1967’de Nobel Edebiyat, 1970’de de Lenin Barış ödülünü alan Guatemala’lı yazar (ve diplomat) Miguel A.Asturias’ın ünlü romanının adı.
Niçin ünlü?
Yazarının sözleriyle:
“Güney Amerika ülkelerinde ne zaman bir devrim ya da darbe havası esse, kitapçı vitrinlerinden ilk kaldırılan kitap ‘Sayın Başkan’ olur.
Onun için bu romanı,
Güney Amerika’da siyasal bir barometreye benzetirler.”
Yeniden okudum.
(Can Yayınları, 1984 baskısı)
“Sayın Başkan,zamanımızın en önemli devlet adamı,
bilgelerin bilgesi, büyüklerin en büyüğüdür…”
“Halk onu hiç görmese bile, aynı doğa güçleri gibi acımasız varlığını her zaman üzerinde hisseder.
…diktatörün ardından, o da evlerin en kuytu köşelerinde,
ancak alçak sesle söz edilirdi.
Bu tip başkanlar elle tutulur hiçbir şey bırakmamışlardır.
Aksine ülkelerini yoksullaştırmışlar,
öksüzleştirmişlerdir…”(s:5)
Birkaç dost, Cumhuriyet yazarı sayın Erdal Atabek’in geçen yılın Haziran ayındaki “Yeni Despotizm” yazısını alıntılayınca, romanı yeniden okuyuverdim…
Erdal Atabek yazıda, Sydney Üniversitesi öğretim üyelerinden John Keane’nin kitabından alıntı yapıyor.
Yazara göre despotlar iktidarlarını, “kitleleri ayartma,
şaşırtma ve ikna yoluyla…” sürdürüyorlar.
Başka?
“Hukuk iktidara bağımlı kılınıyor…
Medyanın özerkliği ortadan kaldırılıyor…
İfade özgürlüğü engelleniyor…
Alternatif bilgiye ulaşma zorlaştırılıyor…
Eğitim kontrol altına alınıyor…”
O zaman ne oluyor?
“Seçimleri kazanmanın bütün koşulları sağlandığı… toplumun olan bitenden çok haberi olmayan kesimi iktidarı onayladığı;
olan biteni kavrayan, iktidarı değiştirmek isteyen kesim ise seçimlerde gücünün yetmeyeceğini gördüğü için…seçimler iktidarın kabul edilmesi yönünde sonuçlanıyor…”
Kitabın adı: “Yeni Despotizm”.
Nedir Despotizm?
Hukuktan, adaletten yoksun,
baskıya dayalı keyfi yönetim anlayışı…
Kökeni olan “Despot” sözcüğünün Latincedeki anlamı:
Evin efendisi, köle sahibi…
Hemen hepimiz,dünyanın birçok ülkesindeki despot yönetimlere, diktatörlere tanık olduk…
Belgeseller, filmler seyrettik…
Romanlar okuduk…
Onları nasıl anımsıyoruz?
Kalabalık toplamayı ve konuşmayı seviyorlar…
Çok ve genellikle bağırarak konuşuyorlar…
Konuşmalarında muhalif gördüklerine her türlü hakareti saydırabiliyorlar…
Hamaset ve inanç istismarcılığı en sevdikleri alanlar…
Rahatlıkla yalan söylüyorlar…
Bir müddet sonra yine rahatlıkla söylediklerinin tam tersini söyleyebiliyorlar!..
Yazılı ve sözlü basını kontrolleri altına almak için her yolu mübah görüyorlar…
Durmadan vaatte bulunuyorlar…. Vaatlerin vadesi hiç gelmiyor ama vaatler de hiç bitmiyor!..
Hukuk mu?
Demokrasi mi?
İnsan hakları mı?
Hiç hazzetmedikleri konular…
Nazi Almanya’sı faşizminden kaçan Alman siyaset bilimci ve filozof Hannah Arendt ne diyor?
“Totaliter örgütlerin üst yönetiminde herkes şefin yalan söylediğini bilir ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar…
Herkes sürekli yalan söylediği zaman sonuçta buna inanmazsınız ama hiç kimse de hiçbir şeye inanmaz.
Böyle bir toplum, hiçbir konuda fikir sahibi olamaz.
Giderek düşünme, yargılama ve eylem yetisini kaybeder.
Böyle bir topluma her istediklerini yaptırabilirler…
Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin sebebi, tabanlarının ahlakını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini söyleyecekler ve taban bunu
‘ne büyük taktik deha!’
diyerek bir kez daha alkışlayacaktır…
(Independent Türkçe,
A.Erdoğmuş, 28.11.2021)
Eskisi ya da yenisi…
Her türlü despotizmin sonu gelir,geldi…
Getirilir, getirildi…
Ama bunun uzun sürmesi o ülke ve o ülke insanlarını büyük yıkım ve acılara sürükleyebilir…
Örnekleri çok…
Sürükledi…
Geçmişte ya da bugün despot rejimlerin sonunun nasıl getirildiğine baktıtığımızda ne görüyoruz?
Teslim olmama kararlılığı…
Demokrasi ve emek güçlerinin; parti, sendika,
dernek tüm demokratik kitle örgütlerinin birliktelik, bir araya gelebilme becerisini gösterebilmeleri…
Anti demokratik uygulamalara,hukuksuzluğa;
azgın sömürü, açlık ve yoksulluğa karşı tüm güçleri seferber ederek yığınsal mücadele edebilmeleri…
Bunu gerçekleştirebilen ülkeler demokrasi ve aydınlanmanın ışığını görebildiler…
Ya da?
Üzümün çöpü, armudun sapı!.
Ve…
El Senor Presidente!..