“Erdemde süreklilik olmazsa, o kimsenin saygınlığı azalır.” Konfüçyüs.
Büyük Çin bilgesi Konfüçyüs, neredeyse iki bin beş yüz yıl önce, kişilerin saygınlığını, erdemin sürekliliğine bağlamış. Günümüze göre ifade edersek; erdemli olmak ve erdemli olma halini sürekli hale getirmek sebeptir, kişinin saygınlığı ise sonuçtur.
Bu güzel ifade ile başka bir süreklilik halini ortaya koymak niyetindeyim;
2021–2022 futbol sezonunun ilk yarısının son maçları oynanıyor artık… Ve devre arasına girecek olan takımlar, puan sıralamasındaki yerlerine göre, mutlaka takviyeler yapacaklar ve/veya değişikliklere gidecekler. Ancak benim dikkatleri çekmek istediğim nokta, takımların teknik patronluk grevlerini üstlenmiş olan teknik direktörler ve onların inanılmaz sayıdaki değişimleri…
Ülkemiz futbol Süper Ligi yirmi takımdan oluşuyor ki, bu sezon başladığından bu yana, hiç teknik adam değişikliği yapmayan ekip sayısı sadece sekiz…
Diğer on iki ekip sezon başında çalıştıkları teknik adamlar ile yollarını ayırdılar. Bu on iki takımın içerisinde Fenerbahçe, Beşiktaş ve Kasımpaşa takımları net bir teknik adamla henüz anlaşmış da değiller üstelik. En azından ben bu yazıyı yazarken bir teknik adam ile henüz anlaşmaları yoktu! Bu on ikinin içerisinde öyle bir takım var ki, bir kez de değil, tam üç kez teknik adam değişikliği yaşamış. Şenol Can ile sezona başlayan Kasımpaşa, bir şeylerin ters gittiğini düşünerek önce Cihat Arslan’ı getirmiş, sonra O’nunla da ayrılarak Hakan Kutlu ile anlaşmış. Ne var ki Hakan Kutlu’yu da göndermişler.
Peki, teknik adam değişikliği yapmayan ekipler kimler?
Trabzonspor (Abdullah Avcı), Konyaspor (İlhan Palut), Hatayspor (Ömer Erdoğan), Sivasspor (Rıza Çalımbay), Gaziantep FK (Erol Bulut), Galatasaray (Fatih Terim), Giresunspor (Hakan Keleş) ve Altay (Mustafa Denizli)…
Bu ekipler içerisinden İzmir temsilcisi Altay’a ve teknik patronu Mustafa Denizli’ye bir pencere açarak yazımı sonlandıracağım.
Evet, Altay’ın Türkiye Süper Ligindeki sıralamasına bakarsak, iyi bir basamakta olmadığını görürüz. Ve hatta çok tehlikeli bir basamakta olduklarını görürüz. Ancak içeride ya da dışarıda son oynanan beş ya da altı maçını değerlendirirsek, Altay’ın mükemmele yakın futbol oynadığını ve hatta maçların bazı bölümlerinde inanılmaz seviyelere ulaştığını da görürüz. Mustafa Denizli’nin ne yapmak istediği ortada; sürekli basan ve ancak savunma önlemlerini de elinden bırakmayan bir takım yaratmak derdinde… Umulmayan sakatlıklar ve kart cezaları ile bazı maçlarda eksik ya da nominal kadroyla oynayamayan Altay, az önce bahsini ettiğim mükemmele yakın futbolunu sergileyemese de, tam takım olarak oynadığında ne kadar can alacak bir ekip olduğunu da ispatladı sanıyorum.
Diyeceksiniz ki; “iyi de kardeşim, galibiyet yok! Galibiyet olmayınca da üç puan yok! Puanlar olmayınca da, haftalar geçer, ligin dibinde kalırsın.”
Haklısınız; futbolu ne kadar iyi oynarsanız oynayın, sonuca gidip, gol ya da gollerle süsleyemediniz mi ve neticesinde galip gelemediniz mi, size puan vermiyorlar. Ancak bu kadar iyi futbol oynayan ve kayıplarına rağmen, ısrarla da oynamaya devam eden bir takımın başarısız olarak bu ligi bitireceğine kesinlikle inanmıyorum! Mustafa Denizli adında ısrarlı olunmalı ve bu kararlı duruş sadece bu yıl değil, kendisi isteyerek bırakana kadar ki, bence çok geçerli bir sebep sunmak zorunda olması şartıyla, ısrarla ama ısrarla üzerinde durulmalı ve O isimle devam edilmelidir. Ve dünya futbol geçmişi, başarılı benzer örneklerle doludur!
Ayrıca, yazın ustam Okan Yüksel, “Sporda Erdemlilik ve Kassandra Çaresizliği” adını verdiği eserinde bakın nasıl betimlemiş sporu; “Spor dostluktur. Spor sevgidir bize göre. Kazanmak her şey değildir, ama kaybetmek hiçbir şeydir.”
Bakınız, ligimizin son dört sırasındaki takımlara; hepsinde teknik adam değişikliği var! Öyleyse neden hala son dört sıradalar? Demek ki, teknik adamı değil, başka şeyleri değiştirmeli! Sabır, sabır ve biraz daha sabır…
Dipnot; “Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.” Latin Atasözü.