından şu alıntı medyamız da ki durumu açıklıyor.
“…Ülkemizin basın yayın tarihini bilen, elini vicdanına koyup, objektif muhasebe yapan herkes medyamızın bugün daha bağımsız, çoğulcu zengin bir yapıya sahip olduğunu kabul edecektir.”
Yanlış anlaşılmasın ben çoğulcu zengin yapıya sahip medya derken ekonomik olarak zengin yandaş medyayı anladım…